Dolar

34,8665

Euro

36,6229

Altın

3.048,96

Bist

10.058,47

'Erdoğan laikliğin değil, demokrasinin oğludur'

Başbakan Erdoğan'ın Mısır'da laiklik üzerine yaptığı konuşmaya değerlendiren Mısırlı ünlü yazar Fehmi Huveydi, 'Erdoğan laikliğin değil, demokrasinin oğludur' başlıklı yazısında şunlara yer verdi;

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-09-18 19:50:17

'Erdoğan laikliğin değil, demokrasinin oğludur'
Fehmi Huveydi

Mısırlı laikler Erdoğan’ın etrafını sardılar, Türk modelini alkışladılar. Demek istiyorlardı ki onun ortaya çıkışı, elde ettiği başarılar, ülkesinin yükselme ve kalkınma noktasında ulaştığı düzey bütünüyle Türkiye’de uygulanmakta olan laikliğin bir semeresidir. Onu bir an bile yalnız bırakmamalarının, etrafında dönmelerinin mesajı açıktı. Övgülerinin hedefi salt ona yönelik hayranlıklarını veya Türkiye deneyiminin güzelliğini vurgulamak değildi. Aslında “komşuyu” (buradaki komşu da Mısır halkı oluyor) ikna etmek istiyorlardı. Yani demek istiyorlardı ki, Türkiye’de bir şiar olarak yükseltilen laiklik tek çözüm yoludur. Devrimden sonra yeni bir sistem kurmaya çalışan ülkemizin geri kalmışlık ve diktatörlük karanlıklarından kalkınmışlık ve özgürlük aydınlığına ulaşmasının bir hak olduğu kabul ediliyorsa, bu takdirde Türkiye’nin izlediği yolu izlemesi gerekir, parlak geleceğin sihirli anahtarı laikliğe sarılması lazımdır.

***

Bu “tanımlamayı” daha önceki yazılarımda tartışmıştım. Ama bu düşünceyi savunanlar Erdoğan’ın Mısır’ı ziyaret etmesi üzerine mevzuu pişirip yeniden önümüze sürdüler. Bu gezide sevgili eşi ve kızı da ona eşlik ediyorlardı. Her iki hanımefendinin başörtüleri karşısında Mısırlı laikler “yutkunsalar” da en azından geçici olarak tahammül etmiş gibi göründüler. Ama bilmeleri gerekir ki Türk laikler bu durumu bir tökezleme, bir geriye olarak görüyorlar. Laikliğe ve cumhuriyete yönelmiş bir tehdit olarak algılıyorlar. Madem ki arkadaşlarımız aynı düşünceyi yeniden gündeme getirdiler, bana da bir kez daha bu düşünceyi çürütme ve yanlışlığını gözler önüne serme hakkı doğuyor. Bir kere laisizim ile özgürlük ve kalkınma arasında kendiliğinden ve zorunlu bir irtibat olduğu iddiası siyaset ilminde veya siyasal rejimler tarihinde temeli olmayan bir demagojiden başka bir şey değildir. Özü itibariyle batı menşeli bir düşünce olarak laiklik kilise otoritesine meydan okumak için ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı da objektif aleme yönelik materyalist görüşü esas almıştır (nitekim Urduca’da laiklik kelimesi “dünyevilik” olarak tercüme edilir.) Bazı laikler gaybı inkar ederler, dine karşı çıkarlar. Bazıları gayb fikrini alabildiğine dar bir alana hapseder, dinle de uzlaşırlar, buna rağmen dini kamusal alandan uzaklaştırırlar. Her iki durumda da laiklik ile demokrasi arasında kaçınılmaz veya zorunlu bir ilişki yoktur. Laiklik batı toplumlarında demokrasiyle bir arada yaşasa da arap aleminde baskı ve diktatörlüğün kırbacı işlevini görmüştür. Laikliğin Tunus, Suriye ve Irak’ta sebep olduğu olumsuz sonuçlar pek de uzak olmayan somut örneklerdir. Bu nedenle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Batıdaki bütün demokratik ülkeler laik olsalar da ama bütün laik ülkeler zorunlu olarak demokratik değildirler. Bu bağlamda vurgulanması gereken önemli bir nokta da şudur: Geçen yüzyılın yirmili yıllarından itibaren Kemal Atatürk ve izleyicileri tarafından Türkiye’de uygulanan laiklik sürekli olarak demokrasiyle sorunlu olmuştur. Türkiye’de yapılan üç askeri, bir barışçı darbe laikliği, demokrasiye geçiş girişimlerine karşı koruma adına yapılmıştır. Bunun yanında Erdoğan’ın şu anda yeni bir anayasa hazırlamak amacıyla verdiği mücadele Türkiye’yi demokratik bir ülkeye dönüştürme ekseni etrafında gelişmektedir. Ki Türkiye’de karar sahibi ve iktidarın kaynağı, kendini laikliğin koruyucusu ve siyasetin kurucu unsuru olarak konumlandıran asker değil, halk olsun.

***

Hiçbir dürüst araştırmacı Türkiye’de günümüzde tanık olunan kalkınma ve ilerlemeyi laikliğe mal edemez. Çünkü Türkiye’nin başarıları birinci derecede demokrasinin sağladığı bir durumdur. Bilgi olsun diye söylüyorum, laiklik Erdoğan’ı, kendisine zarar veriyor bahanesiyle dört ay hapse atmıştır. Ama demokrasi onu hükümet başkanlığına getirmiştir ki bu sayede Türkiye’de büyük bir dönüşüm yaşanmış, Türkiye yükselen bir ekonomik güç haline gelmiştir. Bölgenin en önemli dosyaları üzerinde etkisi ve önemli rolü bulunan bir siyasal aktör olarak belirginleşmiştir.

Öteden beri laik devlet veya İslami devlet gibi absürt bir tartışmanın hep karşısında oldum. Bana göre anlamsız bir tartışmadır bu. Çünkü kendilerinde toplum adına konuşma yetkisini gören, geleceğe dönük olarak görüşlerini topluma dayatma amacını güden bir avuç seçkinci aydın arasında dönmektedir. Sanki bizim için Hüsnü Mübarek ve taifesinin “babalık” vesayetinden çıkıp sesleri yüksek çıkan seçkinlerin vesayetine girmemiz isteniyor. Anlamıyorum, niçin istediğini seçmek üzere halkı rahat bırakmıyoruz. Demem o ki neden daha yüksek bir seviyede meseleye bakmıyor, demokrasi ilkesi üzerinde yoğunlaşmıyoruz. İfade özgürlüğünü tanımıyoruz, siyasal partilerin, derneklerin, meslek ve iş örgütlerinin kurulmasına önayak olmuyoruz? Böylece halkın iktidara ortak olmasının, sorumluluk üstlenmesinin, iktidarın el değiştirmesinin yolu açılacaktır.

Laikliğin toplum ve demokrasi için bizzat özgürlük ve demokrasinin garantisi olduğunu ileri sürenler vehim içindedirler. Ayrıca ben dillerinden “İslam...İslam” sloganını düşürmeyenlerin de vehim içinde olduklarına inanıyorum. Çünkü her iki taraf da devletin kimliği ve ünvanıyla ilgileniyor, toplumun güçlü mü zayıf mı olduğuna bakmıyorlar bile. Oysa toplum zayıf olduğu zaman bu iktidarın yoldan çıkıp diktatörlüğe dönüşmesine kapı aralar, ister laik olsun, ister dini. Bu gereksiz ve aşırı tartışmayı durdurmaktan başka seçenek yoktur. Bunun yolu da toplumu güçlü kılmak suretiyle korunaklı hale getirmektir. Toplumsal kurumları oluşturup güçlendirmektir bunun yolu. Kısacası Erdoğan laikliğin oğlu değildir. Demokrasi deneyimleriyle pişen bir toplumun meşru oğludur ve bu toplum onu bugün bu noktaya getirmiştir.

Kaynak: Star

SON VİDEO HABER

İstanbul'dan Halep'e giden Suriyeliler konuştu

Haber Ara