Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Aşırı sağcı teröre Avrupa'nın cevabı

Bu yaz Norveç'te gerçekleşen korkunç terör saldırılarının ardından Avrupa'da bu sefer de Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) grubu ortaya çıktı.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-11-28 08:13:28

Aşırı sağcı teröre Avrupa'nın cevabı

Grupta bulunan iki erkek ve bir kadının en az on cinayet ve on dört banka soygunundan sorumlu olduğu iddia ediliyor. Belki de en hayrete düşüren kısım grubun Almanya'da çalışıyor olması, zira bu ülke aşırı sağa karşı en sert mücadele gösteren ülke oldu. Birçok medya kuruluşu, tahmin edilen şekilde davrandı ve sansasyonel bir haber tarzını benimsedi. Der Spiegel'in son sayısı Kahverengi Ordu Fraksiyonu'ndan bahsediyor. Solcu siyasetçiler ise uzun zamandır kurguladıkları aşırı sağın istihbarat örgütlerine sızdığı yönündeki komplo teorilerini anlatmakla meşguller. Bütün bunlar olurken soğukkanlı kalmak ve 'kahverengi tehlikeye' karşı tepkiler geliştirilmeden önce bu tuhaf meselenin kökenine inmek gerekiyor.

Bir konuda net olmamız gerekiyor: Bu yaşanan iki trajedi de terörist tehditlerinin sadece sözde Cihatçı ya da aşırı sol örgütlerden geldiğini düşünenler için bir uyarı olmalılar. Her ne kadar Avrupa'da organize aşırı sağ terör örgütlerinin varlığına dair çok net işaretler olmasa da, bireysel ya da küçük gruplar halindeki aşırı sağcı teröristlerin Avrupa'nın birçok ülkesinde kargaşa ve yıkım meydana getirdiklerini biliyoruz. Çoğu, tek başına çalışıyor, Avusturya'daki mektup bombacısı (1995) ya da Soho bombacısı (1999) gibi. Fakat Almanya'dan İsveç'e dazlak ve neo-Nazi çevrelerde örgütlü gruplar da mevcut. Ayrıca İngiliz Müdafaa Ligi ya da Rusya'daki birçok grupta gördüğümüz gibi daha az örgütlü aşırı sağcı alt kültürlerin içinde de önemli derecede şiddet üretilebiliyor.

Birçok Avrupa ülkesi aşırı sağın üretebileceği terörizmin ve şiddetin boyutlarının farkında olsa da, bazı devletlerin 'sağ gözü' kör gibi gözüküyor. Yahut da İslami tehdide karşı o kadar takıntılılar ki istihbarat servislerinin İslamcılar dışında kalan bölümlerinde yeteri kadar elemanları bulunmuyor. Nihayetinde ise birçok vakada karşılaşılan sorun yasal bir sorun değil, daha ziyade pratikte aksamalar var. Tüm Avrupa'da, özellikle Avrupa Birliği'nde ayrımcılık ve terörizm karşıtı yasalar (özellikle de 11 Eylül sonrasında) devletlere siyasi (ve dinî) yelpazenin her kanadından tehditle etkin bir şekilde mücadele edebilmek için yeterli (hatta ihtiyaçlarından fazla) yetki vermektedir. Eğer bir sorun varsa bu, kaynaklarda yatmaktadır. Kaynaklar orantısız bir şekilde İslamcılığa ve iktisadi casusluğa ayrılmaktadır.

AŞIRI SAĞCI TERÖRLE MÜCADELE YÖNTEMİ

Fakat önerildiği üzere İslamcı Terörizm Merkezi'ne benzer şekilde Sağcı Terör Merkezi kurmak en iyi adım olmayabilir. Gittikçe anlaşıldığı üzere gizli servis, NSU'nun varlığından haberdarmış. En azından üç üyesi ve içlerinde çalıştıkları daha geniş aşırı sağcı yapıyı (Thuringia Vatan Koruma) biliyorlarmış. Sorun kimin kimi gözlediği. Birkaç sene önce utanç verici Almanya Nasyonal Demokratik Partisi (NPD) vakasında olduğu gibi aşırı sağ ve istihbarat servisleri arasındaki sınırlar keskin değil. Bu komplo teorilerinin iddia ettiği üzere istihbarat servislerine aşırı sağcıların sızdığı anlamına gelmez, fakat aşırı sağ kanattan muhbirlerin istihbarat servislerini kandırdıkları anlamına gelir. Bu durum da elbette aşırı sağa yönelik soruşturmalara özel bir durum değil. Bu tür örnekler daha sıradan suç incelemelerinde de çok sayıda bulunabilir. Esas yapılması gereken, soruşturmalar yeni bir Sağcı Terör Birimi'ne aktarılmadan önce mevcut operasyonların çok ciddi bir şekilde gözden geçirilmesidir.

İstihbarat servislerindeki bir diğer sorun ise gizli saklı olmaları ki bu, elbette anlaşılabilir olsa da yine de sorunlar yaratıyor. Her ne kadar Alman Anayasayı Koruma Bürosu diğer AB üyelerinin kurumlarıyla kıyaslandığında daha şeffaf bir kurum olsa da, yine de akademisyenlerin ve diğer ülkelerden gelecek istihbarat uzmanlarının yorumlarından faydalanabilirlerdi. Sonu ölümle biten aşırı sağcı terör vakalarının sayısı şu ana kadar (çok şükür ki) çok yükselmediğinden, milli istihbarat teşkilatlarının geçmiş hatalardan ders çıkarmaları ve en uygun çözümleri geliştirmeleri zor oluyor. Almanya ve Norveç'te olanlar herhangi bir Avrupa ülkesinde olabilir. Bu olacak demek değil ama olabilir. Dolayısıyla henüz aşırı sağcı bir tehditle karşılaşmamış ülkeler karşılaşmış ülkelerdeki (Avusturya, Almanya, Norveç, İsveç ve Birleşik Krallık) uzmanlara danışmalılar.

Hiçbir ülke terörizm karşısında dokunulmaz değildir ve yasaları ne kadar baskıcı ve kısıtlayıcı olursa olsun hiçbir devlet, siyasi şiddetin olmayacağının garantisini veremez. Fakat bu, aşırı sağcıların saldırmasını beklemek ya da sadece geçmişte saldırı düzenlemiş grupların üzerine gitmenin bahanesi olmamalı. Bugün aşırı sağcı terörizmin tehdit düzeyi "Cihatçı" ya da aşırı solcu grupların düzeyiyle eşit olmasa da, Avrupalı devletlerin işbirliği içerisinde bu tehdit düzeyini minimumda tutmak için çalışmaları gerekiyor. Bu çalışmalarda özgürlükler ve güvenlik arasında uygun bir denge yakalanmalı. Bu da ancak soğukkanlı bir analiz ve uluslararası işbirliğiyle mümkün olacaktır.

*Cas Mudde Indiana (ABD) DePauw Üniversitesi'nde siyasi bilimler profesörü olarak çalışmaktadır.

Zaman

Haber Ara