Yusuf Kaplan *
Osmanlı tecrübesi pek çok bakımdan aşılamamıştır. Sadece aşılamamış değil, anlaşılamamıştır da. Anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamıştır.
Dahası, dünya tarihinin yapılmasında belirleyici roller oynadığı hâlde kendi elitleri, entelijansiyası, medyası tarafından aşağılanan tek cihanşümûl insanlık tecrübesi Osmanlı tecrübesidir. Ne kadar traji-komik, değil mi?
İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, İspanyollar, kendi tarihî tecrübelerini kıyasıya eleştirirler, tartışırlar ama hiçbir zaman yok saymazlar; çoklukla "sömürgecilik ve emperyalizm" tarihinden ibaret olan tarihleriyle övünürler, bizim gibi yoksaymazlar, aşağılamazlar!
O yüzden İngilizlerin, Fransızların, Almanların 25 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık gelecek tasarımları, iddiaları, planları vardır. Ama bizim yoktur! Tarihini yok sayan, tarih bilinci olmayan, tarihle ilişkisi ya büsbütün hamasî, ya da büsbütün aşağılayıcı bir görünüm arzeden, aşağılık kompleksleriyle malul bir ülkenin gelecek tasavvurları, iddiaları, dolayısıyla geleceği olabilir mi?
Burada körkütük bir tarih kutsaması yapıyor değilim: Tarihi kutsayan insanların, bugünle de, kendileriyle de sorunları olduğunu düşünürüm. Ama tarihi yok sayan insanların, kendilerini, geleceklerini yoksaymış olduklarını söylemem gerekiyor. Büyük tarihçi Braudel, "bugünü anlayabilmek için, geçmişi seferber etmek zorundayız" diyor çünkü.
Osmanlı tarihi konusundaki otorite isimlerden biri Peter Mansell, 1939 yılında yayımlanan Byzantium adlı derginin kapağında aynen şu başlığın yer aldığını hatırlatır: "Unutturulan Osmanlı."
Ama Osmanlı'nın ne olduğu, ne yaptığı, zaafları ve bugün bize ne söyleyebileceği gibi sorular hâlâ cevaplandırılmayı bekliyor.
Her şeyden önce, Osmanlı, insanlık tarihinin yapılmasında kilit roller oynayan bütün medeniyetlerin üzerine oturmuş tek dünya tecrübesinin adıdır. Bu medeniyetlere hâkim olmasından sözetmiyorum Osmanlı'nın: Hem karşılaştığı medeniyetlere hayat ve varoluş hakkı tanıyan, hem de bunlardan kendi paradigmatik ilkeleri doğrultusunda yararlanmasını bilen tek çok-kültürlü insanlık tecrübesi olmasından sözediyorum. Avrupa'da böylesi bir tecrübe yaşanmamıştır.
İkincisi, eski Roma ve yeni-Roma tecrübeleri ile Osmanlı tecrübesi karşılaştırılabilir pek çok ortak özelliklere sahiptir. Ama eski ve yeni Roma tecrübeleri, önce asimilasyon, sonra eliminasyon ilkeleriyle gerçekleştirilen -yine Braudel'in deyişiyle- "askerî zorbalık düzeni"ne dayanırken, Osmanlı tecrübesi öncelikli olarak adalet, ahlâk ve "estetik" sütunları üzerinde yükselmiştir.
Üçüncüsü, Osmanlı medeniyet tecrübesi, Tanrı, kâinât ve insan'dan oluşan ontolojik hiyerarşik denge üzerinden yükseldiği için, üç kıtaya yayılmasına rağmen Batılıların bütün dünyayı sömürgeleştirdikleri bir zaman diliminde Osmanlı böyle bir şeye kalkışmamıştır.
Bugün sadece bölgemizin değil dünyanın temel sorunları, Osmanlının bitirilememesinden kaynaklanan sorunlardır: Bölgemizin temel sorunları, hâlâ sömürgecilerin icat ettikleri sorunlar, sınırları da sömürgecilerin çizdikleri sınırlardır.
Seküler-kapitalist Batı uygarlığının insanlığa ve bize söylediği iki şey var: Ya "bize itiraz etmeyeceksiniz, (sekülerleşerek asimile olacaksınız)" ya da "itiraz ederseniz, elimine / yok edilirsiniz"dir.
Bizim Osmanlı medeniyet tecrübesi üzerinden insanlığa söyleyeceğimiz şeyse şudur: Yeniden adaletin, hakkaniyetin, farklılıkların, Tanrı-Tabiat-İnsan dengesinin, insanlık kardeşliğinin tesis edilmesini sağlayacak kurucu kodlar, formüller, anahtarlar bizdedir. Sömürgecilerin çizdiği sınırlar, yapaydır ve kaldırılmalıdır; Batılılar, bölgemizden defolup gitmeli; uzaktan-kumandalı diktatör, otokrat rejimleri sona ermelidir.
Bölgenin en temel sorunu, entelektüel, kültürel, siyasî ve askerî bağımsızlık sorunudur.
Bu bölge gerçek bağımsızlığına kavuşması ancak müşterek bir medeniyet fikri etrafında bütün kaynaklarını ve imkânlarını harekete geçirebilmesiyle mümkündür.
Bunu ancak Osmanlı misyonunu yeniden hayata geçirecek Türkiye'nin başını çekeceği bölgenin başaktörleri kafa kafa vererek gerçekleştirebilirler. Yemen'den Saraybosna'ya, Kırım'dan Hindistan'a ve İran'a, (evet İran'a) kadar her yerde hem elitlerden, hem de halktan aynen şu cümleyi duydum defalarca: "Osmanlı olmadan aslâ!"
Son söz büyük tarihçi Toynbee'nin olsun: "Osmanlı çökünce, dünyanın dengesi bozuldu. Geleceğin dünyasının modeli, Osmanlı modelidir."
* Yeni Şafak