Esad Nusayri, Kılıçdaroğlu Alevi..
Prof. Dr. Niyazi Öktem, Star gazetesindeki köşesinde Esad ile CHP arasında bir mezhep dayanışması var mı sorusunu irdeledi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-19 10:30:01
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hüseyin Çelik , Hükümetin Suriye politikasını onaylamayan CHP’yi Suriye ve Ortadoğu’daki Baas Partileriyle karşılaştırarak, Suriye’deki Baas kökenli, Nusayri inançlı Esad iktidarı ile Alevi destekli, Alevi kadrolu CHP arasında bir mezhep dayanışmasının olup olmadığını kurcalamak istedi.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Çelik’i muhatap olarak kabul etmediğini ifade ederek olayı küçümsedi. Oysa bir Alevi olarak Anadolu Aleviliği nedir? Nusayrilik nedir? Kendisinin çok iyi bilmesi gerekir. Özellikle dede sülalesinden gelen birinin hemen durumu açıklaması, böyle bir karşılaştırmanın yanlış olacağını belirtmesi zorunluydu. Aydınların partisi olarak lanse edilen CHP’nin ve de bu partinin genel başkanının kendi inanç boyutunu çok iyi bildiğini cemaatine kanıtlaması gerekirdi.
Bu durumda, acaba Hüseyin Çelik haklı mı, diye tereddütler ortaya çıkabilir. Öyle ya Baas da İttihatçıları örnek almış, jakoben bir politika izlemişti, CHP de İttihatçı geleneğe dayanmaktan onur duymuş, asker destekli stratejileri benimsemişti. Öyle ya Esad ailesi Alevi Nusayri, CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bildiğimiz kadarıyla milletvekillerinden Sayın Erdoğan Toprak, Sayın Sabahat Akkiraz (başkalarının da olduğu söyleniyor) Alevi inancı içindeler.
Parti teşkilatında Aleviler çok güçlü ve etkili konumda. Öyle ya CHP destekli ‘eski yargı’nın üst düzey yöneticileri Aleviydi. Hatta ve hatta yargıdaki atamalarda, Alevi dedesi olan eski Adalet Bakanları önemli yönlendirmeler yapmaktaydı. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinden sonra bir makalemiz, bu sayfalarda ‘CHP Alevi Partisi mi oluyor?’ başlığıyla yayınlandı. Orada, Alevi Barış Partisi’ne, 12 yıldızlı(12 İmam), aslan amblemli (Hz. Ali) Birlik Partisi’ne de değindik ve Aleviliğin de bir İslam inanç yolu (mezhep) olarak dini siyasete alet ettiğini vurguladık. Bizce hiç sakıncası yok, çünkü tüm demokratik ülkelerde, bir sosyal olgu olarak dinsel öğeler siyaseti biçimlendirir. Ama oralarda ‘laiklik elden gidiyor’ diye kimse bas bas bağırmaz, partiler bu gerekçelerle kapatılmaz.
Bilinir ki bir sosyal olgu olarak din, siyaseti etkileyecektir. Oysa bizim Alevimiz bu durumun farkında olmadığı için, başsavcı olduğunda “laiklik elden gidiyor” diye kapatma davası açar, HSYK, Alevi başkan vekilinin, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyelerinin desteğini alır; Türkiye’yi krize sokar, darbe eşiğine getirir... “Kardeşim bak CHP de Aleviliğe oynuyor, gidip tekke konumundaki cemevini açıyor, Ayin-i Cem’de zikir yapıyor” dediğinizde “aynı şey değil” yanıtını alırsınız. Bal gibi aynı şey. Biz ikisine de karşı değiliz. Sünni kendi tekkesinde ayinini yapsın, tekkesi hukuki statü kazansın; Alevi inancına da tam özgürlük verilsin, tüm istekleri hukuksal boyuta taşınsın. Ama çifte standartçı olmayın. O zaman, mezhep karşılaştırması yaparken Hüseyin Bey haklı konuma gelebilir.
Aslında Nusayrilik ve Anadolu Aleviliği pek de aynı konumda değildir. Ortak paydaları 12 İmam Kültü (İnanç mantığı ve ritüeli) ve Hz.Ali’ye yönelik derin bir saygıdır. Şia’nın tüm kollarında bu ortak payda mevcuttur. Anadolu Aleviliği, Anadolu topraklarında, Horasan Erenlerinin misyoner çalışmalarıyla Müslüman olan ahalinin Anadolu İslam yorumudur. Asırlar boyuna
Anadolu’ya Orta Asya’dan en fazla 1 milyon kişi gelmiştir ve o dönemlerde Anadolu’da en az 4-5 milyon insan yaşamaktaydı. Bunların en az yarısı Müslüman olmuştur ve eski dinleriyle yeni gelen dini Anadolu İslam potası içinde bir bağdaşıma (senkretizm) sokmuştur (Bu konuda bknz: Öktem, Niyazi: Anadolu Aleviliğinin Senkretik Yapısı, Truva Yayıncılık, İstanbul 2011)
Nusayrilik ise, IX. yüzyılda Müslüman olan Süryani veya Arap kökenli bir aşiretin benimsediği bir ‘İslam’ anlayışıdır. Nusayriye veya Nusayrilik diye adlandırılan bu mezhebin kurucusu Ebû Şuayb Muhammed b. Nusayr Numeyri’dir (ölümü 883-884). Nusayr Numeyri muhtemelen Hıristiyan kökenlidir ve bu nedenle teslis (üçleme) anlayışıyla yeni inançlarını senkretize (bağdaştırmıştır) etmiştir.
Nusayriliği Suriye’de XI. yüzyılda yayan ve kurumsallaştıran kişi Taberâni adında bir zattır. Bu şahıs Lazkiye’ye yerleşmiş ve buradaki Hıristiyan ahaliyi kendi inanç boyutuna taşımıştır (Nusayrilikle ilgili bilgi için bknz: ÖZ, Mustafa: NUSAYRİYYE, Türkiye’de Aleviler, Bektaşiler, Nusayriler, sy, 181-208, Ensar Neşriyat). Din değiştiren eski Hıristiyanlar Hz.Ali’yi ilah konumuna getirmiş, Hz. Muhammed peygamberlik ‘makamını’ muhafaza etmiş, Peygamberin yakın dostu Selman-ı Farisi’ye de Kutsal Ruh yüklemesi getirilmiştir.
Alevilikteki teslis anlayışı
Anadolu Aleviliğinde de teslis vardır. Ancak Hz.Ali asla ve asla ilah konumunda olmamıştır. Hakk-Muhammed-Ali üçlemesinde her şey yerli yerindedir, ancak Hz.Ali’ye Sünnilikten farklı olarak çok daha fazla önem verilmiştir. Teslisten vazgeçilememesi çok doğaldır, çünkü yeni bir dine başlayan ahalinin hemen bir çırpıda eski dinin kristalleşmiş yapı ve kültünü (aman dikkat kültür değil kült) bırakabilmesi mümkün değildir.
İttihatçılar döneminde, İttihatçı kadronun teşvikiyle Nusayriler’le Anadolu Alevileri arasında uyum sağlama çabaları içerisine girilmiş ve bazı toplantılar geçekleştirilmiştir. O dönemden bugüne kadar geçen süreç içerisinde Nusayrilerin Anadolu Aleviliğine doğru bir yaklaşmalarından söz etmek mümkündür. Nitekim Hz. Ali’ye atfedilen ilahlık sıfatı artık terk edilmiş, Nusayrilik yerine Alevilik tanımlanması benimsenmiştir.
Ayrıca Antakya Nusayrilerinin çok önemli bir bölümü, bir anlamda Sünniliğe de yaklaşarak namaz-oruç-hacc farizasını yerine getirmekte ve de bu bağlamda etkili faaliyetlerde bulunmakta, kitleleri teşvik etmektedir. Burada da Anadolu Aleviliğinden farklı bir davranış ve farklı bir ritüel modeli tercihi görmekteyiz.
Fransızlar Suriye’yi terk ederken, kendi çıkarlarını sürdürebilmek maksadıyla bir entelijansiya kurarlar. Nüfusun yüzde 15’ini oluşturan Nusayrileri tercih ederler. Emperyalizm, kendi yetiştirdiği azınlıklarla irtibat sürdürmesi yaygın bir stratejidir. Irak’ta da Şia nüfus daha fazlayken, İngiltere Peygamber soyundan gelen Sünni hanedana iktidarı teslim etmiştir. Böylelikle, Suriye’de azınlıktaki Nusayri-Alevi kökenli insanlar orduya ve polis teşkilatına tamamen hakim olmuş ve çoğunluk üzerinde azınlık hakimiyeti kurmuştur. Suriye’deki kavgada bu çelişkinin önemli bir etkisi söz konusudur.
Kılıçdaroğlu bizi aydınlatsın
İnanç boyutu bağlamında iki mezhep, yol veya yorum arasında irtibat kurmak yanlıştır. Ancak devleti ele geçirme stratejisi açısından, Sayın Hüseyin Çelik’in kaygılarını çok abartılı bulsak da değerlendirmek, analize tabi tutmak mecburiyetindeyiz. Hiç bir itirazımız yok, baskı grubu olarak inanç kökenli eğilimler tüm demokratik ülkelerde mevcutturlar ve de siyasal iktidarları yönlendirirler.
Ama oralarda, yukarıda belirttiğimiz gibi çifte standart yoktur, belden aşağı vuruş istisnadır. Eğer bir de CHP ile ilgili neokonlar’dan destek arayışı içerisinde dedikoduları da gerçek ise, ister istemez Fransa destekli Nusayrilerle Anadolu Alevileri arasında paralellik kurmaya çalışanlar olacaktır.
Yadırgamayın, küçümsemeyin. Sayın Çelik’e bilimsel yanıtlar verin. Boş verin onun doçent unvanını. Anlasın hatasını. Ayrıca bir Alevi olarak yapılacak iş, sizin ‘entel’ tabanınıza, ‘Alevi’ ağırlıklı örgütünüze kültürünüzle, yüksek bilgi dağarcığınızla gerçekleri, doğruları anlatmanızdır. Böylelikle ‘entel taban’ gerçekten entelektüel olur. Eminim sizler bunların hepsini ve de çok daha derini çok daha iyi bilmektesiniz. Ama vaktiniz olmuyor. Meclis’e girip “yemin etmezük”; “Anayasayı değüştürmezük”, “istemezük’ türünden çok daha yüksek düzeyde çalışmalarınız nedeniyle kültür boyutunuzu anlatmaya, böylelikle rakibinizi yüksek düzeyde mat etmeye vakit bulamıyorsunuz.
Star
SON VİDEO HABER
Haber Ara