Sarkozy ve Cameron ganimet peşinde
Sarkozy ve Cameron'un Trablus turunun zamanlaması Erdoğan’ın ziyaretini gölgede bırakmak için dikkatle ayarlandı. Ancak Arap Baharı’nın (Mısır’ın) ruhu söz konusu olduğunda, adam diye Erdoğan’a derler, Anglo-Fransız NATO bombacılarına değil.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-17 15:08:20
Alın size Arabistanlı Lawrence. Libya’nın Büyük Fransız Kurtarıcısı, neo-Napolyoncu Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, yancısı Britanya Başbakanı David Arabistanlı Cameron’la birlikte, Trablus’un askeri havaalanında haşmetle yürüyerek, NATO’nun Libya’yı bombalaya bombalaya ‘demokratikleştirme’ başarısını kutladı.
Bu arada kendisine ‘yeni filozof’ sıfatını yakıştıran Bernard-Henri Levy de poz vermek için sağa sola koşturuyordu. O Levy ki, Bingazi’den açtığı o meşhur telefonla bir savaşı Fransız Kurtarıcı’ya ‘sattı’ (sanki Kral Sarko, ihtişamını arttıracak bir öneriyi reddedermiş gibi).
Roma İmparatorluğu’na dair ‘zafer turu’, ‘defne yaprakları’ ve haliyle ‘ganimeti toplayan muzaffer’ gibi metaforlar kullanmaya gerek yok, zira olan biten tam da buydu.
Kral Sarko ve Küçük Dave, geçenlerde Kâinat Güzeli seçilen Angolalı bayana pek benzemiyor –fakat ‘nasıl da neşe doluyor insan’ ruh halini, onlardan daha fazla yaşayan yoktu. İmparatorluğun çeperinde bir zafer turu (alt düzey bir prokonsülden ibaret olsanız da), tam da Avrupa’daki ekonomik felaketin altında ezilmişken muhakkak ki pek önemliydi.
Akdeniz semalarında devriye gezen helikopterlerin gürültüsü altında, onlarca çevik polisin eşlik ettiği Kral Sarko, zerre kuşku duymayan bir dünyaya şunu söyleme ihtiyacı duydu: “Biz, tüm bunları insanlık namına yaptık. Gizli bir niyetimiz yoktu.”
Fakat o bu lafları söylerken ve Trablus’un en büyük iki oteli envai çeşit dil konuşan taşeronlar/akbabalarla kaynarken, hinoğluhin Ulusal Geçiş Konseyi’nin (UGK) başkanı Mustafa Abdülcelil ağzından baklayı çıkarıverdi:
‘müttefikler ve dostlar’, ganimeti paylaşmak konusunda ‘şeffaf bir çerçeve dahilinde önceliğe sahip olacaktı’.
Yani kısa zamanda yığınla kârlı petrol ve doğalgaz (ve su ve uranyum ve yeniden inşa) anlaşması çuvala doldurulacaktı.
Kral Sarko’dan ilham bulan Küçük Dave de gürleyerek, ‘Arap baharının Arap yazı haline gelebileceğini’ iddia ediyordu. Yani NATO, daha fazla diktatörü ferah feza bombalamaya hazırdı –tabii ortada ‘demokrasi yanlısı’ olduklarını gösterip Avrupalı süvarileri çağırmaya istekli fırsatçı ‘isyancılar’ olduğu sürece.
Kral Sarko, bir sonraki bölümü de ana hatlarıyla anlattı: Şam yolları. Sevgili Beşşar, tek yön bilet ayırtmanın vaktidir.
Kral Sarko/Küçük Dave’in yıldırım hızıyla giriştiği Trablus turunun zamanlaması da Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ziyaretini gölgede bırakmak için dikkatle ayarlandı.
Ancak Arap Baharı’nın (Mısır’ın) ruhu söz konusu olduğunda, adam diye Erdoğan’a derler, Anglo-Fransız NATO bombacılarına değil.
Zaten bir düşünsenize: Daha düne kadar Britanya ve Fransa istihbaratı, Kaddafi’nin güvenlik aygıtıyla düşüp kalkmaktan pek mutluydu.
Trablus’ta karşısına Abdülhekim Belhac çıkınca Küçük Dave’in keyfinin kaçması ne kadar yazık; bu şahıs, Libya İslami Savaş Grubu’nun eski emiri, Kaide’nin eski gözdesi, vaktiyle CIA işkencecilerinin tezgâhından geçmiş biri, ama Kaddafi’nin iflah olmaz düşmanı. Belhac, kendi payına bir fırsat kaçırdı: Küçük Dave’den (Amerikalıların yokluğunda) gördüğü işkenceden ve altı yıl hapisten dolayı bir İngiliz özrü isteyebilirdi; belki artık Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni tercih edecektir.
NATO, Libya’da esasen sağında solunda birkaç Akdeniz kentinin olduğu bir otoyol şeridini fethetti. Çölde gerçekte ne olup bittiğini kimse bilmiyor. NATO’nun asıl niyeti, Kaddafi ve güçleri Nijer ve Güney Cezayir’de tekrar silahlanıp gerilla savaşı başlatırken, beklemek ve görmek. NATO’nun Libya’da kalması için şahane bir mazeret olacaktır bu.
Bir de şu mesele var: Yüzlerce, belki binlerce Sahra altı Afrikalı ‘NATO isyancıları’ tarafından ya saldırıya uğradı ya da katledildi. Bu da Afrika’nın geniş kesimlerinin Kaddafi’ye destek vermesinin garantisi.
NATO’nun eğlenceyi uzatmayı umduğu bir ortamda, Anglo-Fransız âşıkların ev sahipleri Abdülcelil’in Libya’daki laik devleti çöpe atma sözünü önemsememesinde şaşılacak bir şey yok. Batı’nın ‘ihtiyatlı’ olması için bir neden daha. Ufukta büyük çatışmalar var, bekleyin.
Gözünüz Ali es Salabi’nin üzerinde olsun –Şeyh Yusuf el Karadavi ile bağlantılı bağnaz bir İslamcı. UGK’nın Başbakanı (ve bugüne dek NATO isyancılarının küresel medya karşısındaki yüzü) Mahmud Cibril’e çoktan savaş açtı. Es Salabi, Cibril ve şürekâsını Libya’yı ‘yeni bir diktatörlük dönemine’ götüren ‘aşırı laikler’ diye niteliyor. Kaide gözdesi Belhac, Es Salabi’nin çok yakın müttefiki gibi görünüyor.
UGK’nın Trablus ve ötesinde çoktan Irak tarzı bir milis cehennemine dönüşen mevcut grupları silahsızlandırma gücü olduğuna dair hiçbir işaret yok. UGK bunu yapmazsa, NATO seve seve yapacaktır.
Bu durumda da Libya’nın yeni bir Afganistan ve Irak’a değil, yeni bir Somali’ye dönüşmesi ihtimali söz konusu olacak. Peki sonunda ne olacak? Deniz piyadelerini gönderecek ve Trablus’u Felluce’ye çevirecekler.
Obama, bunun üzerinden 2012 başkanlık seçimlerini bile kazanabilir. Şurası kesin: (Trajik) Eğlence, sadece bir başlangıç. Kral Sarko ve Küçük Dave’in ne kadar zaman sonra zafer turunu tekrarlayacağı ve bu kez nasıl bir Trablus’a ineceğini göreceğiz. İndikleri başkent Kabil’e mi, Bağdat’a mı, yoksa Mogadişu’ya mı benzeyecek?
* Asia Times, Tercüme: Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara