'Terör Kürt meselesini boğuyor'
Dün sosyal politikalar veya ekonomik yatırımlardaki eksiklikler terörü besliyor ve istismar zemini oluşturuyordu, Bugün ise terör bir ‘sebep’ haline gelmiş durumda. Yani terör, tencereden çıkan buhar değil, tencereyi kaynatan ateş durumunda. Bu yüzden terörün dindirilmemesi, Kürt meselesini boğuyor.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-24 07:57:58
Doç. Dr. YALÇIN AKDOĞAN / Siyaset Bilimci
BDP’nin PKK’ya karşı özgürleşmesi, siyasi alanını genişletmek açısından kaçınılmazdır. PKK’nın patlattığı bombalar BDP’nin siyasi alanını havaya uçurmaktadır. KCK, parazit olarak BDP’nin varlığını kemirmektedir.
PKK gibi farklı alanlarda uzantıları olan terör örgütleri toplumsal destek alabilmeyi ve kitle desteğini önemserler, bu desteği yok edecek eylemlerde bulunmalarının kendi aleyhlerine olduğunu da bilirler. Terör örgütleri eğer sivillerin öldüğü eylemlere başvuruyorlarsa ya ne yaptığını bilmeyecek kadar sıkışmış durumdadırlar ya da farklı yönlendirmelerin enfeksiyonuyla hareket etmektedirler. Sivil kayıplı eylemlerin mesajı öncelikle devlete ve hükümetedir. Üretilen yılgınlık ve korku neticesinde devlet bir noktaya doğru çekilmek istenir.
PKK 20 Eylül’de Siirt’te altı kadının bulunduğu araca roketatarlarla saldırdı, dört kadın hayatını kaybetti, ikisi ağır yaralandı. 21 Eylül’de Kumrular’da bomba patlattı, üç sivil yaşamını yitirdi. 27 Eylül’de Batman’da sekiz aylık hamile bir kadın ile dört yaşındaki kızı adeta kurşuna dizdi. 18 Ekim’de Güroymak’taki bombalı eylemde biri iki, diğeri 10 yaşında dört sivil yaşamını yitirdi.
PKK kimin enstrümanı
Kamu vicdanını yaralayan bu olaylar asker ve polisi hedefleyen eylemlerle doruk noktaya çıktı. En son Çukurca’da 24 askerimizin şehit düşmesi, PKK’nın vahşi yüzünü bir kez daha ortaya koydu.
BDP’lilerin de içinde olduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun Meclis’te toplandığı gün hadisenin meydana gelmesi, sadece çözüm imkanlarının tartışılacağı yeni anayasa yapım sürecinin değil, BDP’nin siyasi alanının da bombalanması anlamını taşıyordu. PKK bir yandan çözüm süreçlerini sabote ediyor, diğer yanda kendi aktörlüğünü dayatıyor ve BDP’yi anlamsızlaştırıyor.
Türkiye’de ne zaman önemli bir hadise olsa eşzamanlı şekilde büyük terör saldırılarının meydana gelmesi, PKK’yı kullanılan taşeron örgüt ve farklı odakların ekmeğine yağ süren bir figüran durumuna düşürüyor. Nitekim 22 Temmuz 2007 seçim günü Aktütün, 21 Ekim 2007 Referandum günü Dağlıca, 31 Ekim Mavi Marmara katliamı günü İskenderun, 12 Haziran seçimlerinin ardından Silvan saldırıları meydana geldi.
Aslında birkaç ülkede faaliyet göstererek var kalmaya çalışan terör örgütlerinin farklı ülkelerden ve istihbarat örgütlerinden destek almadan ayakta kalmaları mümkün değildir. Eğer PKK gibi başka bir ülkenin topraklarında kiracı gibi yaşam sürdürüyorsanız, bunun bedelini ve diyetini farklı şekillerde ödemek durumunda kalırsınız. Son dönemde bölgede yaşanan inisiyatif mücadelelerinde PKK’nın kullanıma sürülen bir enstrüman olduğu anlaşılıyor. Bir yanda bölgenin yükselen yıldızı olan Türkiye var, diğer yanda giderek güç kaybetmeye başlayanlar bloğu. Bunun içinde Suriye, İsrail ve PKK var. Kuzey Irak ve İran’ın hangi denklemde yer alacağını zaman içinde göreceğiz.
Teröre rağmen demokrasi
Çukurca saldırısı sonrasında başlayan kara harekatı, terörle mücadelede her alanın doldurulmaya başlandığını gösteriyor. Kuzey Irak, Türkiye kırsalı, şehir merkezleri ve Avrupa başta olarak diğer dış bağlantılar... PKK şu an dört koldan baskı altına alınıyor ve terörle mücadele adına ne yapılabilecekse onlar yapılıyor.
Terörün etkisinin kırılması, bugün için mutlak bir gerekliliktir. Bu hem örgütün uluslararası siyasetteki kullanım değerini düşürmek için şarttır, hem de devam eden demokratikleşme çabalarını ve anayasa sürecinin sabote edilmesini engellemek açısından gereklidir.
Deniz Ülke Arıboğan bir yazısında terörü ‘düdüklü tencereden çıkan buhar’ olarak tanımladı ve bunun tazyikini düşürmek için içerideki kaynamayı azaltmak, yani ateşi kesmek gerektiğini ifade etti.
Çoğu analizini beğendiğim Arıboğan’ın bu görüşüne karşı şunları belirtmek istiyorum: Kanaatimce bugün sebep sonuç bağlamı değişmiştir. Dün sosyal politikalar veya ekonomik yatırımlardaki eksiklikler terörü besliyor ve istismar zemini oluşturuyordu, bugün bu sebepleri ortadan kaldırınca sonuç ortadan kalkmıyor. Bugün terör bir “sebep” haline gelmiş durumda. Yani terör, tencereden çıkan buhar değil, tencereyi kaynatan ateş durumunda. Bu yüzden terörün dindirilmemesi, Kürt meselesini boğuyor. Ekonomik-sosyal yatırımlar ve hatta demokratik hak ve özgürlükler PKK için terör sebeplerinin ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Geçmişteki tüm sebepler ortadan kaldırılsa da PKK bugün başka bir aşamaya geçmiş durumda, başka amaç ve hedeflerle kendisini var ediyor. Bu yüzden son terör olaylarından sonra yanlış sorular soruluyor, ‘dil için bu kadar kan dökmeye değer mi’, ‘hangi hak veya mağduriyet bu tür cinayetleri haklı kılabilir’ deniyor. Terör örgütleri yapısı gereği vahşi ve canidir, kandan beslenirler, haklı ve meşru taleplerin peşinden koşmazlar. Örgüt, Kürtlere eziyet edebileceği (kendi ideolojik ütopyasını gerçekleştirebileceği) bir egemenlik alanı ve siyasi statü istiyor. Verilen kavga örgütün bizatihi kendisi ve örgütsel çıkarları içindir. Çakallar, çakallık yaparak Kurt olacaklarını sanmaktadır. Devletten almaya alışan zihniyet, kendisi adam olacağına, devletin kendisini adam ilan etmesini istemektedir.
Öcalan’a göre BDP...
Uzun zamandır avukatlarıyla görüşemeyen Öcalan’ın ne diyeceği merak konusuydu. Geçen haftalarda Öcalan’ın ilk görüşmede nasıl bir tavır takınacağına yönelik şöyle bir değerlendirmede bulunmuştum: Öcalan gelişmeleri anlamakta ve yorumlamakta muhtemelen zorlanmaktadır, yanlış bir duruş sergileyerek kendisini boşa düşürmekten korkmaktadır. Bu yüzden ilk görüşmede daha düşük profil laflar edecektir. Ayrıca Başbakan’ın ‘siyasetle müzakere’ sözünü kendi pozisyonunu kaybetme olarak görecek, kendisi yerine BDP veya diğer unsurların muhatap alınmış olabileceği korkusuyla BDP ve Kandil’e yüklenecektir.
Nitekim geçen Pazartesi Öcalan kardeşi ile görüştü ve cılız mesajlar verebildi. “Süreç bizim yüzümüzden değil, devlet yüzünden bu hale geldi”, “BDP’liler Meclis’e girmeliydi”, “Görüşmeye açığım” şeklinde özetlenecek üç vurgusu oldu. Öcalan’ın alttan alan, sorun çıkarmamaya çalışan bir söylemde bulunduğu anlaşılıyor. Daha önceki zamanlarda ‘başım ağrıyor, hava alamıyorum, hastayım’ gibi şikayetlerde bulunuyor, bu da sokak gösterilerinin tırmanmasına sebep oluyordu. Bu kez cezaevi şartları ve sağlık durumu konusunda problem olmadığını, bu bahanelerle taşkınlık oluşmasını istemediğini anladık.
PKK sitesinde yayınlanan görüşme notlarına bakınca şunları söylemek mümkün: Öncelikle Öcalan ‘sorunu biz ortaya koyduk, biz çözeriz’ diyerek ‘muhatap’ meselesine açıklık getiriyor, BDP’ye ‘sen kendi işine bak’ demiş oluyor. Bu aynı zamanda PKK ile Kürt meselesini ayırma anlamına da geliyor. Yani PKK ve silahlı unsurlar meselesinde muhatabın kendisi olduğunu, BDP’nin Kürt meselesiyle ilgili diğer konularla ilgilenebileceğini söylüyor. Ayrıca BDP’nin PKK ve KCK’nın bir parçası olmadığını vurguluyor, BDP’nin demokratik siyaset yapmasını öne çıkarıyor. Bu da, ‘illegal ile legali birbirine karıştırıp kendinize operasyon yaptırıyorsunuz’ şeklindeki daha önceki eleştirileriyle örtüşüyor. Öcalan’ın sözlerinden BDP’nin yanlış yolda olduğu anlaşılıyor. BDP sözcüleri her konuşmalarında PKK ve KCK’yı savunuyor, onun bir parçasıymış gibi konuşuyor, kendi legal-siyasi alanı yerine diğerlerinin illegal alanlarıyla kendilerini irtibatlı hale getirmeye çalışıyorlar. Öcalan kanaatimce BDP’lilerin ‘PKK, dağdan inme, eylemsizlik kararı’ gibi konularda görüş belirtmesini kendi yetki alanına müdahale olarak algılamaktadır. Acaba BDP Kürt meselesine yönelik çözüm önerileri getirmek yerine PKK meselesine yönelik maddeleri öncelikli gündem konusu haline getirmekle doğru mu yapmaktadır? BDP’nin Kürtlerin meselelerini değil, PKK’nın ve Öcalan’ın meselelerini siyasetin konusu yapması ne kadar doğrudur? BDP’ye oy verenler PKK’nın sözcülüğünü yapsınlar veya PKK’nın menfaatlerini korusunlar diye mi oy vermektedirler? BDP’nin PKK endeksli bir siyaset yürütmesinden PKK’nın ve Öcalan’ın da çok mutlu olduğunu sanmıyorum. Öcalan’ın ‘sorunu üreten çözümü ortaya koyabilir’ yaklaşımı, ‘PKK işini bana bırakın’ anlamına gelmektedir.
KCK’dan özgürleşmek
PKK’nın ise BDP’nin yürüttüğü demokratik siyaseti kabullenmesi ontolojik olarak mümkün değildir. PKK, BDP’nin güçlenmesini siyasallaşma süreci olarak algılamamaktadır. PKK’nın siyasallaşmaktan anladığı silahlı unsurların sisteme entegre olması ve egemenlik hakkı kullanmasıdır. Bu çerçevede BDP’nin PKK’ya karşı özgürleşmesi, siyasi alanını genişletmek açısından kaçınılmazdır. BDP, devlete söz söylemeyi cesaret gibi görmektedir, asıl cesaret PKK’ya laf söyleyebilmek ve KCK’nın ipotek koymaya çalıştığı iradeye sahip çıkabilmektir. Şu anda PKK’nın patlattığı bombalar BDP’nin siyasi alanını havaya uçurmaktadır. KCK, parazit olarak BDP’nin varlığını kemirmektedir.
Öcalan’ın son açıklamalarıyla BDP’nin tavırları örtüşmediği gibi, Karayılan’ın açıklamalarıyla Devrimci Halk Savaşı sevdalısı kanadın söylem ve eylemleri de örtüşmemektedir. Bütünün parçaları arasındaki tezatlar, yakın zamanda daha sert çakışlarla kendisini hissettirebilir.
Terörü kutsamak zaten yaman bir çelişkidir, şu an örgütün içine düştüğü durum ise daha derin bir çelişkiler sarmalını yansıtmaktadır.
star
SON VİDEO HABER
Haber Ara