Başkent Monrovia sakinleri, onun yönetimi döneminde tam 6 yıl şebeke suyuna daha ulaşamazken; batı dünyasının en prestijli ödülü, Nobel Barış Ödülü Liberya'nın eski Başkanı Ellen Johnson Sirleaf'e veriliyor.
Altı yıl ve batının 100 milyonlarca dolar yardımından sonra başkentin sakinleri şebeke suyundan yoksunken, Liberya'nın geri kalanının ne kadar umutsuz olduğunu siz tahmin edin.
Tüm insan haklarının en önceliğini oluşturan gıda, barınak ve tıbbi bakım dahil temiz içilecek suya ulaşmak ilk temel insan hakkıdır.
Temiz içilecek sudan yoksunluk, Liberya'da dünyanın diğer bölgelerinde de olduğu gibi şiddet ve savaştan daha fazla insan öldürdü.
BM daha geçen sene temiz içilecek suyu hak olarak tanıdı, ancak üçüncü dünya ülkelerinden birçoğu için bu, en acil günlük ihtiyaç.
Batılı insan hakları kurumları, basın özgürlüğü ve seçimlerin insan hakkı olduğu konusunda oldukça gürültülü öğüt verebilirken, dünya liderlerinin, halkın yaşamak için temel insan haklarının ilki olan temiz içme suyuna sahip olmalarını ne kadar garantiye aldıklarını hesaba katmayı gözardı ediyorlar.
Liberya başkanının Liberya'da neden rağbet görmediği hiç şaşılacak şey değil. Batıdaki derebeylerinden kaç tane Nobel Ödülü alabileceğinin önemi yok, kendi vatandaşları endişeli olduğu kadar insan hakları depertmanında kesin başarısızdı.
Yeniden şebeke suyu olmadan modern bir şehrin nasıl çalışması gerektiğini düşünün. Ve Afrikalı liderin bu kati başarısızlığı, batının kölelerine hediye ettiği en prestijli ödülü aldı.
Liberyalı başkanların barış inşaası delillerine gelince, daha bu yıl Fransa tarafından silahlandırılan ve desteklenen Liberya merkezli paramiliter ölüm mangaları, Gbagbo hükümetini devirmek için Fildişi Sahillerine saldırdı ve bu süreçte sadece bir kasabada 800 kişinin katledilmesinin yanı sıra açıklanmayan binlerce Fildişili'yi öldürdü.
Bir cehennemin barış mimarı o değildi, fakat öte yandan onun Monrovia ve çevresinin belediye başkanından biraz daha fazlası olduğu iddiasına göre; Liberya'da yanlış giden her şeyin sorumlusu olarak onu suçlamak adil olmayabilir ki, ülkenin büyük bir bölümünü savaş lordları, paramiliter milisler ve haydutlar kontrol ediyor.
"Kriz yarat ve sonra takip eden kaosu idare et" yönteminde olduğu gibi, Kriz Yönetimi, batı Afrika'nın kaynaklarını daha iyi yağmalamak ve talan etmek için ABD'nin Afrika'da uyguladığı tercihli politikadır. İlk "demokratik olarak seçilmiş kadın Başkanı" ülkesi Liberya, Afrika'da çok miktarda umut yaratılmış olmasına rağmen, uzun süredir öldürmenin ve kargaşanın tipik bir örneği.
Ancak 6 yıl sonra milyonlarca dolar ve hala ülkenin başkentinde şebeke suyu olmaması başarısıyla, biri en azından Nobel ödülü beklemeli. Batılı 'banksters'lerinki (banksters, banker ve gangsterden türetilmiş çoğul bir kelime ç.n.) gibi iyi yapılmış bir işe rağmen Firestone Rubber ve medyadaki dalkavukları kaygılı.
Ve Liberya'nın Başkanı için No-bel Ödülü'nü ve Liberya'nın halkı için su yokluğunu (No-water) hatırlayın. Bir doz sağlıksız batı tarzı "demokrasi" için herkese teşekkürler.
* 2006'dan bu yana Eritre'de yaşayan Somali Yarımadası'nda batılı tek bağımsız muhabiri, Çeviri: Yusuf Çobanoğlu, ETHA