Arap isyanları 3 kritik açmazla karşı karşıya
Başka ülkelere esin kaynağı olan Arap isyanı, aynı zamanda 'devrimin' sorunlarını da beraberinde getirdi. Arap baharı isyanlarının yüzyüze olduğu bazı ortak yanlar var. Bilhassa devrimlerin başlangıcını yutabilecek çetrefilli 3 ana sorun var...
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-29 14:57:26
Arap dünyası son bir yıl içinde yıkılmaz denilen diktatörlerin devrilmesine sahne oldu. Arap isyanları başka ülkelere esin kaynağı oldu.
Bu isyan baharı aynı zamanda "devrimin" sorunlarını da beraberinde getirdi. NATO müdahalesi, isyancıların yeni tahayyülleri ve bölgeldeki halklar üzerinde İslam'ın etkisi şimdilerde tartışılan konular arasında.
23 Ağustos'ta Kaddafi'nin üst düzey yöneticisi Bab Al-Aziziyyah'ın Trablus'ta devrilmesiyle Libya, Tunus ve Mısır'dan sonra uzun süren diktatörlüğü devrilen 3. ülke oldu.
Yemen'de 3 Temmuz'da diktatör Ali Abdullah Salih'e karşı başarısız kalkışma Salih'in yaralı bir şekilde Sudi Arabistan'a sığınmasıyla son buldu.
Bu sırada on binlerce insanın yer aldığı geniş katılımlı Salih'in ve onun yöneticilerinin defolmasını isteyen yönetim karşıtı barışçıl protestolar ülkenin birçok şehir ve eyaletine yayılmış durumda.
Suriye'de Esad 6 aydan daha fazla süredir ülkesindeki huzursuzluğu durdurmak, zayıflayan ve yalnızlaşan diktatörlüğünü pekiştirmek için uğraşıyor.
Bununla birlikte bu yıl Arap coğrayasındaki gelişen halk ayaklanmaları 3 kritik açmaz ile karşı karşıya. Her bir politik tarafın bu kritik konularda nasıl uğraşacağı o toplumun geleceğini belirleyecek. Çünkü onlarca yıl sonra ilk defa halk ayaklanması ile liderlerini devirdiler.
Toplumlarda çoğunlukla uyanışla birlikte anılan politik kaos, güvenlik sorunu, bölgesel yolsuzluk, günden güne artan ekonomik sıkıntılar büyük değişimlerin belirtileridir. Bunlar halkın yüzyüze olduğu sorunları çözmeden aşılamaz.
Herbir ülke kendi özgün durumları içinde olsa da Arap baharı isyanlarının yüzyüze olduğu bazı ortak yanlar var. Bilhassa Arap devrimlerinin başlangıcını yutabilecek çetrefilli 3 ana sorun var.
1. Devrimciler Sorumlu Değil
Halk devrimcileri tarihte çok az sahneye çıkıyor çünkü onlar halkın iradesine dayanan yeni bir politik ve sosyo-ekonomik toplum inşa etmek gibi zor bir görevle karşı karşıya.
Başarılı olanı genellikle ilk olarak eski düzeni kökten yıkarak ve savunucularını kökten temizleyerek devrimcilere yeni düzeni inşa etme yetkisini verir. Amerikan, Fransız, Sovyet, Küba ve İran devrimleri bir sistemin nasıl kökten yıkılıp kalıntılarından temizlendikten sonra yeni düzen kurulduğunun iyi örnekleridir.
Fakat Tunus ve Mısır devrimleri erken durduruldu. Her iki ülkede de diktatörlerin devrilmesinden hemen sonra iktidar halk devrimlerinin amaçlarını içselleştirmemiş eski rejim yöneticileri tarafından alındı.
Örneğin Tunus'ta Ben Ali'ye bağlı kişiler ya da onun danışmanı Habib Bourgiba kendi politik etkilerini sürdürdüler ve bazıları iktidarın tepesine oturdular.
Onlar zavallı hallerine rağmen kendilerini halk devriminin kurtarıcıları olarak gösteriyorlar. Bu sırada İçişleri Bakanlığı'yla anılan bir çok yönetici ve gizli polisler tutuklandı ve kurumlar yeniden düzenlendi.
Mısır'da Silahlı Kuvvetler Yüksek Şurası (SKYŞ) kendisinin devrimin kurtarıcısı olarak atfetti. Fakat onlar ülkeyi kontrol altına aldıktan sonra halkın birçok devrimci talebi halkın sokağa çıkmasına rağmen ya hiç yerine getirilmedi ya da her şey ağırdan alındı.
Mübarek'in zorla devrilmesinden sonra iktidarı alan askeri konsey özgür ve adil bir seçimle sonuçlanacak 6 aydan daha uzun sürmeyecek bir geçiş süreci sözü vermişti. Ve bundan sonra seçimler 2 defa ertelendi ve başkanlık seçimleri için yeni bir tarih ilan edilmedi.
Fakat Mart'tan bu yana yaklaşık 12 bin sivil askeri mahkemelerde yargılandı ki, Mübarek'in on yılları bulan saltanatı sırasında dahi bin kişi ancak askeri mahkemelerde yargılanmıştı.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, askeri konseyi sert bir şekilde eleştirmiş ve Silahlı Kuvvetler Yüksek Şurası'nı yargılamaları durdurması ve ceza verilmiş kişileri sivil mahkemelerde yeniden yargılama çağrısı yapmıştı.
Son perdede, binlerce Mısırlı genç, SKYŞ'nin Mısır-Gazze sınırında İsrail güçleri tarafından öldürülen Mısırlı askerler ile ilgili yeterli bir açıklama yapmamasını protesto etmişti.
Eylemciler, askeri konseyin İsrail ve Amerikan yönlendirmeleri etkisinde kalarak Mısır halkının fikirlerini önemsemediği düşüncesiyle doluydular. Askeri konseyin cevabı Mübarek'inkinden farklı değildi.
Öfkeli gençler İsrail Büyükelçiliği önünde büyük eylemler yaptı, binayı çevreleyen duvarı yıktılar ve İsrail bayrağını gönderden indirdiler. Bu sırada binada Mübarek dönemine ait Gazze'deki ambargoyla ilgili İsrail-Mısır işbirliği düzeyini gösteren birçok belgeyi ele geçirdiler.
Bu eylemlere askeri konseyin yanıtı olağanüstü yasaların uygulanmakta olduğu ve insanları hapse atmakla tehdit etmek oldu.
Sonuç olarak, birçok siyasi parti, toplumsal hareket ve muhtemel parlamento adayları olağanüstü yasalar iptal edilmediği ve seçim tarihi duyurulmaddığı takdirde milyonlarla sokaklarda olacaklarını söylediler.
Kısacası, devrimler ülkedeki siyasi yapı ve iktidar ilişkilerinin kökten değişimi olduğu gibi ayrıca kaynakların toplumda nasıl yeniden dağıtılacağıdır.
Fakat bugüne kadarki değişimler suni ve yüzeysel. Devrimleri yönetenler, bu uğurda kanları dökenler iktidara seçilip reformları ve halkın taleplerini yönetmedikleri sürece asıl istenilen değişimleri gerçekleştirmek mümkün değil.
2. İslam'ın Toplumdaki Rolü
Diktatörlükleri defeden mücadelenin orta yerinde bir elde İslami hareketler arasındaki gerilim diğerinde ise liberal ve laik eğilimler diktatörlüğü defetme amacı etrafında birleşen hareketler olarak baskılandı.
Fakat rejimler devrildikten sonra güvensizliği ve fikir ayrılığını körükleyen eski defterler ve idelojik tartışmalar ortaya çıkıyor.
Yıllardır laikler ve liberallerde siyasi İslam hareketlerin gizlice bir dini devlet kurma niyeti olduğunu ve demokratik ilkelere ikiyüzlülük ile yaklaştıkları gibi bir korku var.
Birçok İslami hareket demokrasiye bağlılıklarını beyan ederken onlar gizli liberal batıcı ya da din karşıtı bir gündemle meşgul oldular. Mısır'daki bu iki taraf arasındaki güvensizlik birçok kamusal alanda yaygın hale gelmiş ve diğerinin etkinliğini boykot etmeye varmıştı.
Liberal ve laik taraftakiler İslami grupların daha örgütlü olduklarını ve İslam yanlısı yeni bir anayasa yapmalarını sağlayacak seçimleri kazanacaklarını düşünüyorlar. Sonuç olarak onlar SKYŞ'yi ileriki anayasa sözü için ortak ilkeleri garanti altına alma planıyla bir kampanya yürütüyorlar.
Anayasa üzerinde anayasanın asla değiştirilemeyeceğini ifade eden bir anayasa yapmak istiyorlar. Onlar -liberal ve laikler- ayrıca Türk ordusunun geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında olduğu gibi ordunun devlet ilişkilerinde dini saldırılara karşı bir koruma görevi üstlenmesini ima ediyorlardı.
İslami taraf anayasa üzerinde bir ilkeler bütününe sahip olmayı anti-demokratik olarak tartışıyor. Birçok İslami lider çoğulculuğu ve sivil haklarını kutsayan demokratik ve modern bir anayasaya sahip sivil bir ülke kurmak isteklerinde ısrarcı olduklarını söylüyor.
Her iki taraf da Şeriat'ın yasamanın temeli olması konsunda hem fikir iken bu ilkelerin gerçek hayatta nasıl uygulanacağı ve hangi durumlarda bu kuralların ihmal edileceği konusunda ayrışıyorlar. Tunus'ta benzer beyan ve tartışmalar gelecekteki anayasa için bir gövde oluşuturulmasında yaşanıyor.
Dahası, Ulusal Geçiş Konseyi ve Kaddafi rejimi arasındaki silahlı mücadele yoluyla hem batı yanlısı laik taraf hem de İslami taraf arasında diktatörün devrilmesi konsunda işbirliği var.
Bununla birlikte aylardır Kaddafi yanlılarına karşı verilen mücadele süresince her iki tarafın da birbirine karşı güvensizlik ve ümitsilik beslediği açık.
Libyalı İslamcı gruplar Ulusal Geçiş Konseyi'nin de içinde bulunduğu Batı yanlısı laik grupları ülke için felaket olacak olan NATO'yla anlaşmak ile suçluyor.
Örneğin laiklik yanlısı Libyalı direniş komutanlarından General Abdelfattah Younis, kendisine bağlı İslam yanlısı birlik tarafından NATO ile açıkca işbirliği halinde olmasının intikamı olarak öldürüldü.
Belirsiz ifadeler üzerine konuşursak, yakın zamanda Ulusal Geçiş Konseyi olarak atanan üst düzey Libyalı bir yetkili Younis'in NATO bombardımanında kendisinin "fazla İslamcı" diye nitelediği kimi elemanlarının kordinatlarını verdiğini iddia etti.
Böylece, birçok örnekte NATO'nun yanlış hedefleri vurduğu açıklandı, teknik nedenlerden dolayı değil fakat onlar kasıtlı olarak yanlış bilgiyi hedeflediklerinden dolayı. Libyalı yetkili savaşan isyancıların yüzde 70'inden fazlasının NATO ve Batı müdahalesine karşı çıkan İslamcı savaşçılar olduklarını ifade etti.
Trablus'un düşmesinden hemen sonra ve Başbakan Mahmoud Jibril'in silahlı güçlerin önemli bir kısmının Ulusal Geçiş Konseyi kontrolü altında olmadığını açıklamasının ardından bu tartışma gün yüzüne çıktı.
Öte yandan Sheikh Ali Sallabi ve ekonomi, iletişim ve petrol bakanları Jibril'i istifaya çağırdı.
İki büyük şehrin savunma ve güvenlik sorumluları Trablus komutanı Abdel Hakim Belhaj ve Bingazi komutanı Ismail Sallabi NATO tarafından Batı karşıtı İslamcı olmakla suçlanıyor.
Belhaj CIA tarafından ABD'de yakalanmış, Libya'ya gönderilmiş ve Bush döneminde Kaddafi'nin işkencesine maruz kalmıştı.
Yakın zamandaki bir röportajda NATO Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, tahmin edileceği gibi Batı yanlısı liberaller tarafındaydı ve aşırı İslamcıların ülkedeki durumu suistimal ettiğini söyledi. Benzer uyarı ve düşünceler Bahreyn, Suriye ve Yemen'deki halk ayaklanmaları için de yapılmıştı.
Fakat İslam'ın toplumdaki rolü politik gruplar arasında uyuşmazlık ve gerilim nedeni olmadı. Hiç şüphesiz İslam bin yıldır bölgenin tarihini ve kültürünü etkileyen temel etmenlerden birisi. Bu miras şüphesiz sivil hükümetin demokratik özününde içinde bulunduğu bölgenin geleceğini etkilemede önemli bir rol oynayacak.
Böylelikle devrimin anlaşılan amaçlarıyla her iki ideolojik kamp da demokratik yönetimin gerekleri üzerine düşünmeli ve halkın iradesini tanımalıdır.
3.Yabancı Güçlerin rolü
Şüphesiz Arap Baharı batılı devletler tarafından hayretle karşılandı. Tunus ve Mısır ayaklanmalarının öngünlerinde ABD ve Avrupa ülkeleri halkın devirdiği diktatör rejimlerini destekliyordu.
Libya'da Batı, hareketi kontrol altına almak ve devrimi doğal gaz ve petrol zengini batı yanlısı bir ülke haline doğru yönlendirmek için hızlıca Kaddafi karşıtı oldu.
Öte yandan Batılı güçler, özellikle ABD, kitlesel gösterilerle karşı karşıya kalan Yemen'de Salih rejimini koruyarak sahne arkası bir rol oynuyor -Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri boyunca- Batılı devletlerin Ortadoğu'da 60 yıldır değişmeyen temel politikaları:
1) Petrol, doğal gaz kaynaklarına, deniz yollarına ve yeni Körfez ailelerinin biriktirdiği kitlesel değere erişimin kontrol etmek.
2) İsrail'i bölgesel bir haydut ve işgalci olmasına rağmen askeri ve siyasal bakımdan korumak.
3) Bölgesel istikrarı korumak ve piyasanın, silahlı kuvvetlere, ürünlerine ve çok uluslu ekonomik çıkarlara ulaşımını garanti altına almak.
Bu yüzden, eski rejimlerin politikalarının yerinde durması için Batılı girişim kuşku uyandırmaz. Mısır hükümeti, Mayıs sonunda Gazze ablukasını kaldırdığında ABD Kongresi'nden birkaç kişinin ABD-Mısır ilişkilerinin geleceğinin tehlikede olduğu uyarısında bulunması Yüksek Askeri Şura'nın karar alarak Refah sınır kapısını 3 gün sonra kapatması için yeterli oldu.
Özetle ABD politikacılarının ve Batılı yetkililerin temel derdi, bu ülkeleri kendi yörüngelerinde nasıl tutacağı ve IMF, Dünya Bankası ve çokuluslu şirketlerin yönergeleri doğrultusunda ekonomilerini nasıl kontrol edeceğidir.
Kongre ayrıca büyük bir kısmının yaklaşan seçimlere ayırmak üzere 120 milyon doları Tunus ve Mısır'da demokrasiyi desteklemek için ayrıldı.
Arap Dünyası'nın iç işleyişine yabancı müdahalenin devam etmesi, özellikle kendi iradesini sokağa taşıyarak diktatörleri devirmiş ülkelerde, halkın Batı karşısındaki hırçın düşüncesini değiştirmeyecektir.
Bu küstah müdahale sebebiyle ABD'nin ve diğer Batılı ülkelerin Arap halkının iradesine, kendi kaderini tayin hakkına ve özgürlüğü tahayyül şekline saygı gösterip göstermediği sorgulanabilir.
* Çeiri: Süleyman Tatar, ETHA
SON VİDEO HABER
Haber Ara