Kürtler, İslamcılar ve 'Özeleştiri Temrinleri'
Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay: İslamcılığın milleyetçiliğe karşı eleştirileri, sadece bunu Türkler yaptığında geçerli olan eleştiriler değildir. Kürtler, Araplar veya başka birileri yaptığında da milliyetçiliğe karşı bakış değişmez. Müslümanlar başka bir milliyetçilik ikame etmek üzere milliyetçiliğe karşı koymazlar. Onlar milliyetçiliğin her türlüsüne karşı çıkarlar.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-22 16:14:33
Özeleştiri, kendinle yüzleşmek, hatta alçak gönüllülük güzel erdemler, ama yerinde ve doğru muhataba karşı yapıldığında ve hakkaniyeti de elden bırakmamak şartıyla.
Hatırlanacaktır, 28 Şubat günlerinde ortalık İslamcılar adına kendisiyle yüzleşenlerden geçilmez olmuştu. Hatta bir saatten sonra İslamcılıktan başka bir kimlik edinmesi neredeyse imkansız olacak insanların İslamcılar hakkında 3. şahıs zamiriyle konuşmaları bir trend haline geldi. Başta bir özeleştiri gibi başlayan söylem giderek bir kendini soyutlamak suretiyle kurtarma ve ispiyonlama söylemine dönüştü. "İslamcıların yaptıkları hatalar" hanesine kaydedilen bu sözümona "özeleştiriler", "kendiyle yüzleşmeler" tahmin edileceği gibi 28 Şubatçıların ahlaksızca yürüttükleri siyasi alan işgalini, özel hayat tecavüzlerini meşrulaştırmak üzere hemen manşetlere çekiliyordu.
O yıllarda Tezkire Dergisindeki arkadaşlarla "özeleştiriyi tamamen askıya alma ve aksine hayasız iktidarı eleştirme" diye özetlenebilecek bir tutumu ilan ettik. O gün eleştirilecek olan özümüz değil, zulmü ve yanlışları yeri göğü titretecek kadar ayyuka çıkmış ceberrüt düzenin kendisiydi. O ceberrrut iktidarın veya onun acentalarının karşısına çıkıp özeleştiri yapmanın bir tür "itirafcılıktan" farkı yoktu. Bu özeleştiriler İslamcıların olgunluklarının ve erdemliliklerinin bir işareti olarak değil, aksine onlara yapılan zulmü ne kadar hakettiklerini göstermek üzere kullanılıyordu.
Müthiş kalemiyle bugünlerde Star Açık Görüş'te kitap eleştirileri yazan sevgili kardeşim Murat Güzel'in o günlerde kaleme aldığı "Özeleştiri Temrinleri: Mağlupların Dili ve Ethosu" (sayı: 18, 2000) başlıklı yazısı, özeleştiri söyleminin analizi üzerine klasikler arasına girmeyi hak edecek bir yazı olmuştu. Özeleştiri temrinlerinde gözönünde tutulması gereken önemli gerçeklerden biri, güçlü haksızın karşısındaki özeleştirinin haksızın zulmünü artırma ihtimaline karşı dikkatli olmak. İkincisi cahillerin karşısında alçakgönüllülük yaptığınızda bunun gerçekten alçaklık zannedilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu bilmek.
Yeni özeleştiri temrinleri bugünlerde farklı bağlamlarda yeniden gündemde. Yine bir "sevgili kardeşim, abim" Cemal Uşşak'ın Radikal'de Ezgi Başaran'a verdiği mülakatta "dindarlar olarak Kürt meselesinde Kürt kardeşlerimize yanlış yaptık, onların dertlerini görmezden geldik" şeklinde özetlenecek sözleri, bir özeleştiri temrini olarak kanaatimce bu gerçekleri gözardı ediyor. O yüzden sözleri kısa süre içinde Kürt milliyetçiliğinin, bütün milliyetçilikler gibi sonuçta kibirli ve müstağni olan söylemi tarafından haklılaştırıcı bir itiraf gibi algılandı.
Bu mülakatı hakkında Akif Beki ve başkaları çok güzel değerlendirmeler yaptı. Ama bir iki noktayı da benim eklemem gerekiyor.
Herşeyden önce kendisi belki tam olarak böyle demiyorsa da "bütün dindarlar adına" böyle bir özeleştiriyi yüklenmiş olması doğru değil. Türkiye'deki İslamcıların tarihini okuduğunda İslamcıların Kürtlerle hikayesi birbirinden ayrıştırılamayacak kadar çok içiçe. O kadar ki İslamcıların Kürt sorunuyla ayrıca ilgilenmeleri gerekmemiştir. Bir defa, bu tarihin içinde hayati bir yer tutan her iki Said'in de Kürtlüğünü İslamcılıktan ayırmak mümkün değil.
Uşşak'ın belli bir kesim dindarın tecrübeleri için geçerli sayılabilecek yanları var kuşkusuz. Türk İslamcılığının önemli bir kanadı Türk milliyetçiliğinin hegemonik etkisi altında kalmıştır. Bu etki onların Kürtlerin sorunlarını da ehemmiyetsiz, gözardı edilebilir görmelerine yol açmıştır, ama o kanat bile aynı dönemde aynı zulüm odaklarından Kürtlerin yaşadığından daha az zulme maruz kalıyor değildi.
Said Nursi hayatı boyunca en basit sözlerinden dolayı mahkemelerde, hapishanelerde ve sürgünlerde dindar olduğu için süründürüldü, ama gördüğü muamelede Kürt olmasının da etkisi gözardı edilemez. Türklerden her iki Said'e yönelen teveccühü de devletin dışlayıcı milliyetçi duruşuna karşı bir tepki olarak görmek gerek. Dindarlığın kendisinin suç gibi görüldüğü bir yerde dindarların bir de Kürtlük gibi sistemin lanetlediği ikinci bir suçun yükünü çekmekten kaçınmasını bugünden eleştirmek kolay, ama adil değil. Üstelik o dindar hatta İslamcı dediğimiz hareketin yükünü uzun süre yine Kürtler çekmiştir. Bu bakımdan Kürtleri İslamcılardan, İslamcıları Kürtlerden ayırdetmek o kadar kolay değil.
Uşşak'ın kendi yaşadığı samimi tecrübelerin bir karşılı vardır mutlaka, çok daha farklı tecrübelerin de. Ama Türk İslamcılığının egemen milliyetçi söylemi tarafından zaman zaman hak etmediği halde "Kürtçü" diye ayrı bir suçlamaya da tabi olduğunu hatırlamakta fayda var. İslamcılar elbetteki "Kürtçü" sıfatını hak edecek bir tavrın içinde de olmadılar. Ama Beki'nin de hatırlattığı gibi MNP-MSP-RP geleneğinin milliyetçiliğe karşı duruşunun içinde Kürtlere yönelik ayrı bir ilgi olmuştur. Erbakan'ın meşhur Bingöl konuşması ortada. O konuşmada "siz 'ne mutlu Türküm diyene! Derseniz, Kürt kardeşim de ne mutlu Kürdüm diyene!"sözleri partisinin kapatma davasına konu olmuştu.
90'ların başında kurulan Mazlum-Der ile doksanların sonunda kurulan Özgür-Der gibi dernekler İslamcıların insan hakları kuruluşları olarak neredeyse Münhasıran dindarlıktan kaynaklanan hak ihlallerinden ziyade Kürtlükten kaynaklanan hak ihlalleriyle ilgilenmele suçlanmışlar. Kezâ seksenlerin ortalarında çıkan Girişim ve ardılı, Yeryüzü, Yeni Zemin gibi İslamcı söylemin önemli dergilerinde Kürtlere bir ilgi eksikliğinden herhalde kimse sözedemez.
Doğrusu İslamcıların Kürtlere olan ilgisi ancak Kürt milliyetçisi bir bakış açısıyla yeterli görülemez. Ama zaten İslamcılığın Kürt meselesine bakışı hiç bir zaman Kürt milliyetçilerininkiyle aynı olmamıştır, olmak derdinde de olmamıştır. Bugün İslamcıların bu ilgisini yetersiz görenlerin baz aldıkları seviye, adını dürüstçe koyalım, bir milliyetçilik seviyesidir.
Oysa İslamcılığın milleyetçiliğe karşı eleştirileri, sadece bunu Türkler yaptığında geçerli olan eleştiriler değildir. Kürtler, Araplar veya başka birileri yaptığında da milliyetçiliğe karşı bakış değişmez.
Müslümanlar başka bir milliyetçilik ikame etmek üzere milliyetçiliğe karşı koymazlar. Onlar milliyetçiliğin her türlüsüne karşı çıkarlar. Çünkü Müslümanlar putlara karşı çıkarken yerine kendi ürettikleri bir putu koymak üzere yapmazlar bunu. Onlar put düşüncesinin kendisine karşı çıkarlar.
* Yeni Şafak
SON VİDEO HABER
Haber Ara