Arınç: Türkiye'de kadınlar başını açmak zorunda
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''İran'da herkes yarım yamalak da olsa başına mutlaka bir örtü almak zorunda. Türkiye'de de bütün kadınlar başını açmak zorunda. Eğer zorlama unsurunu ön plana çıkarırsanız, sizin o ülkelerden ne farkınız kalacak? Bu bir zorbalık değil mi?'' dedi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-13 23:37:24
'Okulda boş zamanlarında öğrencilere ilahi öğretiyor, marş öğretiyor' demişler. Derhal apar topar bir inceleme, bir soruşturma. Adam kendisini ağır cezada 163'ten yargılanır bulmuş. Bende iddianamesini buldum. Ben de seyyar avukatım. İddianame şu; 'sosyal yönüyle ilişki kurmayan bir insan olduğu, köyde herkesle selamlaşmadığı, kahveye çıkmadığı, televizyon izlemediği, zaman zaman arkadaşlarıyla sohbet ettiği, okulda öğrencilerine ders arasında veya sonrasında marşlar öğrettiği, evinde yapılan aramada, dini kitapların bulunduğu, tespih, takke ve bir kaç dini kitabın evinde ele geçirildiği anlaşılmaktadır. Toplanan bu delillerle sanığın üzerine atılı bu suçları işlediği anlaşıldığından TCK 163. maddesi...' Bunlar vardı ve biz üzülüyorduk. Ne ilgisi var bunun laiklikle?
Batı örneğinde bunun hangisine rastlamak mümkün Din ve vicdan özgürlüğü müdür? Dini inançlara saygılı olmak mıdır? 'Devletin dini İslam'dır' sözünü biz zaten laikliğe aykırı buluyoruz. Böyle bir şey olmamalı. Bizim laik bir ülkede yaşıyor olmamızın devlet açısından da din açısından da bir özelliği olmalıdır.''
Arınç, o zamanlar din adamlarının, 'Kur'an-ı Kerim'de de böyledir, hadislerde böyledir' dediği zaman, yargılandığını ve mahkum edildiğini de belirterek, ''Laikliğe aykırı olan şey, dini bir esasın herkes için kural haline, yasa haline getirilmesidir. Bunu istemediği, bunun için cebir ve şiddet kullanmadığı, bunun için toplumu tahrik etmediği anlaşıldıktan sonra, bunun bir suç olarak ortaya konulması mümkün olmamalıydı'' dedi.
Daha sonraları laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan partilerin kapatıldığını ifade eden Arınç, ''Eski Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, daha sonra Fazilet Partisi kapatıldı ve iktidardayken de Adalet ve Kalkınma Partisi kapatılmak istendi. Deliller neydi? Gazetelerden toplanan bir takım şeyler'' diye konuştu.
163. maddenin kaldırılışından sonraki süreç
1991 yılında TCK'nın 163. maddenin kaldırılmasından sonraki sürece de değinen Arınç, şunları söyledi:
''Türkiye'nin geleneksel kavgaları var. Türk-Kürt çatışması, ilerici-gerici çatışması, Alevi-Sünni çatışması... Bunun yanına bir de laik-yobaz çatışması eklendi. Gerici-ilerici, dindar-laik çatışma derken Türkiye nur topu gibi çatışmanın kucağına düştü. Bu çatışmalardan kurtulmak için herkes bir şeyler yapmalıydı. Çünkü dindarlara bu ülkeyi bir cezaevi haline getirmek fevkalade büyük bir zulüm olurdu.
Bunun için rahmetli Ecevit o zamanlar, 'inançlara saygılı laiklik, dine saygılı laiklik' diye bir kavram ortaya koydu. Bu hemen kabul gördü. Arkasından başka şeyler oldu. Partilerin kapatılmasının gerekçeleri, özellikle üniversitelerde başının örtüsüyle okumaya çalışan genç kızlarımıza karşı reva görülenler, çok büyük bir tartışmanın içerisine bizi koymuş oldu.
Elbette şunu biliyoruz, bugüne kadar hakkımızda açılan davalar, söylenen sözler hepsi zabıtlardadır. Ben 2002 yılında Meclis Başkanı oldum. 2 gün sonra sayın Cumhurbaşkanı Sezer'i eşiyle birlikte yurt dışına uğurlarken her defa hedef olan ben, bu sefer eşimin hedef haline geldiğini gördüm. Çünkü o yıllardan beri hususi hayatında taktığı örtüsüyle hanımefendiyi uğurlamaya gelmiş. Dünyayı başımıza yıktılar. Ben biraz şerbetliydim ama eşime karşı böyle bir hücumun yapılması ve ev hanımlığının dışında ve benim hanımım olmasının dışında başka hiçbir sıfatı ve görevi olmayan bir insanın masumane kucağında çiçeğiyle, Cumhurbaşkanımızın eşini uğurlamaya giderken içinde bulunduğu bu durumu, anayasal suç haline getirenlerin hücumuna uğradık. İki şey tartışıldı.
Bir, 'laikliğe aykırı olarak başını örten bir kadın nasıl olur da gelir Cumhurbaşkanını uğurlar?' ikincisi, 'burası kamusal alandır, nasıl olur da kamusal alana girer?' Neresi kamusal alan? Havaalanı. Bu düşünceyi ortaya atanlar kamusal alanda ne arıyor? O zaman baş örtüsüyle havaalanına girip uğurlama törenine katılmak eğer bir suç haline gelmişse, nasıl böyle bir yere gideceğiz? Nasıl hastanelerde olacağız? Nasıl tapu dairelerinde işimizi takip edeceğiz?
Yoksa siz bir zamanlar Tunus'ta olduğu gibi 40 yaşından küçüklere baş örtüsünü tamamen mi yasaklamayı düşünüyorsunuz? O zaman İran'dan ne farkımız kalıyor? İran'da herkes yarım yamalak da olsa başına mutlaka bir örtü almak zorunda. Türkiye'de de bütün kadınlar başını açmak zorunda. Eğer zorlama unsurunu ön plana çıkarırsanız, sizin o ülkelerden ne farkınız kalacak? Bu bir zorbalık değil mi? Kamusal bir alanı nasıl da tam tersine çevirerek bir kısım vatandaşlarımızın bu alandan istifade etmesini yasaklarsınız?''
Arınç, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerinden birinde Meclis'e giderken bir konuşmasında laikliğin yeniden yorumlanması gerektiğini ve kamusal alanın ne olması gerektiğini söylediğini, bunun üzerine Ana Muhalefet Partisi liderinin kendisi için 'İran'da bir Ahmed-i nejad vardı, Türkiye'nin de Bülent-i nejat'ı oldu' dediğini kaydederek, ''Bana bu ismi de taktılar. Ama siyaset değişti. Aynı kişi 2009 Mart seçimlerinden önce çarşaflı hanımefendilere partisinin rozetini taktı. Konuşma yaparken benim 'laikliğin yeniden yorumlanması gerekir' sözüme atıfta bulundu. İsmimi vermedi tabii. 'Artık Türkiye değişiyor. Laikliği dar kalıplara oturtmayalım. Artık kıyafet konusunda ısrarcı olmayalım. Bu iş gardırop devrimlerinden ibaret değildir' demeye getirdi. Söylemesinden memnun oldum'' dedi.
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara