Ancak bir başka ilginç soru meslektaşım Selçuk Gültaşlı’dan geldi:
“Türkiye için “Renewed Positive agenda” yani “yenilenmiş bir pozitif gündem” önerdiniz. Bunun imtiyazlı ortaklık olarak algılanmaması için ne gibi bir çalışmanız var?”
İlerleme Raporu’nu açıklayan AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu üyesi Stefan Füle, Türkiye için ‘yenilenmiş pozitif bir gündem’ önerdi. Müzakere başlıkları 13’te durmuş, ileri tek adım atılamıyor, önce Fransa’daki seçimler, sonra Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB dönem başkanlığı derken, neredeyse bir yıl daha işler aynı “dongunlukta” devam edecek.
Stefan Füle, böylesi bir atmosferde yenilenmiş bir pozitif gündemden söz ediyor. Füle, Ankara-Brüksel hattında hakim olan duyguyu “frustration” sözcüğü ile tanımlıyor. Her ne kadar diplomatik olarak bu sözcüğü ‘hayalkırıklığı’ olarak çevirebilirseniz de, durumun adı ‘karşılıklı olarak şişmiş olmaktır’!
AB Komisyonu, çarşamba günü açıkladığı ilerleme raporu ve strateji belgesinde aslında genişlemenin ana esprisinin ‘doğu bloku’ defterini tamamen kapatmak olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Türkiye’nin AB üyeliği için ufukta görünen bir işareti bırakın, ufuk çizgisi bile yok artık. Türkiye’den yıllar sonra adaylık verilen Montenegro ve Sırbistan, üyelik müzakerelerine başladılar.
Türkiye ile aynı gün üyelik görüşmelerine başlayan Hırvatistan’ın üyeliğe hazır olduğu açıklandı.
AB genişlemesi dosyası üzerinde çalışan eurokratlar, mesailerinin yüzde 99’unu belli ki, Batı Balkanlar’a harcıyorlar; Türkiye dosyası arada bir raftan indiriliyor.
Türkiye’yi tam üye almayı düşünmüyorlar ancak aynı zamanda Türkiye’den vazgeçemiyorlar.
Brüksel’in ardından, G-20 Maliye ve Ekonomi Bakanları Toplantısı için Paris’e gelen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı izledim. Paris’e gelmişken, OECD Genel Merkezi’ne evsahipliği yapan bu kentte, OECD Konseyi’ne hitap etti Babacan.
Hitabının ertesi günü Türk gazetecilerle biraraya gelen Babacan, “Türkiye ayrı bir gezegen gibi görülüyor” dedi.
Tam da orta vadeli programı açıkladığının ertesi günü bu ifadeyi kullandı Babacan.
AB, ekonomik krize karşı ayakta kalma mücadelesi verirken, Türkiye, Babacan’ın deyimiyle “zam değil, vergi ayarlaması” açıklamasının ertesi günü bile, OECD ve AB ülkeleri arasında ekonomik verileriyle ayrı bir noktada duruyordu.
“AB’de krizde olan herhangi bir ülkeye bizim hükümetimiz el atsa, en fazla altı ayda krizden çıkar” dedi Babacan.
İlerleme raporunun ertesi günü, OECD’deki bu tartışmayı takip etmek gerçekten puzzle’ın parçalarının biraraya gelmesine yardımcı oluyor.
Avrupa sokakları, ekonomik önlemler paketlerine karşı gösterilerle inliyor.
Ekonomik krize karşı tasarruf tedbirleriyle ilgili ilginç bir anekdotu Brüksel’de bir diplomat anlattı. İngiltere Başbakanı David Cameron, karşısında dört ayrı BBC muhabiri görünce, “Neden dört tanesiniz? Bir muhabir BBC’ye yetmez mi?” diye sormuş...
Türkiye, Avrupa merkezli uluslararası kuruluşların sayfalarında ayrı bir noktada duruyor.
Fransa Başbakanı François Fillon, “AB, bir volkanın üzerinde duruyor” diye AB’nin mevcut durumunu özetlemişti.
Niyeti ne olursa olsun muhalefet yapmak olanlara diyecek bir sözüm yok, ama ekonominin matematiği başka şeyler anlatıyor. En azından uluslararası kurumların raporlarında. İlerleme raporunda ipin ucu kaçmış bir kere! Havanda su dövmeye döndü iş...