İşte Erdoğan'ın gezisini başarılı kılan faktörler
Dış politikada yeni bir yönelişe dikkat çeken Milliyet yazarı Sami Kohen, Başbakan Erdoğan'ın 'Arap Baharı' turunu başarılı kılan faktörleri yazdı:
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-20 16:44:45
İzinli olduğum günlere rastlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Arap Baharı” turu, Türk diplomasisinin son dönemde giriştiği en çarpıcı hamlelerinden birini oluşturuyor.
Tarihi bir değişim aşamasına giren üç Kuzey Afrika ülkesini kapsayan bu gezi, Türk dış politikasında yeni bir yönelişin işaretini de veriyor.
Gezinin bilançosu, belirlenen stratejik hedefler, zamanlama ve elde edilen sonuçlar bakımından, herkesin tereddütsüz kabul ettiği gerçekten büyük bir başarıyı yansıtıyor.
Erdoğan için “yeni Nasır” veya “yeni bir Selahaddin Eyyübi” benzetmesinin yapılması ya da Türkiye’nin “bölgenin yeni parlayan yıldızı” olarak nitelendirilmesi, bu gezinin bölgede yarattığı derin etkinin bir göstergesi.
Bu sempati dalgası içinde gezinin bilançosunun asıl önemli yanı, Türkiye’nin bölgenin başlıca aktörü olarak ortaya çıkmasıdır.
Bu aslında AK Parti liderliğinin öteden beri arzuladığı ve amaçladığı bölgede yönlendirici bir rol oynamak ve yeni bir düzen kurmak yönünde şimdiye kadar attığı en önemli adımdır.
Yeni yöneliş...
Başbakan’ın bu turunun başarılı geçmesini sağlayan birçok faktör var tabii. Bunlardan biri de, Erdoğan’ın son zamanlarda İsrail’e karşı aldığı sert tavrın Arap dünyasında popülaritesini arttırmasıdır. Bu ziyaretin Türkiye’nin “Mavi Marmara” krizi nedeniyle İsrail’e karşı birtakım eylemlere giriştiği bir zamanda gerçekleşmesi de anlamlıdır.
Gezinin başarılı geçmesinde diğer bir faktör de, Başbakan’ın verdiği mesajlarda özellikle “halkçı” bir yaklaşım sergilemesi, otoriter, zalim rejimlere karşı çıkması ve demokrasiyi hararetle savunmasıdır.
Aslında bu, dış politikada yeni bir yönelişe işaret ediyor. Türkiye artık bölge ülkeleriyle ilişkilerinde, “rejim faktörü”nü de dikkate almaya başlıyor. Yani diktatörlüklere karşı tavır almaktan çekinmiyor ve demokratik hak ve özgürlükler gibi değerleri ön plana çekiyor.
Açıkçası bu şimdiye kadar Arap ülkeleriyle ilişkilerde pek önemsenen bir kıstas değildi. Başbakan dahil Türk liderler, Kaddafi’den Esad’a kadar işbaşında bulunan despotlar ile samimi ilişkiler içinde olmuşlardır. “Arap Baharı”nın başlaması sırasında da Türk diplomasisi bu yüzden tereddütler, bocalamalar yaşamıştır. Ta ki, halk ayaklanmaları Tunus ve Mısır’da -ve daha sonra Libya’da- sonuç vermeye başlayıncaya kadar...
Bugün “rejim faktörü” artık Ankara’nın bölge ülkeleriyle ilişkilerinde “ilkesel” bir temel oluşturuyor. Ancak bu “ilkesel tutumu” her olayda aynı derecede göstermek de zor olacak. Hükümet Suriye konusunda neden sonra bu yönde bir tavır takındı; ama hâlâ da bazı tereddütleri var. Bölgedeki diğer diktatörlüklere karşı da doğrusu pek ses çıkmıyor...
Yüksek beklentiler...
Başbakan’ın gezisinin göz kamaştırıcı görüntüleri, Türkiye’de de büyük coşku ve yüksek beklentiler yarattı. Ne var ki “Arap Baharı”nın kaldırdığı toz duman henüz oturmuş değil. Ziyaret edilen üç ülkede de geçici yönetimler iş başında ve bu geçişin nasıl gelişeceği de belirsiz.
Bu kaypaklığın Türkiye’nin önüne ne gibi zorluklar çıkaracağını kestirmek güç. Ayrıca bölgede başka aktörlerin de rol oynamak istediği unutulmamalı. Bu aktörlerin çoğu ise, Türkiye’nin eski müttefikleridir. Onlarla sürtüşmenin bir yararı olmaz...
Kısacası Başbakan’ın “Arap Baharı” turunun ardından Türkiye’nin bölgede yeni fırsatlar kadar, yeni zorluklarla da karşılaşacağını hesaba katmak gerek.
* Milliyet
SON VİDEO HABER
Haber Ara