Kürtlerin ızdırabı, Müslümanlar ve Fethullah Gülen
Gazeteci yazar Cemal Uşak'ın Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'a verdiği bir röportajda, 'Kürtlerin ızdırabını hissedemedik' sözleri çok yönlü tartışılmaya devam ediyor. Sibel Eraslan, Yasin Aktay ve Ali Bulaç'tan sonra Hilal Kaplan da konuyla ilgili bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı:
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-28 16:50:42
Geçtiğimiz haftalarda Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın ikinci başkanlığını yürüten Cemal Uşak'ın Ezgi Başaran'a verdiği "Biz dindarlar Kürtlerin ızdırabını hissetmedik" başlığıyla yayınlanan mülakat geniş çaplı tartışmalara sebep oldu. Uşak, pek çok farklı tesbiti içeren röportajda özetle Müslümanların büyük çoğunluğunun Kürt meselesine mesafeli davranmalarını eleştiriyordu. Benim en çok dikkatimi çeken kısım şu sözleri oldu:
"Genelde milliyetçiler ve biz dindarlar, 'Çin zulmü altında' anadillerini konuşmaktan men edilen Türkistanlı ırkdaşlarımızın veya Bulgaristan'da Türkçe isim alamayan kardeşlerimizin derdine yandık. Onlar için ağıtlar düzdük ama burnumuzun dibindeki Kürtlerin anadilleri konuşamamasının ızdırabını hissetmedik."
Polemiğe yol açmamak için isimlerini vermeyeceğim pek çok Müslüman (dindar, muhafazakâr ve İslâmcı gibi tanımlamalara itirazlarım sebebiyle "Müslüman" demeyi tercih ediyorum) yazar, Uşak'ın eleştirilerini büyük çoğunlukla haksız buldu. "'Dindarlar' diye homojen bir kitle var mı?" diyerek sosyolojik tahlillere girildi, "O dönemlerde biz de çok mazlum edildik" minvalinde mazeret bildirenler oldu, "Özeleştiri yapıp Müslüman karşıtı egemenlerin ekmeğine yağ mı sürelim?" diye savunmaya geçenler oldu. Oldu da oldu.
Hâlbuki gelinen noktada Müslüman yazarların cevabını vermesi gereken esas soru kanaatimce şudur: Madem Müslümanlar Kürt meselesine dün de bugün de olabildiğince duyarlılardı; nasıl oldu da büyük kısmının dini hassasiyetleri Batı'da yaşayan Müslümanlardan bile daha fazla olan bir halkın içinden milyonlarca kişi günümüzde ideolojik bağlamda Stalinist, çıkış itibariyle ve günümüzdeki makyaj çalışmalarına rağmen din karşıtı, Aydınlanmacı bir duruşu olan PKK'nın tabanı haline geldi? Bu toplumsal vakıaya işaret eden mezkûr soruyla cesurca yüzleşmediğimiz takdirde Uşak'ın "ızdırabını" da, Kürtlerin ızdırabını da anlamamız çok mümkün değil bence.
"Ümmetim tek bir beden gibidir" diyen Peygamber'in inananları olarak bedenin bir parçası lime lime edilirken istisnalar dışında kayda değer bir ses, hareket veya dayanışma ortaya koyabilseydi belki bugün bu soruya muhatap olmayabilirdik ama bugün muhatabız ve cevap vermek zorundayız. Çünkü Kürt-İslâm sentezine verilen tepki hiçbir zaman aynı şiddette Türk-İslâm sentezine verilmedi, hâlâ da tam anlamıyla verildiğini düşünmüyorum.
Çünkü 90'larda her yıl Filistin için etkinlikler düzenlendi ama Kürtlerin postal altında ezildiği bölge için aynı iştiyakla etkinlikler yapılmadı. Çünkü geçmişi bırakın günümüzde bile "anadilde eğitim hakkı"nı savunmak bazı Müslümanlar tarafından bölücülük olarak görülüyor. Çünkü Kürtler için Şinnavi'nin yaptığı "ümmetin yetimleri" tanımlaması boşuna değildir...
Muhterem Fethullah Gülen, geçtiğimiz günlerde www.hercul.org sitesinde yayınlanan bir sohbetinde Kürt meselesi üzerine mülahazalarını paylaşmış. Daha önce fark eden oldu mu bilmiyorum ama başlığı "Terör ve Izdırap" olan bu sohbet, bence Uşak'ın "Kürtlerin ızdırabını duymadık" diye özetlenen sözlerinin açtığı tartışma ortamına da katkı sağlıyor. Zira Gülen'in birazdan iktibas edeceğim sözleri sadece devletin değil, Müslümanların da Kürtlerin ızdırabına kayıtsızlığına değiniyor:
"Bizim en büyük problemimiz, bizi birbirimize bağlayacak tutkal mahiyetindeki çok önemli bir dinamik olan dini değerlendiremeyişimiz olmuştur."
Gülen'in küçük bir kısmına katılmadığım sözlerini bir yana koyarak, bir an önce hayata geçirilmesini umduğum Kürtçenin öğretiminin gerekliliğine değindiği nasihatla bitirmek isterim:
"Hazreti Bediüzzaman ta Meşrutiyet yıllarında Medresetü'z-Zehra adıyla Van'da bir üniversite kurulmasını teklif ederken orada Arapça'nın farz, Türkçe'nin vacip ve Kürtçe'nin caiz gibi kabul edilerek hepsinin beraberce okutulması gerektiğini söylemiştir. Neden okullarda Kürtçe'nin de öğretilmesine fırsat verilmedi? Yurtdışındaki okullarımızda, hatta Amerika'da bile Türkçe seçmeli ders olarak okutuluyor ve kimse buna mani olmuyor. Büyük devlet olmanın hususiyeti budur."
* Yeni Şafak
Haber Ara