Dolar

34,8687

Euro

36,6412

Altın

3.024,54

Bist

10.033,78

Türkiye'nin 'abluka' çıkışı ne anlama geliyor?

Gazeteci Işıl Eliçin, İsrail'in Gazze'ye yönelik ablukası ve Türkiye'nin ablukaya yönelik çıkışını değerlendirdi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-09-05 17:09:52

Türkiye'nin 'abluka' çıkışı ne anlama geliyor?
Işın Eliçin*

TEH-Türkiye'nin İsrail'le ilişkiler bağlamında aldığı yaptırım kararları arasında bence en önemlisi ablukaya ilişkin olanı..

Yani Türkiye'nin "Gazze'ye uygulanan ablukayı tanımıyorum" diyerek resmen duyurduğu yeni pozisyon. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bu konuyu Uluslararsı Adalet Divanı'na taşıyacağımızı duyurması da İsrail'e yönelik bu güçlü meydan okumanın "sözde" kalmayacağının göstergesi...
 
Bu tavrı Adalet Divan'ında dava görülecek mi, görülmeyecek mi, görülse Türkiye davayı kazanır mı, kazanmaz mı, kanımca meseleyi sonuçlarından bağımsız değerlendirmek lazım...

Niye mi? Öncelikle İsrail açısından bakalım meseleye...

Ablukanın "yasal"lığı herşeyden önce İsrail devleti için önemli. İtirazlar olacaktır ama özünde İsrail her işi kitabına uydurmaya çalışan, hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke ve işte tam da bu nedenle hukuksuzluklarını da üstünlerin hukukunu yaratarak hukuka uydurma çabasında...

Şunu biliyoruz: 'Abluka' da işgal gibi İsrail'in Filistinlileri kontrol etmek için kullandığı bir araç: İsrail varoluşsal düşman addettiği Hamas'ın Gazze'yi kontrol etmesinin ardından, artık işgal etmediği için, hukuki anlamda sorumluluğu da bulunmayan (uysun ya da uymasın işgalci gücün hukuki sorumlulukları var) bu bölgeyi ve insanlarını kontrol etmenin yöntemi olarak ambargo ve ablukayı kullanmaya başladı.

İsrail Yüksek Mahkemesi'nin 2008'de aldığı bir kararın ardından da, Gazze'ye yönelik politikaları şu ilke doğrultusunda oldu: Devlet bölge halkına insani bir kriz oluşmayacak sınırda mümkün olan en az insani yardımı ulaştıracak... Eski Başbakan Ehud Olmert'in danışmanı Dov Weisglass, bu işin mantığını daha basit ifade etmişti: "Amaç Filistinlileri açlıktan ölmeyecekleri bir diyete sokmak".

O günden sonra İsrail, bu diyeti bozabilecek her tür girişime gerekirse askeri güç kullanmaktan çekinmeyerek engel oldu....

Mavi Marmara saldırısı da bunun uzantısı...

Ama önce İsrail'in bu arada uluslararası hukukun sınırlarını da kendi lehine nasıl esnettiğini daha iyi anlamaya çalışalım..

İsrail 2008 Aralık sonundan başlayarak üç hafta süreyle Gazze'yi yerle bir ederken, varolan tüm insani hukuk, uluslarası hukuk, insan hakları hukuk kurallarını da çiğnedi... Filistinlilerin bu tür şiddete maruz kalmasına dünya alışıktı ama İsrail o üç hafta boyunca Birleşmiş Milletler'in, Kızılhaç/Kızılay'ın konvoylarını, binalarını, çalışanlarını da bombaladı.... Yani uluslarası yardım kuruluşlarını, insani yardım çalışanlarını da hedef aldı... Meşhur Goldstone raporu da nitekim, İsrail'in Gazze'de savaş suçu ve hatta insanlığa karşı suç işlemiş olabileceğini belgeliyordu... İsrail hükümeti, yani mevcut Netanyahu hükümeti, pekala raporu ciddiye almayabilir, her zamanki gibi İsrail düşmanlarının işi deyip geçebilirdi, ama hayır. Aksine öyle bir karşı savaş açtı ki, yazarı tövbekar oldu. Dahası Netanyahu'nun ifadesiyle burada asıl sorun insani yardım hukukunun, yani savaş hukukunun "terörizmle mücadeleye" ayakbağı oluşuydu. Zira Netanyahu diyordu ki, bu hukuk "sivillerin arasına gizlenen teröristleri koruyor. Öyleyse bu hukuk değişmeli..."

Nitekim dünyanın Gazze saldırılarına sessiz kalışı, İsrail'in bedel ödememiş oluşu, Mavi Marmara saldırısına da zemin oluşturdu..

Nihayetinde uluslarası hukuk(insan hakları hukuku, insani hukuk) kamuoylarının "kabul edilebilir bulduklarının" sınırını belirler. (Bush'un Önlenebilir savaş doktrini örneğin, birkez uygulanmaya başladıktan sonra kabul edilebilir olan için sınırımızı, epey genişletmiştir.)

Gazze'de yıllardır seslerine kulak tıkanan Filistinlilerden geçtim, BM ya da Uluslarası Kızılhaç federasyonu öldürülen çalışanlarının, yerle bir edilen binalarının hakkını aramadığı için, Gazze için "kabul edilebilir" sınırı biraz daha genişlemiştir, uluslarası hukukta..

Ve İsrail bu sınırı, Mavi Marmara saldırısı ile yani uluslarası sularda bir başka ülkenin vatandaşlarını öldürmeyi göze alarak, biraz daha genişletmeyi hedeflemiştir.  
Yani İsrail "insani yardımları" da devletin baskı/kontrol aracı haline getirmek istiyor... Hamas teröristse, terörle mücadelede "insani yardım" da devletin aracı olmalıdır mantığı...
Dünya kamuoyları, iktidarlarının aksine, bu sınır genişletmeleri kabul edilebilir bulmuyor, çoktandır.... Ama iktidarlar sus-pus..

Türkiye, bu çıkışıyla, kamuoylarının sesine sahip çıkıyor, önderlik ediyor... Uluslarası hukuku, 11 Eylül sonrası iyiden iyiye büründüğü üstünlerin hukuku halinden çıkarmaya çalışıyor.... Aslında bunu içpolitikada da yaptığı söylenebilir... Tabi bundan sonrası için temennimiz de içte ve dışta, yeni bir üstünler hukuku değil, hukukun üstünlüğünün tesisi olabilir...

*Gazeteci

SON VİDEO HABER

Suriyeli çalıştıran esnaf şaşkın: 'Aha yabancılar da gitti!'

Haber Ara