Yeni başbakan kim olacak?
Arınç, Kanal D'de yayımlanan ''32. Gün'' programında Mehmet Ali Birand'ın konuğu oldu.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-14 06:48:24
''Ben bu layık değilim filan arkadaşım daha layık derim. Bizde böyle olur. AK Parti'yi yüzde 50 ile başına iktidara taşıyan, halkın sevdiği özelliğimiz bu. Bana ettiler veya edecekler ya da etmeleri muhtemel, söyleyeceğim şeyi biliyorum. Çünkü Tayyip Bey'in milletvekilliği adaylığının iptal edildiği gün 2002 seçimlerinden bir ay öncesi muhalefet çok sevindi.
Sizin başbakan adayınız kim diye karşımıza çıktılar. Çünkü her şey Tayyip Erdoğan'a göre düşünülmüştü o olmayınca AK Parti tek başına iktidara gelemeyecek onun yerine aday da bulamayacaklar. Herkesin düşündüğü zamanlar ben çıktım ekranlarda benim on tane başbakan adayım var, senin kaç tane var diye meydan okudum onlara. Yılmaz'ın olmadığı bir yerde ANAVATAN'ın ikinci başbakan adayı kim, Çiller'in olmadığı bir yerde DYP'nin ikinci başbakan adayı kim, Baykal'ın olmadığı yerde CHP'nin ikinci başbakan adayı kim dedim, ses gelmedi. Hala bu partiler öyledir. Onlarda kıtlık var. Genel başkanlık için bile sağa sola baktıklarında çok fazla insan bulamıyorlar. Hele başbakanlık, liderlik için... Bizde bolluk var.''
Birand'ın ''Gül siyasete dönmez mi?'' sorusu üzerine de Arınç, ''Bilmem kendisine sormak lazım. Erbakan Hoca'nın güzel bir sözü var, 'olmamış meseleler hakkında ulema fetva vermez' der'' ifadesini kullandı.
Arınç, ''Cumhurbaşkanı'nın görev süresine'' ilişkin soruyu da ''Giderek 7 yıl olduğu ortaya çıkıyor'' şeklinde yanıtladı.
'Öcalan'a ev hapsi terör örgütünün talebidir'
Arınç, ''Kürtçe eğitimle'' ilgili soru üzerine, şunları kaydetti:
''Anayasanın ikinci, üçüncü maddelerinde konulan hüküm var. Bir de yine Anayasa'nın 42. maddesinde eğitimle ilgili konulan bir hüküm var. Şimdi herkesi kapsayabilecek ve bir medeniyet dili olarak yerel dilden farklı bir dili kabul etmemiz lazım. Şimdi ben 'Kürtçe yerel bir dildir' desem arkadaşlarımızın bir çoğunun bana isyan edeceğini biliyorum ama ne yapalım ki gerçek bu.
Medeniyet dili dediğimiz gibi, Arapça, Fransızca, Türkçe gibi yerine göre Farsça gibi... Bütün bunlarla yüzyıllardır eğitim yapılmış. Yüzyıllardır bu diller milyonlarca insanın birbirini anlamasını kolaylaştırmış. Çünkü bunların kelime hazinesi çok fazla. Bunlarla bilimin her alanında bir şeyler söylemek mümkün. Ben şimdi TRT'den sorumlu bir bakanım. Her gün elime alıyorum kumanda aletini TRT 6'da ne var diye dinliyorum. Ben de o bölgeyi bilen bir insanım. Kürt kardeşlerimle yıllardır birlikte yaşayan bir insanım, onları çok seven bir insanım. Emine Ayna'dan daha güzel İstanbul lehçesiyle konuşabilen bir milletvekili var mı?''
Kürtçe Eğitim
''Kürtçenin seçmeli ders olmasında ne sakınca var?'' sorusu üzerine Bülent Arınç, ''Seçmeli ders olabilir, onu tartışmıyorum. Ama eğitim dilinin, resmi dilin Türkçe'nin dışında bir dil olarak paylaşılması bence doğru değil'' dedi.
Birand'ın, ''Bir Kürt çocuğu, 'ben Kürtçe öğrenmek istiyorum' dediği takdirde, bizim buna hayır demememiz gerekir'' sözlerine karşılık, Arınç, ''Amenna, amenna. Bunun şu mahsuru olabilir, şimdi bizim üniversitelerimizde özellikle Mardin Artuklu Üniversitesinde bunun bütün bölümleri açıldı. Yüksek lisans ve lisans bölümleri de açıldı. O çok büyük bir devrimdir. O rektörü de, o bölümü açanları da kutluyorum. Türkiye'nin buna ihtiyacı vardı. Enstitüyü önce yaşayan diller olarak açtılar, şimdi Kürtçe olarak ayrıca bir bölüm açtılar.''
Bazı talepler ve isteklerin nerede duracağının belli olmadığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
''Çünkü bu gerçek bir ihtiyaç olarak değil, talepler meseleyi siyasallaştırmak bunun üzerinden belki istismar yapmak üzere geliyor. Şunu söyleyeceğim, kursların açılması serbest bırakıldı. Herkes Kürtçe dil öğrenmek için kurs açabilir. Önce bunu istediler. 'Açın kardeşim' dedik, 6 ay sonra kapandı. 'Kimse gelmiyor' dediler. İkincisi, 'radyo televizyon kuracağız, Kürtçe yayın yapacağız' dediler. Önce bir saat radyo, 45 dakika televizyon izni verildi. Ben sorumlu Bakan olarak 2009'un Kasım ayında yönetmeliği değiştirdim, '24 saat yapın kardeşim' dedim. Bana geldi 18 tanesi, 'aman efendim biz 24 saat yayın yapamayız, biz sadece 3 saat yapabilirsek öpüp başımıza koyalım.' Kardeşim sen 3 saat yap, ben sana 24 saat veriyorum. Alt yazı mecburiyetini kaldırdık, haberlerin Türkçe okunması mecburiyetini kaldırdık. Kürtçe reklam alabilirsiniz dedik. Şimdi 1 saatten fazla yapamıyorlar. Ermenice dilde yayın yapan radyolar var. Hepsine izin verdik. Herkes ana dilde yayın yapabilir, RTÜK kayıtlarını alın bakın. Belki şu anda sayısı 25'i bulur. Biz veriyoruz ama talep, istek yok.''
''Dil başka bir şey, dil insanlık hakkı'' sözleri üzerine Arınç, ''Yani bunu koyduğunuz zaman akıbetini şimdiden görmek adına bunu söylüyorum. Kürtçeyi seçmeli ders olarak koyduk, onlar diyecek ki anadilde eğitim yapılsın'' diye konuştu.
''İş bu kadar masum değil''
Birand'ın, ''Öcalan'ın tutukluluk halleri biraz rahat bırakılsın, ev hapsine dönüştürülsün. Hayat kurtaracaksa neden olmasın? Büyük devlet olmak bunu gerektirmez mi?'' sözleri üzerine, Arınç, ''Büyük devlet olmak demek terörün yaşamadığı bir ülke olmak demektir'' dedi.
Terörle mücadelenin de kendi içinde şartları olduğunu belirten Arınç, şöyle devam eti:
''Terörle mücadele sadece silah, mermi, uçaktan atılan bomba değildir. Bunun toplumsal boyutuna, siyasal boyutuna inanıyorum. Yıllarca bunun mücadelesini verdim. Ama iş bu kadar masum ve bu kadar romantik değil. Beyefendinin içerideki tutukluluk şartlarını biraz daha hafifletelim noktası idam kararını kaldırmakla başladı. Türkiye'de idam cezası vardı, 287 tane de fezleke bulunuyordu. Fezlekeler Meclis'e gelmek için bekliyordu. Meclis bu suça iştirak etmemek için hepsini komisyonda bekletiyordu. Üçlü koalisyon vardı, Apo yakalandı, idama mahkum edildi, idam cezasının kalkması gündeme geldi ve kalktı. Meclisimiz buna karar verdi.
Şimdi orada hüküm giydiği ceza, ağırlaştırılmış müebbet olduktan sonra ve cezaevi şartları da, yabancılar da gelip gidiyor onların da raporları var 'aleyhinde değildir' diye. Ev hapsi, denetimli serbestlik bunlar terör örgütünün siyasal talepleridir. Bu örgütün dediklerini dikkate almak büyük bir devlete ne kadar yakışır. Bu ne kadar olabilir. Siz annesinin karnındaki bir çocuğun dünyaya gelmesine engel olacaksınız, genç kızları 214 tane mermiyle öldüreceksiniz, 'bana bu hakkı vermiyorsunuz, ben de herkesi öldüreceğim' derse bir örgüt, buna nasıl sıcak bakarsınız. O kadar romantizmin içinde ki bazıları. Köşe yazılarını okuyorsunuz, hele asabi bir hanımefendi var neler neler yazıyor. Terör nedir bilir misin? Ağlayan insanlar nedir bilir misin? Karısının gözü önünde öldürülen İzmir'den gelmiş bir mühendisin acısını bilir misin? Türkiye'nin önündeki en büyük engel bu. Bütün bu köşe yazarları, gazeteciler, siyasetçiler şunu söyleyecek; 'ey örgüt, elindeki silahı bırak, eylem yapma.''
''Teklif getiremediler''
''Avrupa Birliği raporunda, özgürlükler, basın özgürlüğü, tutukluluk süreleri ve yargıyla ilgili sizin de dile getirdiğiniz eleştiriler var. Bu konuda adım atılıyor mu?'' sorusu üzerine Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle dedi:
''Bunu Sayın Kılıçdaroğlu'na bir sorun. Yemin etmediler, 'biz onlar olmadıkça ant içmeyiz' dediler. Peki çare... 'Biz size teklif getireceğiz' dediler. Hala bekliyoruz o teklifi. Teklifi getiremediler ama kendileri Meclise geldi ve yemin ettiler. Neden teklifi getiremediler? Çünkü o iki kişiye yönelik bir kanun çıkarmak mümkün değil. Bunlar milletvekili oldu çıksınlar veya bunlar milletvekili oldu artık saygın insanlardır, kaçma endişesi yok bunları çıkarsınlar. Yapamadılar çünkü, kanunlar herkes için genel hükümler içermesi gereken belgelerdir. Aynı durumdaki kişilerin hepsini içine alması gerekir. Şahsa özel kanun çıkarılmaz. Bunu CHP de kabul etmez biz de kabul etmeyiz. Dolayısıyla CHP bize böyle bir yasal düzenleme metni hazırlayıp getiremedi.
Sonunda kendileri ant içti. Bir tane Don Kişot'luk yapan kişi vardı. Onun da ant içtiğini biliyoruz. Milletvekilliğinden olmamak için kuzu kuzu geldi ant içti.
