Dolar

34,8957

Euro

36,7264

Altın

3.010,52

Bist

10.058,63

Sürgündeki Suriyelilerden acı hikayeler

30 yıl önce ülkelerinden kaçan, sürgün hayatı yaşayan Suriyeliler, hasret dolu yıllarını anlattı. Sürgündeki vatandaşların aileleriyle görüştüğü tespit edilirse aileleri hemen cezalandırılıyordu.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-10-27 09:50:20

Sürgündeki Suriyelilerden acı hikayeler
Varol Sarıyüce / TIMETURK

Suriye Rejimi’nin baba Esad döneminde gerçekleştirdiği Hama Katliamı’ndan kurtulup kaçabilen Suriyeliler, rejimin direk zulmünden kurtulabilmişse de psikolojik baskılarından, tehdit ve şantajlarından kurtulamamıştı. Sürgünden ailelerini arayıp hal ve hatırlarını soramıyorlar, bu nedenle kendilerince yöntemler geliştiriyorlardı. Kimisi telefonda sahte isim kullanırken kimisi de gönderdiği hediye elbiselerin pilelelerini söküp aralarına özlem dolu duygularını dile getirdikleri mektuplarını ve küçük yavrularının fotoğraflarını koyarak tekrar dikiyordu.

80 olayları olarak bilinen hadiselerden sonra ülkelerinden ve ailelerinden uzaklaştırılıp sürgüne gönderilen Suriyelilerden birçoğu, Suriye Rejimi’nin kendilerini en sıradan günlük işlerinde bile nasıl takip ettiğini, kendilerinin ve Suriye’deki tüm akrabalarının maruz kaldıkları baskıları, şantajları, tehditleri, nasıl da babaların kendilerini oğullarından temize çıkarmak, kardeşin kardeşten kaçmak zorunda kaldıklarını anlattı.

80’lerin başında, muhalif faaliyetleri nedeniyle Suriye’den uzaklaştırılan eşiyle beraber kaçan Um Muhammed–sürgünde yaşayan Suriyelilerden birçoğu isimlerini vermek istemiyor- ailesine bir zarar gelecek korkusundan; özellikle de o dönem orduda subay olan abisinin baskılara maruz kalmasından sonra yıllarca ailesi ve yakınlarıyla haberleşemedi.
30 yıldır Suriye’yi ziyaret etmeyen Um Muhammed abisiyle sürgün hayatı yaşamaya başladıktan ancak on yıl sonra, abisi kendilerini Ürdün’e ziyarete geldiğinde görüşebildi. Oğlu da o güne kadar hiç görmediği, ancak ismini bildiği dayısıyla yıllar sonra tanışabildi.

Takma isim kullanıyordu

Um Muhammed, ailesini sadece genel olarak hallerini-hatırlarını sormak için arayabiliyor, aradığı zaman takma isim kullanıyor ve sembollerle konuşuyordu. Buna mecburdu çünkü sürgündeki oğullarıyla herhangi bir şekilde irtibatlarının olduğu istihbaratçılar tarafından keşfedildiği takdirde Suriye’deki aileleri hapse atılmak, ev hapsi, yolculuktan men edilme ve nüfus cüzdanı, pasaport gibi temel belgelerden mahrum bırakılma tarzı cezalara maruz kalma gibi tehlikeler bekliyordu. Kendilerini bir av ve tükenmez bir para kaynağı olarak gören ve rüşvete doymayan istihbarat elemanlarının şantaj olasılığı ise cabasıydı.

Yine 80’lerde Suriye Rejimi arkadaşlarını tutukladıktan sonra ülkeden çıkan ve kendi isminin de Baas güçleri tarafından takip edilenler listesinde yer aldığını öğrenen Yahya bey ise ailesi için haberleşmek için farklı bir yöntem kullanıyordu. Yahya bey ailesine, vatanına duyduğu özlemi dile getirdiği, aile ve akrabalarının hallerini, hatırlarını sorduğu ve kendi halinden haber verdiği kısa mektupları ailesine gönderdiği elbiselerin pile ve kıvrımlarını sökerek açtığı gizli kesimlerine saklayıp tekrar dikiyordu.

Yahya beyin otuz yaşına gelen oğlu ise Suriye hakkında hayatının ilk üç yılından hatırlayabildiği dışında hiçbir şey hatırlayamıyor. Dayısının oğullarından birinin fotoğrafını ilk defa görüşünü ise şöyle anlatıyor: ‘Suriye’den dedemin gönderdiği elbiselere çok sevinmiştim. Bu elbiseleri bize bir bayan getirmişti. Bu ağır yükü taşımadaki cesaretinden ötürü kendisini hala hatırlarız. Elbiseyi giydim. Ancak cebi sert ve dikiliydi. Sonra cebinde ne olduğunu anlayabilmek için annemi çağırdım. Annem elbisenin cebini söktü. Cepten gülümseyen iki çocuk resmi çıktı. Hayatımda ilk defa bir akrabamın resmini görüyordum.’

Aynı anda sevinç ve hüzün

Abdullah uzun yıllar sonra amcasıyla Mekke’de nasıl karşılaştıklarını anlattı. Umre yapmak için Beytu’l Haram’a gitmişti. Amcasıyla belli bir noktada buluşmak için anlaşmışlardı. İlk defa karşılaşacaklardı. Birbirlerini aynı mekanda yan yana bekliyorlardı ancak bundan haberleri bile yoktu.

Abdullah çocukluğundan beri ilk defa karşılaştığı amcasıyla Mekke’de buluştuğu gün Suriye’deki bir başka amcasını ise kaybetmişti. Bir yandan amcasıyla kucaklaşırken diğer yandan sevinç ve hüzünle karışık gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.
Geçtiğimiz yüzyılın seksenli yıllarından beri sürgün hayatı yaşayan Suriyelilerden birçoğu akrabalarını, isimlerini, sayılarını, şekillerini; kısacası onlar hakkında hiçbir şey bilmediklerini vurguluyor.

Bazıları, Suriye hapishanelerine girip onlarca yıl kendilerinden hiçbir haber alınamayan; ölmüş mü kalmış mı bilinmeyen yakınlarından bahsediyor.

Örneğin Cemil bey 25 yıldır hapis yatan babası hakkında çelişkili haberler alıyor. Önce babasının yaşadığını duyuyor, birkaç sene sonra kendisine babasının yıllar önce vefat ettiğine dair başka bir haber geliyor.

Suriyeli yetkililer bu tutukluların akibeti hakkında bilgi vermeyi kesinlikle reddediyor. Kendilerini soran olursa ise onları da takip ediyor. Suriye muhalefeti, 30 yıl önce hapse giren düşünce mahkumlarının öldüklerini ve gizlice gömüldüklerini, hakikatinde davalarına bakılıp haklarında hüküm bile verilmediğini dile getiriyor.

Arap ülkelerinde ve Batı’da sürgün hayatı yaşayan Suriyeliler, davalarının aslında eski olduğunu ancak dünyanın buna önem vermediğini ve bilmezden geldiğini, 30 yıldır süren sıkıntılarıyla kimsenin ilgilenmediğini söylüyor. Ancak değişim rüzgarlarının esintisi ve alevlenen devrim ateşi onlara bir umut olmuş, uzaklaştırıldıkları ana vatanlarına dönme hayallerini uyandırmış

SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara