Dolar

34,8824

Euro

36,5647

Altın

3.008,90

Bist

10.058,63

Bir Filistin devletinin ilanına doğru...

Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü'nden Didier Bilion, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın, devlet olarak tanınma talebini Birleşmiş Milletler'e sunmasını değerlendirdi:

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-09-24 14:39:57

Bir Filistin devletinin ilanına doğru...
Didier Bilion *

Aylar önce alınan karar uyarınca, Filistin Yönetimi Filistin'i Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün 194. üye ülkesi olarak kabul ettirme iradesini beyan etmesiyle siyasi, diplomatik, medyatik dikkat yeniden 2011 ilk aylarında başlayan Arap isyanlarıyla ikinci plana itilmiş olan İsrail-Filistin dosyasına yöneldi.

16 Eylül'de Ramallah'ta halkın önünde yaptığı konuşmada Mahmud Abbas, 3 kez "Güvenlik Konseyi'ne gideceğiz." sözünü yineledi. Böylece başlattığı girişimi tamamlamaması için kendisine yapılan baskılara direnerek kararlılığını gösterdi.

Dörtlünün (ABD, Rusya, AB ve BM) ve Catherine Ashton'ı temsil eden, ardı ardına Barack Obama ve Tony Blair tarafından yollanan David Hale ve Denis Ross, BM nezdinde diplomatik sürtüşmeden kaçınma formülü bularak Abbas'ı boşu boşuna ikna etmeye çalıştılar.

Yine de Filistin Yönetimi'nin BM Güvenlik Konseyi'ne başvurma seçiminin beyanı önemli bir risk taşımakta, çünkü ABD bir Filistin devletinin tanınması talebini veto edeceğini daha şimdiden duyurdu.

Taktik seçim Mahmud Abbas için karmaşık bir seçim; çünkü sadece Güvenlik Konseyi yeni bir üye devletin tam anlamıyla tanınması konusunda yetkili organdır.

Tam aksine, talebi BM Genel Kurulu'nun önüne getirmek ona güçlü bir çoğunluk sağlama olanağı verecektir; çünkü 120'den fazla üye devlet daha şimdiden Filistin'in talebini desteklemeye angaje oldu. Bu durumda en azından üye olmayan devlet (BM üye devletlerin 2/3'ünün oyu 129 devletin oyuyla kazanılabiliyor) statüsünü kazanabilir.

Gelecek günlerde gerçekleşecek yoğun diplomatik görüşmeler Filistin'in talebinde ilerlemesine olanak sağlayacaktır. Yine de hayale kapılmayalım: Verilen oy ne olursa olsun Filistin topraklarında İsrail işgali muhtemelen daha uzun bir süre devam edecek.

Yine de BM Genel Kurulu'nda Filistin devletinin kurulması yönünde bir oylamanın büyük bir siyasi etkisi olacaktır. Üye olmayan bir devlet statüsü -Vatikan örneğindeki gibi- alınsa bile Filistin, BM tüm kuruluşlarına (UNICEF, UNESCO vs.) üye olabilecek, BM antlaşmalarını imzalama yetkisi olacak, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Lahey Uluslararası Mahkemesi'ne işgalci İsrail'in işlediği tüm suçlar için başvuru yapabilecek.

Üye olmayan devletin elinde olmayan tek hak, BM görüşmelerinde oy verme hakkıdır. Herkes İsrailliler karşısında yeni bir güç dengesinin oluşabileceğini ve bunun nihayet adına layık bir görülme sürecini başlatabileceğini biliyor.

Sorun, Obama yönetiminin politikasının ne olacağı. Herkes ABD Başkanı'nın görev döneminin başında Filistinlilerin hakları konusunda destekleyici beyanlarını anımsıyor, herkes 2009 Haziran ayında Kahire'deki lirik konuşmasını bir yıl önce 2011 Eylül ayında Filistin devletini tanımanın gerekliliği konusundaki beyanını da anımsıyor... Öyleyse?..

ABD aslında oyunun tek ve tam yetkili ustasıdır. Dörtlü, BM genel sekreteri, Rusların ya da Avrupalıların yorumları sadece figürasyon işlevi görüyor. Belirleyici olan ABD ise söylemlerinin aksine, İsrail'in tüm dayatmalarını kabul ediyor. ABD sistematik olarak İsrail Devleti'nin hukuk dışı yerleşim politikasının üstünü örtmektedir.

Anlamamız gereken, Washington'ın çok taraflılıktan korktuğu, başka aktörlerin varlığından kaygılandığıdır. Bu nedenle, Filistin'in BM'ye başvurma kararı nihayet oyunun kurallarının değişmesini sağlayabilir.

On yıllardan beri BM, Filistin sorunu konusunda cesaretiyle parlamış bir örgüt olmasa da, uluslararası hukukun güvencesidir. Mahmud Abbas'ı Filistin devletinin tanınması talebini engellemek için her şeyi yapan İsrail yöneticileri bunu çok iyi anladılar. Barack Obama, Filistin devletinin ilanını bir görüşme sürecinin sonunda düşündüğünü açıklıyor. Sorun İbrani Devleti'nin görüşme istememesi.

Sorun, ABD'nin görüşmeleri Tel Aviv hükümetine dayatmayı başaramamasıdır. Yanılmayalım, Washington'ın pozisyonunun, Filistin'in başvurusunu veto etme tehdidinde bulunmasının, sadece Filistin halkı için değil, aynı zamanda Ortadoğu'da imajını parlatmak isteyen ABD'nin bu iradesi üzerinde de olumsuz sonuçları olacaktır. Avrupalılara gelince, bir kez daha ortak bir pozisyon almakta yetersiz kaldılar. Eğer iki devlet ilkesine desteklerini belirtirlerse birleşmeyi başaramıyorlar.

Almanya, her zamanki gibi, İsrail çıkarlarına aykırı herhangi bir pozisyon almayı reddediyor; Hollanda, Çek Cumhuriyeti ve Polonya ise Washington'ın tavrına göre karar veriyor. BM'de Avrupa ülkelerinin oylarının evetler, hayırlar ve çekimserler arasında dağılması hiç de imkânsız değil.

Uluslararası sahnede bir güç olarak varlığını göstermek isteyen, aynı zamanda İsrail Devleti'nin birinci ticari partneri olan AB için böyle bir sonucun gerçekleşmesi pek de övünülecek bir durum değil. Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppé, 19 Eylül'de İsrail ile Filistin arasındaki statükonun sürdürülemez ve kabul edilemez olduğunu ve "bölgede şiddet patlamasından" kaygılandığını açıkladı.

Alain Juppé haklı. Bu durumdan gerekli sonuçları çıkarmalı ve BM'de Filistin devletinin tanınması talebini desteklemeli.

* Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü, Tercüme: Zaman

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara