Ali Karaman / TİMETURK
İslam dünyasının tanınmış araştırmacı gazeteci-yazar Muhammed Muhtar eş-Şankıti, “The Crusades Impact on Sunni-Shi’a Relations” (Haçlı Seferlerinin Sünni-Şii İlişkilerine Etkisi) başlıklı teziyle doktora unvanını aldı. Tezinde Haçlı Seferleri dönemine Şii-Sünni ilişkilerini inceleyen Şankıti’nin tezi, hiç alışılagelmedik ilginç tespitler içeriyor.
Katar Vakfı’nda araştırmacı olarak çalışan Muhammed Şankıti hazırladığı doktora tezinde Haçlı Seferleri’nin Mısır ve Şam’da Şiiliğin gerilemesine katkıda bulunduğunu vurguladı. Giriş ve beş bölümden oluşan tezini birçok profesörün önünde tartışan Şankıti, saptadığı gerilemenin bu seferlere karşı öne çıkan Sünni direnişten kaynaklandığını açıkladı. Ardından Sünnilerin o dönemde İmamiye Şiası ve İsmailiye fırkası ile ilişkilerinin farklılığına dikkat çekti. Şankıti, Sünni ve Şiilerin birbirleriyle ilişkileri dışında kendi içlerinde yaşadıkları ayrılıklardan da bahsettiği tezinde mezhebi delillerle dolu yazıları da eleştiriyor.
TEZ TARTIŞMASI CANLI OLARAK İZLENDİ
Katar Vakfı’na bağlı İslami Araştırmalar Fakültesi’nde araştırmacı olan Moritanyalı yazar Muhammed bin el-Muhtar eş-Şankıti dinler tarihi alanında hazırladığı ‘Haçlı Seferleri’nin Sünni-Şii ilişkilerine etkisi’ başlıklı doktora tezini, 29 Eylül 2011 tarihinde Texas Üniversitesi’nde başarıyla tartıştı.
Tezin tartışıldığı oturuma üç Amerikalı ve bir İtalyan profesör katıldı. Tartışmaya tezin hazırlanmasına danışmanlık yapan Texas Üniversitesi’nden Ortaçağ tarihi konusunda uzman Dr. John Howe, Avrupa tarihinde uzman Dr. Stefano D’Amico, İslam ve Ortadoğu tarihinde uzman Dr. Saad Ebu Hamad, Amerika’nın Pennsylvania Eyaleti’ndeki Temple Üniversitesi’nde dinler bölümü başkanı ve Taberi Tarihi’ni İngilizce’ye tercümesini yapan Dr. Halid Blankenship yöneticilik etti. Katılımcılar arasında ayrıca Texas Üniversitesi Dekanı’nı temsilen Texas Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı Cezayirli Profesör Şerif Amor da yer aldı.
Tartışma Şankiti’nin Doha’da çalışmakta olduğu Katar Eğitim ve Bilim Vakfı ile Amerika’dan Texas ve Temple Üniversiteleri arasında, kapalı bir televizyon yayını ile gerçekleştirildi. Tartışmaya birçok üniversite profesörü, araştırmacı ve basın mensubu da katıldı.
UZUN VADEDE SÜNNİLER VE ŞİİLER BİRLEŞTİ
Tartışma Araştırmacı-yazar Şankiti’nin giriş ve beş bölümden oluşan tezinin özetini sunmasıyla başladı. Şankıti, ‘Tarihin Humması: Haçlı Seferleri hususunda belleklerin çatışması’ başlıklı bölümde tarihsel belleğin bugün nasıl da Sünniler ve Şiiler arasında en büyük ayrım noktası haline geldiğini açıklayarak Sünni kültüründe ve Şii kültüründe Haçlı Seferlerinin farklı görüntüsünü ele aldı. Sonra tezin ve ana dayanaklarının bir özetini sundu. Özet şu şekilde idi: “Haçlı Seferleri 12. ve 13. yüzyıllarda Mısır ve Şam’da Şiiliğin gerilemesine katkıda bulundu. Belki Şii ağırlığın daha sonra Arap ülkelerinden Fars bölgesine (İran’a) intikalinde de etkili oldu. Haçlı Seferleri başlangıç aşamasında yakın vadede Sünnileri ve Şiileri ayırdı. Ancak uzun vadede kendilerini tek bir safta topladı.” Yazar ayrıca Sünnilerin İmamiye Şiası ve İsmailiye fırkası ile ilişkilerinin farklılığını vurguladı.
Araştırmacı tezinin yerine getirmeyi hedeflediği üç görevi ise şöyle sıraladı: “Daha doğru ve şu anda baskın olandan daha az tartışmaya dayalı tarihi bir anlatı sunmak, Haçlı Seferlerinin Sünniler ve Şiiler arasındaki ilişkilerin gelişmesine etkisinin ortaya konması, bu konu hakkında mevcut patlayıcı tarihsel belleği sökmek.”
TÜRKLERİN BİN YILLIK TARİHİ YÜRÜYÜŞÜ
‘Türk kafilesi: Haçlı Seferleri, direniş ve Sünnilerin sahneye çıkışı’ başlığı altındaki ilk bölümde araştırmacı Şankıti, Anadolu’da gerçekleştirdiği saldırılar ve 1071 yılında Malazgirt’te Bizans Ordusu’nu yenmesiyle Türklerin Haçlı seferlerini İslam dünyasına çeken taraf olduğunu ancak aynı zamanda yaklaşık iki yüzyıl boyunca (1095-1291) Haçlı varlığına –tamamen ortadan kaldırana kadar- karşı direnenin de yine onlar (Türkler) olduğunu belirtti. Yine Haçlılara karşı direnişte önde gelen Artuklular, Zengiler ve Memlüklüler gibi kavimlerin Türklerden olduğuna işaret etti. Hatta yazar, Selahattin Eyyübi’yi ‘Kürt’ olmasına karşın, Türk askeri elitlerinin bir parçası olarak gösteriyor ve Türkler Sünni olduğu için Şiiliğin gerilemesi, Haçlı Seferleri’ne karşı gerçekleştirilen İslami direnişin kaçınılmaz bir yan etkisi olduğunu belirtiyor.
Araştırmacı Şankıti tüm bunları, Çin’in Batı’sı, İran, Irak, Mısır ve Anadolu’daki asıl vatanlarından hareket edip bugün işi Avrupa Birliği’ne girme girişimine kadar vardırmış olan Batı’ya yönelmiş Türk kafilesinin son bin yıldaki gidişatının bir parçası olarak görüyor. Aynı şekilde bunun ilk Selçuklu padişahının 1055 yılında taç giymesinden 1909 yılında son Osmanlı padişahının azledilmesine kadar uzanan sekiz buçuk yüzyıllık İslam tarihindeki “Türk anı”nın bir parçası olduğunu ifade ediyor.
İSLAM UYGARLIĞININ BUNALIMI: ANAYASAL KRİZ
“Haçlı Seferlerinin arifesinde mezhebî harita” başlıklı ikinci bölümde ise İslam uygarlığının bunalımının özünde anayasal bir kriz olduğunu, Sünni-Şii çatışmasının bu krizin sadece bir belirtisi olduğunu vurguluyor. Ardından Yakut el-Hamavi, İbn Cübeyr, el-Makdisi ve Nasır Hasru gibi Müslüman tarihçilerin, coğrafyacıların ve seyyahların yazdıklarının geniş çaplı incelenmesine dayanarak, 10. ve on 11. miladi yıllarda Mısır, Şam ve Irak’ta görülen mezhepsel bölünmenin bir suretini sunuyor. Bu noktada yazar, Büveyhiler (Büveyhoğulları) devletinin çöküşü ve Selçuklular devletinin ortaya çıkışı ve böylece Sünnilerin siyasi yükselişi ile beraber Irak’ı Sünni ve Şiilerin bölüşümünü açıklıyor.
Araştırmacı daha sonra Ortadoğu’daki ülkelerin o vakitteki halini değerlendirmeye devam ediyor: “O dönemde Mısır’ı ise Şiilerden elit bir grup yönetiyordu. Ancak halk Fatımilerin hüküm sürdüğü tüm o dönem boyunca derinliğinde Sünni olarak kaldı. Şam’ın ise büyük çoğunluğu Şii olmasına karşın, Halep’teki Hamdani, Mirdasi, Ukayli Şii devletlerinin peş peşe düşmesinin ardından Sünni liderler tarafından yönetiliyordu. Haçlı Seferleri sırasında Şiilerin Trablus’taki Beni Ammar dışında Şam’da bir devletleri olmadı.”
Yazar, o dönemde Sünnilerin ve Şiilerin kendi aralarındaki bölünmelere ışık tutmayı da unutmuyor. Özellikle de Sünniler arasındaki Hanbeli-Eş’ari, Şiiler arasındaki imamiyyeci-İsmailiyeci (12 İmamcılık- İsmailiye fırkası) ayrımlarına değiniyor.
ŞİİLER HAÇLILARA KARŞI SÜNNİLERDEN DESTEK ALDI
Şankıti tezinin “Birlik Hissi: Sünniler ve İmamiye Şiası Haçlılara karşı” başlıklı üçüncü bölümünde Ehli Sünnet ve İmamiye Şiası’nın bugün mezhepçi söylem çerçevesinde yayılanın aksine Haçlılara karşı tek bir safta savaştığını açıklıyor ve Trablus örneğini getirerek şöyle diyor: “İmamiyye Şiası’ndan emir Fahru’l Mülk İbn-i Ammar, Haçlıların Trablus’u 7 yıl kuşatmasına Şam ve Humus’taki Sünni liderliklerin desteği ile karşı koydu.”
Halep örneğinde de yine imamiyye anlayışa sahip bir kadı olan Ebu’l Fadıl Bin Haşşab’ın Türkiye’nin Mardin ilinden Sünni bir orduyu Haçlı güçlerine karşı bitirici Sermada Çatışması’na götürdüğüne dikkat çekiyor. Sonra şöyle devam ediyor: “Şam ve Humus Sünnileri Askalan Şiileriyle bir olarak Haçlılara karşı birden çok savaşa girmiştir. Ayrıca Selahattin Eyyubi’nin Halep ve Şam’daki imamiye Şiası ile güçlü ilişkileri vardı. Öyle ki bu güçlü ilişki, Şii tarihçi İbn Ebu Tay’ın Selahattin Eyyübi’nin hayatını yazan ilk kişi olması sonucunu doğurmuştur.”
Yazar sonra imamiye Şiası inancına sahip Fatımi veziri Talay bin Razik’in şiirlerini örnek olarak sunuyor ve Frenklere (Haçlılar) karşı koymada imamiyyeci inanç sahibi Şiiler ile Ehli Sünnet arasında görülen dayanışmayı şu üç faktörle açıklıyor: “Mezhebi yakınlaşma, coğrafi yakınlık ve o dönemde İsmailiye fırkasının aksine imamiyye Şiasının Sünni liderler için siyasi bir sorun teşkil etmemesi.”
ZORUNLU İŞBİRLİĞİ
Tezin “Mecburi kabulleniş: Sünniler ve İsmailiye Şiası Frenklere karşı” başlıklı dördüncü bölümünde araştırmacı Şankıti, Mısır’da hakim İsmailiye fırkasının, Frenklere karşı o dönemde Ehli SünneT ile yardımlaşmaya asla sıcak bakmadığını ancak sonunda Mısır’ın Frenklerin eline düşmesini engellemek için liderliği Sünnilere bırakmak zorunda kaldığını vurguluyor. Ardından devam ediyor: “Tarihte Haşaşiler olarak bilinen Şam’daki Nizar Şiileri ise Haçlılara karşı savaşta yer alan önemli liderlere (Âk Sankar, İbn el-Haşşab, Mevdud, Zenki gibi) düzenledikleri suikastlarla Sünni direnişi engelleyici; kanlı bir rol oynadılar. Ancak Selahattin Eyyübi döneminde Ehli Sünnet ile zımni anlaşmaya vararak Haçlı liderlerini hedef almaya başladılar. Sonuçta dört Haçlı liderini düzenledikleri suikastlarla öldürdüler.”
Yazar bu tespitiyle en önemli siyasi suikastlarını açıkladığı gibi bu bölümde ayrıca önemli tarihi paradoksları da ortaya koyuyor. Bunların arasında fakih ve Sünni şair olan Umâret el-Yemeni’nin Selahattin Eyyübi’ye karşı devrim girişimi yer alıyor. Selahattin Eyyübi kendisini devirip Fatımi devletini canlandırmak isteyen el-Yemeni’yi bu girişimine karşılık olarak Ramazan ayında astırıyor. Umaret, şu şiiriyle Fatımileri övmüştür:
Nil'in krallarını ziyaret ettim, onların isteklerini keşfettim
Ziyaretimi övdüler, keyifli bir gün geçirdim
Cömertlikte yolları Ehli Sünnet yolu gibidir
Şiilik inancıyla bana ters düşseler de.
FARKLI BAKIŞ AÇISI
Yazar Şankıti, “Yaşayan Mazi: Sünni-Şii tartışmasında Selahattin Eyyübi” başlıklı beşinci ve son bölümde geçmişten günümüze, tarihten hafızaya intikal ediyor. Patlayıcı tarihsel belleğe örnek olarak bugünkü Sünni ve Şiilerin zihnindeki Selahattin imajını ortaya koyuyor. Yazar, Sünnilerin Selahaddin’i bir kahraman, mücahid ve örnek bir Müslüman olarak görürken Şiilerin prensibi olmayan maceracı bir kimse olarak gördüğüne ve tarihte Haçlılara karşı en büyük direnişçi olmasını karşın kendisini Haçlılarla işbirliği yapmakla suçladıklarına işaret ediyor.
Bir başka çelişki olarak ise Şankıti, mezhebi delillerle dolu tarihi araştırmaların –kendi kanaatine göre- ulaştıkları düşük seviyelere işaret ediyor. Tarihi bellekteki bölünmeyi açıklamak için ise Sünni ve Şiilerden çağdaş delil yazılarını kullanıyor. Bunların aralarında Sünnilerden Şakir Mustafa ve Muhammed Ali es-Salabi’nin, Şiilerden ise Salih el-Virdani ve Hasan el-Emin’in yazıları yer alıyor. Araştırmacı Şankıti’ye göre mezhep çatışması hakikatinde Selefi söylemin baskın gelmesi ile çağdaş Sünni kültüründe gözlemlenen Hanbelileşmeden ve Şii kültüründe İran Devrimi’nin ortaya çıkardığı patlayıcı siyasi hareketler aracılığıyla görülen İsmailileşmeden ve tarihi okumada mutlak yayılmacı görüşün baskın gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Şankıti’nin çalışmasında, Sünni-Şii ilişkilerini tek taraflı delil getirme yöntemiyle kesinlikle açıklanamaz türden, oldukça karmaşık ilişkiler olarak görülüyor. Araştırma, okurun bugünkü Selefi-Şii münazaralarında görmeye alışık olduğundan çok farklı, yazarın daha önceki “Sahabeler Arasındaki Siyasi İhtilaflar” kitabında olduğuna benzer; okurlarını şaşırtacak türden çeşitli tarihi gerçeklikler ve alıntıları kapsıyor.
Şankıti'nin "Haçlı Seferlerinin Sünni-Şii İlişkilerine Etkisi" adlı çalışması Mana Yayınları tarafından Türkçe'ye hazırlanıyor. Kitabın İslam dünyasında büyük bir etki bırakacağı belirtiliyor.