Dolar

34,8725

Euro

36,7751

Altın

3.048,45

Bist

10.123,54

Erdoğan İstanbul Üniversitesi akademik yıl açılış töreninde

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bir taraftan bugünü sıkıntıya sokan, mevcut problemleri çözerken, diğer taraftan geleceğin önümüze çıkartabileceği zorluklara karşı kendimizi hazır hale getireceğiz. Bunun yolu da bir yüzü bugünün dünyasına, diğer yüzü geleceğe bakan dinamik nesiller yetiştirmektir'' dedi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-10-12 15:47:04

Erdoğan İstanbul Üniversitesi akademik yıl açılış töreninde

Başbakan Erdoğan, İstanbul Üniversitesinin (İÜ) yeni akademik yılı açılışı dolayısıyla Fen Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, yeni eğitim öğretim yılının İÜ ve diğer bütün üniversiteler için hayırlı geçmesini, ayrıca bütün öğrencilere başarılı, hayırlı bir yeni eğitim-öğretim yılı temenni ettiğini söyledi.

Her yeni başlangıcın, umut ve heyecan demek olduğunu dile getiren Erdoğan, konu eğitim öğretim olunca bu umut ve heyecanın kampüslerin, okulların, sınıfların ötesine taşarak, bütün bir ülkenin, yediden yetmişe bütün insanların umut ve heyecanı haline geldiğini belirtti.

''Çok hızlı değişimlerin yaşandığı yeni bir çağdayız''

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Eğitim öğretim kurumları, bir ülkenin geleceğinin inşa edildiği, tesis edildiği temel kurumlardır. Sadece maddi bir gelecek vizyonundan söz etmiyorum, insani değerlerimizin, sosyal bağlarımızın, kültürel zenginliklerimizin geleceğe aktarılması için de donanımlı genç nesillere ihtiyacımız var. Özellikle üniversitelerimizin, geçmişle gelecek arasındaki köprülerin sağlıklı biçimde kurulması noktasında hayati bir rolü ve önemi vardır. Bugün çok hızlı değişimlerin yaşandığı, insani ve toplumsal ilişkilerin karmaşık hale geldiği, problemlerin çeşitlendiği yeni bir çağla karşı karşıyayız. Geçmişten bugüne taşıdığımız, çözmekte geciktiğimiz, ihmallerle büyüttüğümüz pek çok sıkıntıyı bugün yaşamaya ne yazık ki devam ediyoruz. Bu meseleleri bir an önce çözüme kavuşturmak mecburiyetindeyiz. Ama sadece mevcut problemleri çözmek yolundaki gayretlerimizin bizleri daha güzel bir geleceğe taşımayacağını da biliyoruz.

Biz geçmişten gelen bütün sıkıntılarımızı bir bir çözüme kavuştursak bile, insanlığın yaşadığı çok yönlü, çok hızlı değişimin getirdiği zorluklar yeni problem alanları üretmeye devam ediyor olacak. O halde ne yapacağız? Bir denge üzerinde hareket edeceğiz. Bir taraftan bugünü sıkıntıya sokan mevcut problemleri çözerken, diğer taraftan geleceğin önümüze çıkartabileceği zorluklara karşı kendimizi hazır hale getireceğiz. Bunun yolu da bir yüzü bugünün dünyasına, diğer yüzü geleceğe bakan dinamik nesiller yetiştirmektir. Bu zorlu görev, bu tarihi sorumluluk hepimizin omuzlarındadır. Bu çerçevede en kritik sorumluluğun üniversitelere, siz saygıdeğer hocalarımıza ve daha aydınlık bir geleceğin heyecanını kalplerinde hissettiğine inandığım sevgili öğrencilerimize düştüğünü ifade etmek isterim.''

Hükümet olarak göreve geldikleri gün, Türkiye'de yolunda gitmeyen, işlemeyen, ülkenin potansiyelini harekete geçirmeyen ne varsa değişmesi gerektiğini söylediklerini anlatan Erdoğan, halkın iradesinin de artık Türkiye'nin hak ettiği yerlere gelmesine imkan verecek köklü bir değişimin hayata geçmesi yönünde olduğunu kaydetti.

Başbakan Erdoğan, ''Bir ülke değişecekse, yanlış olanın yerine doğrusunu koyma iradesini ortaya koymuşsa, işe ilk başlayacağı yerlerden biri eğitim olmalıdır. Bu sadece çok yönlü bir atılımın hayata geçirilebilmesi için değil, zaman içinde elde edilen kazanımların kalıcı hale getirilmesi ve geliştirilmesi için de gereklidir'' diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin mutlu ve müreffeh geleceğine iyi bir zemin kazandıran yeni bir anayasa hazırlamak mecburiyetinde olduklarını belirterek, ''Bu, sadece Hükümet olarak bizim değil, sadece siyasi partilerin değil, sadece TBMM'nin de değil, bu ülkenin her vatandaşının ortak sorumluluğudur. Tüm akademisyenlerimizin, gençliğimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın, medyamızın emeğinin olması lazım. Buraya, hepimiz, inşaata harç taşır gibi bilgi ve düşüncemizi taşımak durumundayız'' dedi.

Erdoğan, İstanbul Üniversitesinin yeni akademik yıl açılışı dolayısıyla Fen Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Türkiye'nin elbette halen çözüm bekleyen sorunları olduğunu belirterek, ''Ancak bunları millet iradesine uygun olarak çözebilecek bir demokratik ortama da çok şükür sahibiz'' dedi.

Bunun için yeni anayasada hiç ön koşul koymadıklarını ifade eden Erdoğan, AK Parti'nin 326 milletvekili olduğunu, ''milletvekili sayısına göre komisyonda yer alınmalı'' demediklerini söyledi.

Erdoğan, ''Bizim de 3, 29 miletvekili olanın da 3, 53 olanın da 3, 100 kişi olanın da 3. Biz bu millet üzümü yesin diyoruz, bağcı ile işimiz yok. Bunu anlattık'' dedi.

Milletin bu büyük değişimine uyumlu, çağdaş yapıda, demokrasinin ve hukukun ruhuna uygun, özgürlükçü bir anayasa yapmak gibi bir sorumlulukları olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

''Türkiye'nin mutlu ve müreffeh geleceğine iyi bir zemin kazandıran yeni bir anayasa hazırlamak mecburiyetindeyiz. Bu, sadece Hükümet olarak bizim değil, sadece siyasi partilerin değil, sadece TBMM'nin de değil, bu ülkenin her vatandaşının ortak sorumluluğudur. Tüm akademisyenlerimizin, gençliğimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın, medyamızın emeğinin olması lazım. Buraya, hepimiz, inşaata harç taşır gibi bilgi ve düşüncemizi taşımak durumundayız. Elbette bu sorumluluk içinde üniversitelerimizin de özel ve son derece hayati bir rolü olmalı ve olacak. Geleceğin kuşaklarını yetiştirmek gibi son derece hayati bir göreve talip olan sizler, üniversitelerimizin, geleceğin aydınlık Türkiye'sine uygun bir anayasa için elbette söyleyecek çok şeyi vardır, olmalıdır. Bizler, hayatının belli dönemlerini geride bırakmış yetişkinler olarak, geçmişin üstümüzde bıraktığı ağırlıkların sıkıntısını yeterince taşıdık. Şimdi gelecek kuşaklara yük olacak değil; fikirleri, idealleri, hayalleri için onların gücüne güç katacak, önlerini açacak bir anayasa hazırlamak görevi bizi bekliyor. Bu bilinçle bu adamı attık.''

Bu ülkenin yarınları demek olan o gençlerin fikirlerini, duygularını, beklentilerini de elbette bu anayasanın ruhuna katmak durumunda olduklarını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

''Üniversitelerimizin yeni anayasayı oluşturacak ortak aklın oluşmasında ne kadar önemli, ne kadar kritik bir rolü olduğu burada açıkça ortaya çıkmaktadır. Beklentimiz daha mutlu, daha aydınlık, daha adil ve daha özgür bir Türkiye heyecanıyla her insanımızın renginin bu bütün içinde temsil edilebilmesidir. Bizi bize yakın tutan tarihi tecrübelerimizden, ortak değerlerimizden, hukukun ve demokrasinin berrak ilkelerinden yola çıkacağız.

Ön yargısız ve çözümden yana bir tutumla geçmişin yanlışlarını bugünün doğrularına çevireceğiz. Bunun için umutluyuz, samimiyetle o ortak aklı oluşturma gayreti ve hassasiyeti içinde olacağız. Bu önemli dönemin öncesinde, Türkiye'nin geleceği için son derece önemli gördüğümüz bu meselenin gündeme getirilmesi gereken belki de ilk yerin üniversitelerimiz olduğuna inandığım için bunları söylüyorum.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eğitim alanında adeta bir seferberlik başlattıklarını ve bu alana, bütçeden ayrılması gereken payı olması gereken seviyeye ulaştırdıklarını söyledi.

Başbakan Erdoğan, İstanbul Üniversitesinin yeni akademik yıl açılışı dolayısıyla Fen Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, iktidarlarından önce milli bütçenin birinci sırasında savunmanın bulunduğunu, kendilerinin ise eğitimi birinci sıraya aldıklarını vurguladı.

''Eğitim alanında adeta bir seferberlik başlattık. Eğitime bütçeden ayrılması gereken payı, olması gereken seviyeye ulaştırdık'' diyen Erdoğan, eğitimin 7'den 70'e tüm insanı kuşatması gerektiğini kaydetti.

Erdoğan, ''Sadece 'Şu kadar kişi yazıyor ya da okuyor değil, biz yüzde 100'ünün okur yazar olduğu ve elinden kitabını, bilgisayarını düşürmediği bir toplumu bir ülkeyi kastediyoruz, bunu başarmak zorundayız'' diye konuştu.

2002-2010 yılları arasında bütçeden eğitime ayrılan payda aşamalı olarak yüzde 267 oranında artışın gerçekleşmiş durumda olduğuna dikkati çeken Erdoğan, 2011 bütçesinde eğitime ayırdıkları payla birlikte bu oranın yüzde ortalama 355 seviyesine çıkacağını kaydetti.

Benzer bir durumun yüksek öğretim bütçesinde de yaşandığını, 2002-2010 yılları arasında bütçeden yüksek öğretime ayrılan payın yine aşamalı olarak yüzde 275'lik bir oranda artış gösterdiğini belirten Erdoğan, ''2011 yılı bütçesinde yükseköğretim bütçesine ayrılan payla birlikte artış oranı 2002'ye göre yüzde 361 oranını yakalamış olacak. Yeni bütçemizde bunu göreceksiniz'' şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, aynı dönemde YURTKUR bütçesinde, ARGE bütçelerinde de çok daha çarpıcı artışların gerçekleştirildiğini, 2003-2011 yılları arasında 50'si devlet, 39'u vakıf olmak üzere 89 yeni üniversitenin kurulduğunu aktararak, buna göre toplam üniversite sayısının, 103'ü devlet, 62'si vakıf olmak üzere 165'e ulaştığını bildirdi.

Artık üniversitesi olmayan ilin kalmadığını anımsatan Erdoğan, ''İmkansızlıklar nedeniyle İstanbul'a gelemeyen genç kalmayacak, Hakkari'deyse artık orada üniversitesi var, artık orada okuyabilecek'' dedi.

'Önöne gelen İstanbul'a geldiği için....'

Recep Tayyip Erdoğan, bunun aynı zamanda göçü dolaylı olarak önlemenin de bir yolu olduğuna dikkati çekerek, İstanbul'un adeta göçün merkezi haline geldiğini ifade etti.

Belediye başkanlığı döneminde nakil ilmühaberinden bahsettiğini, o dönemde medyanın bunu ''şehirden şehire vize diye verdiğini anlatan Erdoğan, halbuki kendisinin vizeden bahsetmediğini, başka şehirden İstanbul'a gelenlere niçin geldiğinin sorulması anlamında söylediğini kaydetti.

Erdoğan, ''(İşin var mı? Burada evin var mı Paran var mı?) diye sorulmalı, işte bu sorulmadığı için önüne gelen İStanbul'a geldiği için, İstanbul'daki işsizlik oranından tutunuz, İstanbul'un şimdiki nüfus artış hızının bu denli fazla oluşunun altında önemli ölçüde maalesef bu kontrolsüz göç yatmaktadır'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, İstanbul'daki yoksulluk şartlarının da çok daha farklı olduğunu, çünkü İstanbul'daki yaşam koşulu ile Muş'taki, Hakkari'deki, Van'daki, Karadeniz'deki yaşam koşullarının aynı olmadığını aktardı.

Üniversitelerin öğrenim elemanı, kamu kurum ve kuruluşlarının uzman personel ihtiyacının karşılanması amacıyla lisansüstü seviyede öğrenim görmek amacıyla yurt dışına öğrenci gönderdiklerini dile getiren Erdoğan, artık bunu YÖK'ün de yaptığını, artık bir ayaklarının sürekli yurt dışında olduğunu, dünyanın her yerine lisansüstü öğrencilerini göndererek, geleceğe yönelik çok farklı zeminler hazırladıklarını kaydetti.

Bu amaçla, yılda 1000 öğrenci olmak üzere 5 bin öğrencinin lisansüstü öğrenimleri için proje hazırladıklarını ve uygulamaya koyduklarını aktaran Erdoğan, bu kapsamda şu anda halen 1800 öğrencinin yurt dışında öğrenimlerine devam ettiklerini dile getirdi.

Erdoğan, şu anda yurt dışı çıkış işlemleri devam eden 803, yurt içinde dil kurslarına katılan 135 olmak üzere toplam 938 öğrencinin de en kısa zamanda onlara katılacaklarını ifade ederek, geçen ay bu kapsamda değerlendirilecek 1257 öğrencinin seçiminin gerçekleştirilerek projeye dahil edildiğini söyledi.

Yoğun talebi karşılamak üzere üniversite sınavı kontenjanlarında da önemli artışlar sağladıklarına işaret eden Başbakan Erdoğan, ''Bunlar bizim mutluluk sebebimiz. Bir zamanlar 10 öğrenciden birinin üniversitelere girebildiği dönemler yaşadık, ama kısa bir süre öncesine kadar 4'te 1'e bu düştü, şimdi ise en son iki öğrenciden biri üniversiteye girebiliyor, bugünleri gördük, çok önemli bu'' dedi.

Zaman zaman ''Üniversiteyi açıyorsunuz, ama akademisyen yok'' denildiğini anlatan Erdoğan, ''Kardeşim o da olacak, o da olacak. Biri olmadan biri olmuyor. Dün akademisyenin vardı da üniversiten var mıydı? Belli bir yerde hepsini toparlıyoruz. Şimdi şartlar bizi ister istemez her yöne zorluyor. Bunu başaracağız, başarmaya mecburuz'' diye konuştu.

Bu süreçte 164 bin derslik yaptıklarını aktaran, ''Ben 76 kişinin oturduğu sınıflardan geldim. Burada başarılı bir eğitim öğretim olur mu? Ama şimdi kendimize hedef olarak 30'u yakalamayı koyduk. Ondan sonra hedef bunu 20'ye indirmek'' dedi.

Eğitimdeki tabloyu daha da geliştireceklerini dile getire Erdoğan, ''Sadece sayısal olarak değil, imkan olarak da kalite olarak da eğitime, özellikle de yüksek öğretime yeni değerler katacağız. Bu elbette zaman alan, zorlukları olan, imkanlarla da doğrudan ilgili bir süreç. Ancak bu uzun yolu dirayetle, kararlılıkla, azimle yürümek durumundayız'' şeklinde konuştu.

Erdoğan, İstanbul Üniversitesinin artık İstanbul'a sığmadığını ifade ederek, Çapa ve Cerrahpaşa tıp fakültelerinin yaşadığı bazı sorunlarla ilgili olarak ''Benim gönlüm olimpiyat stadının yanındaki araziyi vermek süretiyle bu işi kökünden çözmekti. Verdim, ama ne yapayım olmadı'' dedi.

Başbakan Erdoğan, ancak şimdi bu alanda Sağık Bakanlığının, İstanbul'un en büyük şehir hastanesini yapacağını kaydetti.

Şu anda üniversite hastanalerinde çok ciddi parasal noktada zarar bulunduğuna işaret eden Erdoğan, ''İsim vermeyeceğim, Bir üniversitemize 200 milyon verildiği halde maalesef piyasa olan borcunu kapayamadı. Demek ki işletmede burada bir sıkıntı var, demek ki bilimsel yönü farklı işletme yönünü farklı götürmemiz lazım. Bu konuda da elele vereceğiz, dirayetle inşallah bunu başaracağız'' diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünyada şu anda 193 BM üyesi ülke olduğunu belirterek, bunun 5 tanesini bir tarafa koyduğunuz zaman, 188 üye, 5 üyenin ağzına bakıyor. Bütün kaderler onların elinde. BM, böyle adalet dağıtabilir mi? Güney Afrika'da, Somali'de orada hali görüyoruz. Sefalet... İnanın pantolonlarının duble paçası içindeki kırıntıları versen oraya ayağa kalkar Afrika'' dedi.

Erdoğan, İstanbul Üniversitesinin yeni akademik yıl açılışı dolayısıyla Fen Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, çatısı altında bulunmaktan onur duyduğu bu abidevi eğitim ocağının, Türkiye'nin tarih yolculuğunda müstesna bir yere sahip olduğunu söyledi.

Tarihi 558 yıl öncesine, İstanbul'un fethedildiği günlere kadar uzanan ve Türkiye'nin ilk üniversitesi unvanına sahip olan İstanbul Üniversitesinin, tarihi boyunca ülkenin öncü kurumlarından biri olduğunu ifade eden Erdoğan, bu Üniversitenin, sadece eğitim alanındaki öncülüğüyle değil, toplumsal hayata yön veren pek çok ilmi, fikri ve kültürel açılımın zemini ve menşei olmasıyla da tarihinin hakkını veren çok değerli bir irfan ocağı olduğunu vurguladı.

Darul Fünun'dan bugünlere, bu çatı altında nice değerli ilim adamı, aydın, sanatçı, her biri kendi alanında üstat kabul edilen hocaların burada eserler verdiğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Hepsi bu ülkeye hizmet eden öğrenciler yetiştirmiş, nice nesilleri aydınlatmış, hizmetleri ve fikirleriyle bugünlere de ışık tutan izler, eserler bırakmışlardır. Halide Edip'ten Tanpınar'a, Ziya Gökalp'ten Mustafa Şekip Tunç'a, Necip Fazıl'dan Orhan Pamuk'a, Süheyl Ünver'den Ahmet Yüksel Özemre'ye, Lütfi Kırdar'dan Feza Gürsey'e, Nihat Çetin'den Ahmet Ateş'e, Mina Urgan'dan Faruk Kadri Timurtaş'a, Ali Nihat Tarlan'dan Semavi Eyice'ye kadar dünya ölçeğinde saygınlığı olan pek çok ismi burada zikredebiliriz. Dahası bu parlak listeyi iftiharla uzatabiliriz.

Hepsi bu ülkenin ilmine, fennine, kültürüne, düşünce hayatına çok değerli katkılar yapmış, gençlerimizin dünyasında yeni ufuklar açmışlardır. Bu misyon bugün de yaşıyor, İstanbul Üniversitesi çatısı altında pek çok değerli isim bugüne ve geleceğe ışık tutmaya, tıptan işletmeye, hukuktan ekonomiye kadar her alanda ülkemizin gelişimine katkıda bulunmaya devam ediyor. Siyaset dünyasında da hem geçmişte hem bugün bu çatı altında yetişmiş pek çok isim görev yapmış, ülkelerine hizmet etme imkanı bulmuştur.

Bugün benim de kabinemde İstanbul Üniversitesinde yetişmiş bakanlarımız görev aldı, şu anda grubumda, komisyonlarımda bu çatı altında görev yapan arkadaşlarım var, hala benimle beraber hizmete devam ediyorlar. Eğitim dünyamızın adeta çınarı olan bu tarihi üniversitemizden geleceğe dönük beklentilerimiz de elbette bu parlak geçmişle orantılı olarak büyüktür. Ben inanıyorum ki bu çatı altında Türkiye Cumhuriyeti'nin hem yüzüncü kuruluş yıl dönümüne, hem sonrasındaki yüzyıllarına damga vuracak nice öncü nesiller yetişecektir. Bugün tarihin öyle bir sayfası önümüzde açılıyor ki Türkiye'nin umudu olan o kuşaklar, yakın gelecekte insanlığın da umudu olacaklar.''

''Pek çok toplum ve ülke hazırlıklı değil''

Başbakan Erdoğan, ülkelerin tarihlerinde parlak dönemler olduğu gibi, zorlu ve sıkıntılı dönemler de olabildiğini ifade ederek, her zorluğun altından kalkabilecek donanıma sahip, her gelişmeyi öncesinde görebilecek birikim ve dikkate sahip gençler yetiştirilmesinin zorunluğuna işaret etti.

''Diyebilirim ki bu hepimiz için bütün diğer sorumluluklarımızdan çok daha önemli, hem de daha öncelikli bir sorumluluğumuzdur'' diyen Erdoğan, insanlığın, bugünden yavaş yavaş şekillenmeye başlayan ve nimetleri olduğu gibi mutlaka külfetleri de olacak yeni bir dünyaya doğru koşar adım gittiğini söyledi.

Başbakan Erdoğan, gelecekte insanlığı neyin beklediği konusunda pek çok toplum ve ülkenin ne yazık ki yeterince hazırlıklı olmadığını ifade ederek, ''Bunu dolaştığımız ülkelerde görüyoruz. İnanın biz çok iyi durumdayız ve çok daha iyi durumda olacağız. Biz şu anda tırmanıyoruz, birileri tırmandı ve şu anda onlar gelen rüzgarlarla düşüşlerini bekliyorlar. Düşmeye de geçmiş durumdalar. Ama biz tırmanıyoruz, onun için iyiyiz, güçlüyüz ve daha güçlü olacağız'' dedi.

Bugün gelişmiş ülkeler başta olmak üzere bütün dünyayı etkileyen büyük bir ekonomik kriz yaşandığını belirten Erdoğan, son birkaç yılda yaşananlara bakıldığında, ortaya çıkan bu ağır ekonomik faturanın, bu sarsıcı dalgalanmaların birçok ülkede şok etkisi meydana getirdiğinin görüldüğünü anlattı.

-''Daha iyi bir noktaya geleceğiz''-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:

''Amerika'nın haline bakın. Borçta dünyada birinci sırada. Japonya ikinci, İtalya üçüncü sırada. Hamd olsun bizim bunların arasında yerimiz yok. Şu anda yaptıkları ne? Karşılıksız para basmak suretiyle bankalarının açıklarını kapatıyorlar. Şu anda Avrupa Merkez Bankası aynı yola başvuruyor. O da Avrupa'yı kurtarma gayretleri içinde. İspanya'nın hali... İşsizlik yüzde 22'lere ulaştı. Amerika işsizlikte yüzde 10'a dayandı. Ama bizler şu anda 9,2'deyiz ve daha iyi bir noktaya geleceğiz. Bütün tablolar, geçen birkaç on yılda dünyanın geleceğine ilişkin orta ve uzun vadeli öngörülerini iyi yapamadığını gösteriyor. Her ülke ilerlemeyi elbette ister. Ancak bu ilerleme mantığının doğru bir hesaba, sürdürülebilir politikalara ve bütün insanlığın esenliğini kollayan bir anlayışa dayanması şarttır. Bugün yaşanan bütün küresel ve toplumsal sıkıntıların altında, bu hesabın özellikle son 50 yılda yanlış ve adaletsizce yapılmış olması yatıyor.''

BM'nin yapısını eleştiren Erdoğan, şöyle konuştu:

''İşte BM... Daimi üyeler ve geçici üyeler... Daimi üyeler ikinci dünya savaşının koşulları altında belirlenmiş ve değiştirilmesi söz konusu değil. Yani dünyada şu anda 193 BM üyesi var, bunun 5 tanesini bir tarafa koyduğunuz zaman, 188 üye, 5 üyenin ağzına bakıyor. Bütün kaderler onların elinde. BM, böyle adalet dağıtabilir mi? Sonra BM Güvenlik Konseyi, bir ülke hakkında 89 yaptırım kararı alıyor, uymuyor, baskı yok. Genel Kurul, 247 tane karar alıyor, bakıyorsunuz, yaptırım, baskı yok. Ama bakıyorsunuz, gidiyorsunuz Sudan'a hemen yaptırım, baskı. Verilen cevap ne? 'Onlar aralarında anlaşsın.' Yaptırımı, baskıyı yaptın da anlaştı. İran'a yaptırım, baskı uyguladın, mecburen direniyor. Ama gelip İsrail'e aynı yaptırım ve baskıyı uygulayamıyorsun. Niye? Uygula bak İsrail-Filistin sorunu nasıl çözülecek? Bunları BM'de konuştuğum, bunları sayın Obama'ya anlatığım için burada rahat rahat konuşuyorum. Bizler adil bir milletin torunlarıyız, adaletle kıtalara, akıllara hükmetmiş bir ecdadın torunlarıyız, bu çatı o insanları yetiştirdi. Onun için bunu bu şekilde konuşmak durumundayız.

Güney Afrika'da, Somali'de orada hali görüyoruz. Sefalet... Bunlar anlatmakla anlaşılmaz, yerinde gezilip görüldüğü zaman anlaşılır. İnanın pantolonlarının duble paçası içindeki kırıntıları versen ayağa kalkar Afrika... Böyle bir durum var. Ama onların oraları gördüğü filan yok, görün oraları ne var, nedir, bu sefalet neyin nesi? Sonra tabii ki kendileri obezite oluyor, ne olacak başka? Başka bir şey olmaz. O insanlara artık elimizin ulaşması lazım.

Üzülerek ifade edeyim ki özellikle gelişmiş ülkelerin yönetimleri bu mantığı sadece kendi kısa vadeli menfaatlerini gerçekleştirmek adına ürettiler. Bu yanlış hesap, kaçınılmaz olarak çatışmayı, güç savaşlarını, sömürüyü ve adaletsiliği doğurdu. Ruanda'da ne vardı? Fransa'nın sömürüsü vardı. Öbür tarafta İngiliz, öbür tarafta İtalya vardı. Yıllarca sömürdüler. Şimdi yine aynı hesabı yapıyorlar. Bakıyorlar orada pırlanta nasıl ışıldıyor. Oraya nasıl el koyarız, bunun hesabını yapıyor. Öbür tarafa petrol kuyuları var, oraya nasıl el koyarız, bunun hesabını yapıyorlar. Yoksa oraların halkının demokrasi ve özgürlük yoluyla nasıl yardımcı oluruz, böyle bir hesap yok.

Haber Ara