Tutukluluk sürelerini indiren bir yasa maddemiz var. Ama bu maddeden Hizbullahçılar da başkaları istifade etti bunlar yıl başında olan şeyler. Kıyamet koptu. 'Biz bunları bilmiyorduk' dedik. Yeni bir hazırlık var Adalet Bakanlığı daha derli toplu bir teklifle gelecek. Detaylarını söylemeyeceğim çünkü bu hepimizi rahatsız eden bir konu oldu. Muvazzaf askerler, emekliler tutuklanıyor, profesörler, bilim adamları tutuklanıyor, gazeteciler tutuklanıyorlar. Sorgu sırasını, savunma sırasının gelmesini bekliyorlar. Dosya kabarık olduğu için her biriyle bu işlemlerin yapılması lazım. Deliller toplanmış, adamı bıraksan kaçacak hali yok, şu yok, bu yok. O zaman da diyor ki 250. maddede sayılan suçları işleyenler mutlaka kaçacak sayılır. Bu, hakimlerin elini kolunu bağlıyor. Şimdi bütün bu yakınmaları dikkate alan herkesi memnun etmese bile en azından biraz daha hukukun yanına vicdanı ekleyecek bu düzenlemeyi Adalet Bakanlığımızın hazırladığını biliyorum. Bunu kamuoyuyla da paylaşacaktır. Ben milletvekillerinin tahliye edilmeleri gerektiğini söyledim, eleştirildim. Sabahat Tuncel'in tahliye olduğu bir Türkiye'de hayli hayli Haberal'ın, Engin Alan'ın bir başkasının mutlaka tahliye edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Ama milletvekili seçilen tahliye edilir diye çok gülünç bir madde yazamayız, bu çok gülünç olur. Genel bir hüküm koymak zorundayız.''
Medya Etiği
Arınç, ''Teröre ilişkin haberlerin medyada nasıl kullanılması gerektiğine'' ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, şu görüşleri dile getirdi:
''Terör haberleri, cinayet haberleri insanları irite etmemeli, korkutmamalı, paniğe düşürmemeli. Bırakalım terörü, geçtiğimiz günlerde bir gazete çıplak ve ölmüş bir kadının sırtına saplanmış bıçakla fotoğrafı yayımlandı. Genel yayın yönetmeni, 'Bu çok doğrudur, haklıdır' demeye devam ediyor. Bu çok korkunç bir şey. Bu kadının yerine her kadın kendini koyabilir. Bu kadının o acı fotoğrafını herkes gördüğü zaman gözünü kapatmıştır. Mutlaka üzülmüştür. Ben buna inanıyorum. Bu bir gerçek olsa bile bunu teşhir etmenin insanların gözünün içine sokmanın, bir çıplak kadın vücuduna yarısına kadar saplanmış bıçağı göstermenin haberle ne ilgisi var. İnsani olmakla ne ilgisi var. İnsanda bundan sonra böyle bir şey olmayacak lanet olsun gibi bir duygu meydana getirmekle ne kadar doğru orantılı.
Medya etiği dediğimiz şey herhalde çıplak kadın vücuduna saplanmış bir bıçağı göstermek değildir. Ben böyle kabul ediyorum. Şimdi bunun yanında patlamış bir bomba, kolu bacağı kopmuş cesetler, haykıran, şaşkınlıkla oraya buraya kaçışan insanlar, en son Kumrular'da olan manzarayı söylüyorum. Elbette bu bir haberdir. Ama bu haberi biz insanlara veriyoruz. İnsanlar bunu izlediği zaman ne düşünecekler, 'bunu yapan örgüt ne kadar güçlüymüş. Ne kadar acımasızmış. Kumrular'da bunu yapan her sokakta bunu yapar. Bunlar sadece Kandil'de değilmiş Ankara'nın göbeğindeymiş. Demek ki hedef Başbakanlıkmış.'
Peki bu örgütün istediği propaganda imkanını onlara altın kase içerisinde sunmak değil midir? Gözü dönmüş bir örgüt, kim olmuş fark etmiyor. Kadın, çocuk, erkek olabilir. Yeter ki havaya uçsunlar, parçalansınlar, örgütün adı geçsin, propagandası olsun ve devlet onunla uzlaşmaya, el sıkışmaya mecbur olsun. Böyle bir mantığı isteyen bir örgüte, böyle bir haber sunmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bütün bunlar bence insanlardaki acıma hissini değil terörün ateşini, sıcaklığını, acımasızlığını daha çok ortaya koyacak. Batı'da bunun ilkeleri mutlaka vardır. Bunu ilke kararı olarak kabul edelim, uyanlara da teşekkür ederiz.''
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara