'PKK'nın arkasındaki güçler' meselesi...
'Kargaşalıkla dolu bir bölgede 27 yıldır silahlı bir gücü kontrol eden ve kitlesel temele sahip olan bir örgütün ‘yalnız’ kalması elbette düşünülemez' diyen Radikal yazarı Oral Çalışlar, 'bölgesel denklemler, durumu her geçen gün karmaşıklaştırsa bile, çözümün özünün içeride olduğu gerçeği değişmiyor' yorumunu yaptı.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-21 16:45:52
Aylardır belliydi ki, çatışma tırmanacak ve çok can yanacak. KCK tutuklamaları konusundaki değerlendirme ve eleştirilerimizden ötürü ‘çok naif’ bulunduk.
Bu operasyonlar yoluyla, ‘PKK terörünün şehirlerdeki altyapısının temizleneceğine’ kesin gözüyle bakanlar çoktu. (İki buçuk yıldır, iddia o ki ‘temizlik’ sürüyor...) Yargı, siyaset, ‘danışmanlar’, ‘strateji uzmanları’ eşliğinde sürdürülen tutuklamaların, bölgedeki yasal siyaset zemini neredeyse yok ettiğini uzun bir süreden beri anlatmaya çalışıyoruz.
Başbakan Erdoğan, ülkeyi acıya boğan son PKK saldırılarının ardından sorumlu bir değerlendirmede bulundu: “Kim öfkesine hâkim olamazsa saldırganların hedefine hizmet eder. Metanetimizi bozmayacağız...”
Birkaç aydır, ne yazık ki ‘öfke’ ve ‘haddini bildirme’ söylemi öne çıkmaktaydı.
“PKK saldırıları yaygınlaşacak”, “Devlet yaygın tutuklamalara başvuracak”, “Parti kapatma davaları açılacak” dedik. Gelişmeler ve aldığımız bilgiler bunu gösteriyordu. Keşke olaylar farklı gelişebilseydi...
MHP lideri Devlet Bahçeli, “Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilsin” diyerek, çatışmanın tırmanarak sürmesini isteyen görüşün hedefini dile getiriyor. Bu noktada, çözümün dilini elden bırakmak gibi bir seçeneğe kesinlikle sahip değiliz.
‘Terör ayrı, Kürt sorunu ayrı’ mı?
1990’lı yıllarda sürece egemen olan Genelkurmay yetkilileri, meseleyi ve tartışmayı ‘Terörle Mücadele Sorunu’ kavramı içine hapsederek bunun dışındaki sesleri susturuyorlardı.
Onların (veya herhangi birinin) “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” demesiyle Kürt sorunu gibi derinlikli bir sorun elbette ki ortadan kalkmadı, kalkmaz.
Geçmişi tekrarlamanın bir netice vermeyeceğini herkesin görebildiğini umuyorum. Her şeyi ‘milliyetçi seçmen’ tercihine teslim eden siyasetlerle bu kadar zorlaşmış bir derdin altından kalkılamayacağı da açıklık kazanıyor.
Başbakan, 24 askerin yaşamını yitirmesinin ardından yaptığı konuşmasında ‘PKK’nın arkasındaki güçler’den söz etti. Bazı devletlerin son gelişmelerde rol aldığına işaret etti.
Böylesine kargaşalıkla dolu bir bölgede 27 yıldır silahlı bir gücü kontrol eden ve bir kitlesel temele sahip olan bir örgütün ‘yalnız’ kalması elbette düşünülemez.
Hele İran, Suriye, İsrail gibi bölgenin en aktif ülkeleriyle ciddi gerginliklerin yaşandığı, bölgedeki sistemin tamamen yeniden tanımlandığı bir süreçte...
Bölgesel denklemler, durumu her geçen gün karmaşıklaştırsa bile, çözümün özünün içeride olduğu gerçeği değişmiyor. PKK uluslararası gelişmelerden çeşitli şekillerde yararlanmakla birlikte, gücünün ana zeminini ve merkezini ülkenin içinden alıyor.
Bölgeye hemen her gidişimizde, PKK’nın toplumsal tabanını biraz daha yaygınlaştırabildiği izlenimini edinebiliyoruz.
Çözüm iki ayaklı
Acılarımızı kuvvete çevirmenin yolu, çözümün farklı boyutlarını görebilmekten geçiyor. Çözüm denkleminde iki ana ‘çizgi’den söz edilebilir.
Birincisi, ‘silahların nasıl susturulacağı’ çizgisi.
İkincisi, ‘kimlik taleplerinin demokrasi içinde karşılığını bulması’ çizgisi...
Bu hükümetin, diğer hükümetlerin çoğundan farklı olarak, her iki boyuta da daha samimi bir şekilde cevap aramaya çalıştığını uzun bir süre boyunca dile getirdik.
‘Beşinci Oslo görüşmeleri’ tutanaklarından anladığımız kadarıyla PKK’nın silahları bırakması için devlet iradesi harekete geçmiş, müzakere süreci başlamıştı.
Neden bu müzakereler kesildi, bunu bilmiyoruz... KCK tutuklamalarının aralıksız ve sert bir şekilde sürdürülmesiyle ne hedefleniyor, Öcalan tecridinin arka planındaki analizler neler, bunlara da bir açıklama üretmekte zorlanıyoruz.
Şu bir gerçek: Ne olursa olsun, yeni anayasa çalışmaları, Kürt kimliği sorununun demokrasi içinde çözümü için sahip olduğumuz en ciddi imkân ve platformlardan biri...
Türkiye’nin kuruluş kodlarını 21. yüzyıl standartlarına taşıyabilecek, 12 Eylül’den gerçekten farklı tanımlar ve kodlar üretebilecek yeni bir toplum sözleşmesine ve bakış açısına acilen gerek duyduğumuz açık.
* Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara