MİT-PKK görüşmesini İsrail mi sızdırdı?
Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, emekli MİT Müsteşar yardımcısı Cevat Öneş'e MİT-PKK görüşmesinin ses kaydını internete kimin sızdığını sordu. Öneş, kasetin MİT tarafından sızdırıldığını eleştirirken başka bir adresi işaret etti.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-19 09:57:12
PKK’nın MİT’le yaptığı görüşmeyi yorumlatmak için, Cevat Öneş’i aramamın nedeni, MİT kültürünü bilen ve medyadan kaçmayan emekli bir istihbaratçı oluşu.
Daha da önemlisi, 41 yıl boyunca MİT’te Kürt sorunu üzerine çalıştıktan sonra Müsteşar Yardımcılığı’ndan emekli olan Öneş, halen de Kürt sorunu üzerine çalışıyor. Artık bir istihbaratçı değil, “uzman” sayılsa da görüşleri ayrıldığı kurumdan çok uzak değil.
Başından beri Kürt sorununun bir “kimlik meselesi” olduğunu, “sadece askeri yöntemlerle” çözülemeyeceğini, eninde sonunda PKK’nın masada silah bırakmaya ikna olması gerektiğini söyleyenlerden.
Artık “sivil” konumu, ona Demokratik Toplum çalıştayı gibi insiyatfilere katılma imkanı verse de, MİT’in kurumsal kültürü ve devlet içinde Kürt meselesine yönelik yaklaşımları da en iyi bilenlerden...
Radikal gazetesinde MİT-PKK kasedinin MİT’in içinden sızmış olabileceği iddiası var. Mümkün mü?
MİT- PKK Oslo görüşmesinin nasıl sızdığını bilmiyoruz tabii. Güvenlik şartları açısından bir özeleştiriye tabi tutulmalıdır. Hangi taraftan sızarsa sızsın Teşkilat (MİT) bunu araştıracak, özeleştiri yapacaktır. Ama kasedin, Hakan Fidan’ın müsteşarlığa atanma sürecinde değil de Eylül 2011’de çıkması, MİT bünyesinde bir hizip hareketinin sızdırdığı ihtimalini geçersiz hale getiriyor.
Amaç yıpratmak olsa, müsteşarlığa atanacağı zaman olurdu. Bugün Hakan Fidan’ı yıpratarak MİT in içinde bir kadro değişikliği ihtimali sıfır. Bunu düşünmek bile abesle iştigal. Ayrıca MİT bünyesinde böyle bir hizip yapısının yapının olma ihtimali de yok. MİT disiplini olan bir kuruluştur.
Kim sızdırdı o zaman?
Hedefin Hakan Fidan üzerinden Başbakan ve Ak Parti iktidarı olduğu açık. Kimin sızdırdığı da. Hakan Fidan’ın müsteşar olarak atandığı tarihlerde bizzat İsrail Savunma Bakanının Ehud Barak’ın açıklamaları ve Fidan’la İran bağlantısı kuran beyanları, bu son sızdırma olayıyla bağlantılı.
PKK’nın görüşmelerin kesildiği tarihte eyleme başlaması ve bunu anlamsız şekilde devam ettirmesinin, Orta Doğu’daki gelişmelerle bağlantısı üzerinde durmak lazım.
Türkiye’nin Orta Doğu açılımı ve İsrail-Filistin meselesindeki duruşu üzerinde durmak gerekir.
Kürt siyasetinin de PKK içinde etkin olan bir grubun bağlantılarını tespit etmesi gerekir.
Ama Kürt meselesinin ısınması, PKK saldırıları öncesinde seçim sürecinde başlamadı mı? Seçimde BDP ve Kürt siyasetine yönelik çok ağır bir dil kullanıldı...
Seçimlerde kullanılan dil ve politikanın yanlış olduğunu değerlendiriyorum. Ama sonuçta dış politika vizyonumuz iç politikaya yansımalı. Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın Orta Doğu gezisinde verdiği demokrasi, çoğulculuk ve laiklik mesajları çok önemli. Bunların hukuki yapısıyla hayata geçirilmesi kaçınılmaz. Hiçbir iktidar bunu gerçekleştirmeden devamlılığını koruyamaz.
Oslo’daki görüşmenin detalarını okumak sizi şaşırttı mı?
Hayır beni şaşırtan bir şey yoktu. Profesyonel bir görüşme. “Sayın” ya da “Önderlik” gibi kelimelerin kullanılmasını tartışmak ise çok dar çerçeveli bir yaklaşım. Çünkü orada Türkiye halkını çok acıtan bir meselenin çözümü konuşuluyor ve belirli mesafeler de alınmış.
Ne anlıyoruz bu tutanaklardan?
Ortaya bir yol haritası çıkmış. Bir anlaşma havası da var. Ama henüz müzakere safhasına geçilmediği görülüyor. Müzakere isteniyor ama başlamamış. Öcalan’ın hazırladığı yol haritasına karşı hükümetin kabul etmiş olduğu bir olay yok. Sadece orada yapılan tespitler var, ki bu normal. Devlet tespit eder; mesele siyasi iktidarın buna cevap verip vermeyeceği...
Bu taleplerin siyasi iktidar açısından ne kadar zor olduğu bizzat Hakan Fidan tarafından vurgulanıyor...
Görüşmelerde çözüm iradesini ve tüm engellere rağmen görüşmelere devam edildiğini görüyoruz. Bu tip görüşmelerde en önemli eksik, siyasi iktidar yönünden projenin yeterliliği üzerinde çalışmaların yapılıp yapılmadığıdır. Tabii Kürt meselesinin Türkiye’nin iç politikasında acımasızca kullanıldığı dikkate alınırsa, yeni anayasa sürecinde bir proje oluşturmanın zorunluluğunu görebiliyoruz.
Bugün Başbakan’ın Orta Doğu’da sunduğu vizyon içinde bir yol haritası konularak özellikle de PKK’nın etkilediği kitlelere güçlü ve somut mesajlar verilmesi lazım. BDP ve DTK’ya da. Bu, gerek dışarıda, gerekse PKK içinde çözüm değil silahlı hareketin devamlılığını isteyen güçlerin maskelerini düşmesi bakımından çok önemli.
Nedir yeni anayasada yapılabilecekler?
BDP ve PKK’ya sempati duyan kesimde silahların susması konusunda güçlü talep var. Ayrıca burada demokratik değerler ve insan haklarıyla asgari bir müşterek var. Özellikle Kürtçe eğitim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve yeni anayasanın hiçbir kimlik ve inanç grubuna öncelik tanımadan anayasal vatandaşlık çerçevesinde ortak mutabakat olmalı.
Demokratik özerklik konusunda ise zihin karışıklığına rağmen bunu PKK’ya endekslemeden bir yerel yönetimler sorunu olarak görmek lazım.
Görüşmelerde “protokol” aşamasına geldiği söyleniyor. Sizce söz edilen protokoller imzalanır mıydı?
Öcalan 3 protokolden söz ediyor. Ama Türkiye’de siyasi riskler ve devlet geleneği göz önüne alındığında herhangi bir imza olmaz; olmamalı da. Sadece bir noktada karşılıklı güven oluşur. Ama henüz yok.
Milliyet
SON VİDEO HABER
Haber Ara