Önce işgal, sonra talep!
Wall Street ve dünyanın diğer ülkelerindeki 'işgal' hareketlerinden sonra şu eski Leninist soruyu sormamız gerekecek: 'Şimdi ne yapmalı?' Slavoj Zizek'in analizi:
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-28 11:00:32
Wall Street ve ötesindeki işgallerden sonra ne yapmalı? Uzaklarda başlayan, merkeze ulaşan ve şimdi güç kazanmışken dünya çapında inişe geçen protestolarla ilgili ne yapmalı? Protestocuların yüz yüze olduğu en büyük tehlikelerden biri, kendilerine meftun olmaları.
Bu hafta Wall Street işgalinin San Francisco’daki uzantısında kalabalığa hitap eden bir adam, insanları sanki 1960’ların hippi tarzı bir etkinliğe katılmaya davet ediyordu: “Bize programımızın ne olduğunu soruyorlar. Programımız yok. Güzel zaman geçirmek için buradayız.”
Karnavallar ucuza gelir –değerlerinin gerçek ölçüsü ertesi gün ne kaldığıdır, günlük hayatımızı nasıl değiştireceğidir. Protestocular, sıkı ve sabırlı çalışmaya meftun olmalı –işin başındalar, sonunda değil. Temel mesajları şu: Tabu yıkıldı; mümkün olan en iyi dünyada yaşamıyoruz; alternatifler üzerinde düşünmeye hakkımız var, hatta buna mecburuz.
Önümüzde uzun bir yol var
Bir tür Hegelci tiraj gibi, Batı solu dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyor: Şu meşhur ‘sınıf mücadelesi özcülüğünü’ bırakıp ırkçılık karşıtı, feminist ve diğer mücadelelerin çeşitliliğine geçiş yaptıktan sonra, kapitalizm şimdi sorunun adı olarak yeniden zuhur ediyor.
Alınması gereken ilk ders şu: İnsanları ve tutumlarını suçlamayın. Sorun yolsuzluk veya açgözlülük değil, sorun yolsuzluğa iten sistem. Çözüm de ‘finans sektörünün yerine reel sektör’ değil, reel sektörün bankalar olmadan işleyememesine yol açan sistemi değiştirmek.
Önümüzde uzun bir yol var ve yakında kazık sorularla iştigal edeceğiz. Ne istemediğimize değil, ne istediğimize dair sorular olacak bunlar. Kapitalizmin yerine hangi toplumsal örgütlenmeler konabilir? Ne tür yeni liderlere ihtiyaç var? Kontrol ve baskı kurumları da dahil hangi kurumlar lazım? 20. asrın ortaya koyduğu alternatiflerin işe yaramadığı açık.
Protestocuların eşitlik temelinde dayanışma ve açık uçlu özgür tartışma eşliğindeki ‘yatay örgütlenmesinin’ hazzını yaşamak heyecan verici olsa da GK Chesterton’ın yazdığını akılda tutmalıyız: “Açık fikirli olmak tek başına hiçbir şeydir; fikri açmanın amacı, ağız açmakta olduğu gibi, sert kayaya çarptığında tekrar kapatmaktır.”
Bu, belirsizlik dönemlerinde siyaset için de geçerli: Açık uçlu tartışmalar sadece bazı yeni üst-gösterenlerle değil, eski Leninist soruya somut cevaplarla da birleşmek zorunda: “Ne yapmalı?” Muhafazakârların doğrudan saldırılarına cevap vermek kolay. Protestolar anti-Amerikan mı?
Muhafazakâr köktenciler ABD’nin Hıristiyan bir ülke olduğunu iddia ettiğinde, Hıristiyanlığın ne olduğu hatırlanmalı: Kutsal Ruh, sevgiyle birleşmiş özgür eşitlikçi inananlar cemaati. Kutsal Ruh olanlar protestocu, Wall Street’teki paganlarsa sahte ilahlara tapıyor.
Peki, protestocular şiddet yanlısı mı? Evet, kullandıkları dil şiddet yüklü görünebilir (işgal vesaire), fakat onlar ancak Mahatma Gandi’nin şiddeti anlamında şiddet yanlısı. Şiddet yüklüler, çünkü hayatın işleyiş şekline son vermek istiyorlar –fakat küresel kapitalizmin sorunsuz işleyişini sürdürmek için gereken şiddetle kıyaslandığında bu şiddet nedir ki?
Onlara ‘kaybedenler’ diyorlar –ama gerçek kaybedenler, kurtarma paralarını cebe atan Wall Street’tekiler değil mi? Onlara sosyalist diyorlar –ama ABD’de zaten zenginler için sosyalizm var. Özel mülkiyete saygı göstermemekle suçlanıyorlar –ama 2008 çöküşüne yol açan Wall Street spekülasyonları, protestocuların gece gündüz uğraşsalar yıkabileceğinden fazla, nice emekle elde edilmiş özel mülkiyeti yok etti.
Komünizm 1990’da müstehakını bulup çöken sistem demekse, onlar komünist de değil –ve komünistlerin bugün en acımasız kapitalizmi uyguladıklarını unutmayın. Çin’de komünistlerin dümeninde olduğu kapitalizmin başarısı, kapitalizmle demokrasi arasındaki izdivacın boşanmaya doğru gittiğinin işareti. Protestocuların komünist olduğuna dair tek işaret, sistemin tehdit ettiği ortak kaynakları dert etmeleri.
Siyasi ‘sarılma’ teknikleri
‘Hayalperestler’ denilerek reddediliyorlar, fakat asıl hayalperestler sadece birkaç göstermelik değişiklikle işlerin sonsuza dek böyle yürüyebileceğini düşünenler. Onlar hayalperest değil; onlar kâbusa dönüşen bir rüyadan uyanıyorlar. Hiçbir şeyi yok etmiyorlar, sistemin kendisini yok etmesine tepki veriyorlar. Çizgi filmlerdeki o klasik sahneyi hepimiz biliriz: Kedi uçurumun kenarına gelir, fakat yürümeye devam eder; ne zaman ki aşağı bakar ve uçurumu görür, o zaman düşmeye başlar.
Protestocular sadece iktidardakilere aşağı bakmalarını hatırlatıyor. Bu, işin kolay kısmı. Protestocular sadece düşmanlara değil, kendilerini destekler görünen, fakat protestoyu sulandırmak için elinden geleni yapan sahte dostlara karşı da uyanık olmalı.
Boksta ‘sarılmak’ diye bir tabir vardır: Yumrukları önlemek veya yavaşlatmak için rakibin gövdesine bir veya iki kolla sarılmak manasına gelir. Bill Clinton’ın Wall Street protestolarına verdiği tepki, siyasi sarılmanın mükemmel bir örneği.
Clinton protestoların ‘her hususu hesaba kattığını…’ bunun da ‘müspet bir şey olduğunu’ düşünüyor, fakat davanın muğlaklığından dolayı endişeli olduğunu söylüyor:
“Spesifik bir şeylerle ilgili olmaları gerek, sadece bir şeylere karşı olmamaları gerek, çünkü sadece karşı çıkıyorsanız, birileri yarattığınız boşluğu dolduracaktır” buyuruyor. Clinton protestoculara, Obama’nın ‘bir buçuk yılda iki milyon iş yaratacağını’ iddia ettiği istihdam planını desteklemelerini öneriyor.
Talep için seferberlik ilanı
Bu aşamada direnilmesi gereken nokta, tam da protesto enerjisinin bir dizi somut pragmatik talebe çarçabuk tercüme edilmesi. Evet, protestocular gerçekten de bir boşluk yarattı –egemen ideolojinin alanındaki bir boşluk ve boşluğu doğru biçimde doldurmak için zamana ihtiyaç var, zira gebe bir boşluk, hakikaten yeni olana doğru bir açılım bu.
Protestocuların sokaklara dökülmesinin sebebi, Coca Cola kutularının geri dönüşümlü olmasının, hayır kurumlarına birkaç dolar bağışlamanın veya yüzde 1’i gelişmekte olan dünyanın sorunlarına giden bir fincan kapuçino almanın kendilerini iyi hissetmelerine yettiği bir dünyadan artık gına getirmeleri. Taşeron çalışma ve işkencenin ardından, çöpçatan ajanslarının flörtünüze bile taşeronluk yapmasının ardından, uzun zamandır siyaset mesaisini de taşeronların yapmasına göz yumduklarını gördüler –ve o mesaiyi geri istiyorlar.
Siyaset sanatı aynı zamanda, tümüyle ‘gerçekçi’ olsa da, egemen ideolojinin tam çekirdeğini bozan belli bir talepte ısrar etmektir: Yerden göğe haklı olsa da, fiilen imkânsız olan talepler bunlar. Wall Street protestolarının ardından insanları bu tür talepler öne sürmek yönünde seferber etmeliyiz –ancak, diğer yandan müzakerelerin ve ‘gerçekçi’ önerilerin pragmatik alanından uzak kalmak da önemli.
Şu, akıldan çıkarılmamalı: Burada ve şimdi yapılan her tartışma, ister istemez düşmanın sahasında bir tartışma olmayı sürdürüyor; yeni içeriği sahaya sürmek için zamana ihtiyaç var. Şu an söylediğimiz her şey elimizden alınabilir –sessizliğimiz dışında her şey. Bu sessizlik, diyaloğun, her tür sarılmanın reddi bizim ‘terörümüz’, keyif kaçırıcı ve tehdit edici.
* The Guardian, Tercüme: Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara