Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İsmail Köybaşı: Geldiğim yerin değerini biliyorum

Beşiktaş'a çok yetenekli ama savunma yönü zayıf, fiziksel açıdan da gelişmeye ihtiyaç duyan genç bir sol bek olarak gelip iki sezon içinde büyük bir aşama kaydetti.
    'Geldiğim yerin değerini biliyorum" diyen İsmail Köybaşı

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-09-01 08:11:39

İsmail Köybaşı: Geldiğim yerin değerini biliyorum
Beşiktaş'a çok yetenekli ama savunma yönü zayıf, fiziksel açıdan da gelişmeye ihtiyaç duyan genç bir sol bek olarak gelip iki sezon içinde büyük bir aşama kaydetti.
    'Geldiğim yerin değerini biliyorum" diyen İsmail Köybaşı özellikleri sayesinde kısa sürede Ümit Millî Takım'dan A Millî Takım'a sıçradı. Sadece sporculuk performansıyla değil hayata bakışı, gelişime açıklığıyla da farklı bir oyuncu profili çiziyor, TamSaha'ya dünü, bugünü ve yarınıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yapan İsmail Köybaşı, şunyları söyledi:
    'Benim açımdan İstanbul bir tarih, kültür ve medeniyet kenti. Hayatımı bu şehirde uzun yıllarını geçirmiş ağabeylerimin tavsiyelerine göre yönlendiriyorum. İstanbul'da nasıl yaşamak isterseniz öyle yaşarsınız. Ben kendimi otokontrol altına alabildiğimi düşünüyorum.
    Ailemin eğitime verdiği önem nedeniyle futbola ancak 16 yaşında başlayabilmiş bir oyuncuyum. Okumayı çok seviyorum ve üniversite eğitimi almış bir futbolcu olmak istiyorum. Bu yıl da Haliç Üniversitesi BESYO'nun antrenörlük bölümünü kazandım.
    Anadolu'nun şartlarını yaşayan ve gören bir oyuncu olarak geldiğim yerin değerini çok iyi biliyorum. Değerini bildiğiniz takdirde işinize saygı duyar, saygı duyduğunuz takdirde de gereklerini yerine getirirsiniz. Benim vicdanım bu konuda çok rahat.
    İstanbul'da bütün şartlara en üst düzeyde sahipsiniz. Gittiğiniz, gördüğünüz yerler birinci sınıf. En iyi yerlerde oturuyor, en iyi arabalara biliyorsunuz. İlginin odağındasınız. Bunları sindirebiliyor ve karşılığını vermeye çalışıyorsanız herhangi bir sorun da yaşamıyorsunuz.
    Guti'nin en önemli iki özelliği futbol zekâsı ve top kontrolü. Zaten bu ikisi futboldaki en önemli noktalar. Çünkü bir salise bile futbolda çok önemli. Ya gol attırır ya gol yedirir. Dolayısıyla Guti'nin bu iki özelliği dikkatle izlenerek örnek alınmalı.
    Rüştü abi çok iyi bir profesyonel. Çalışma temposu ve antrenman sonrası dinlenmeye verdiği önem çok etkileyici. Simao da öyle. Tatillerde bile kendisine belli bir izin bölümü ayırıp kalan sürelerde çalışmayı sürdürüyor. Dikkat ederseniz tatillerden de her zaman erken dönüyor.
    Stres ve baskının aşırı olduğu ortamlarda oynadığınız oyundan ne kadar zevk alabilir, kendinizi ne kadar geliştirebilir, yeteneklerinizi sahaya ne kadar yansıtabilirsiniz? Türkiye'nin bence genel problemi bu. Sürekli bir stres, sürekli bir baskı.
    Türkiye'de bir şekilde adınız çıkıyorsa onu değiştirebilmek zor. İki sene zarfında savunma özelliklerimi güçlendirsem de insanların kafasındaki yargıları değiştiremiyorsunuz. Ben bir takımın parçasıyım ve başarılı olabilmem takımdaki yardımlaşma düzeyiyle ilişkili.
    Beşiktaş'a geldikten sonra kuvvet kazanmış, defansif yönünü geliştirmiş bir oyuncu olarak hem Millî Takım'da hem de Beşiktaş'ta uzun yıllar oynayıp sonrasında yurtdışına gitmeyi düşünüyorum. Özellikle İspanya ve İngiltere liglerinde oynamak istiyorum.
    Yokluktan gelen bir aileyiz. Babamlar 5 kardeş bir restoran işletiyor. Başlangıçta 20 metrekarelik bir lokantayı bugünkü haline getirmişler. Babam bana har vurup harman savurmamayı öğretti. Kazancımı ailemle paylaşıyorum ve yatırımlarıma da onlar yön veriyor.
    Boş zamanlarımda, yaşadığım yerdeki insanlarla basketbol ve voleybol oynuyorum. Tanıyanlar da oluyor, tanımayanlar da. Sonuçta ben iyi zaman geçiriyorum ve stresimi atıyorum, eğleniyorum. Çünkü sporu çok seviyorum.
    TamSaha Dergisi'nden Mazlum Uluç'a konuşan İsmail Köybaşı'nın röportajının ayrıntıları şöyle:
    Son dönemde en iyi çıkış yapan genç oyunculardan biri de sensin. Gaziantepspor'da bir sezonda parladın ve Ümit Millî Takım kadrosuna girdin. Hemen ertesinde Beşiktaş'a transfer olduğunu ve A Millî Takım'a yükseldiğini gördük. Bu baş döndürücü hız seni nasıl etkiledi?
    Aslında böyle çıkışlar her zaman tehlikelidir. Eğer yüklendiğiniz sorumluluğun farkına varamazsanız aynı hızla geriye dönebilirsiniz. Benim ilk hedefim bu hızlı yükselişin ardından yerimi koruyabilmek ve bir istikrar sağlayabilmekti. Çok iyi çalıştığım için bu konuda da vicdanen müsterihim. Sadece burada kalmakla da yetinmeyeceğim. Daha da üst noktaları hedefleyen bir futbolcuyum. Aynı zamanda eğitimine de önem veren bir futbolcu profili çizmek istiyorum. Bu açıdan da kendime güveniyorum. Bu güveni de başta aileme ve bana yol gösteren değerli ağabeylerime borçluyum.
    İstanbul'a genç yaşta gelen pek çok oyuncunun kaybolup gittiğine şahit olmuştuk. Sense tam tersine bir başarı hikâyesi yazıyorsun. Bunu neye borçlusun?
    Tabiri caizse "Nereye çekerseniz oraya gider" diye bir söz var. Burada da İstanbul'a nasıl baktığınız önemli. Benim açımdan İstanbul bir tarih, kültür ve medeniyet kenti. Diğer yandan baktığınızda ise hayatımı bu şehirde uzun yıllarını geçirmiş ve kariyerlerini hep zirvede sürdürmüş ağabeylerimin tavsiyelerine göre yönlendirmeye çalışıyorum. Dolayısıyla her şey sizin elinizde. İstanbul'da nasıl yaşamak isterseniz öyle yaşarsınız. Ben İstanbul'un dengesi içinde kendimi otokontrol altına alabildiğimi düşünüyorum. Elbette ufak tefek hatalar yapabiliriz ama sonuçta o hataları gidermek de yine bizim elimizde.
    Sana yol gösteren ağabeylerden söz ettin. Kim o ağabeyler?
    Yola çıktığımdan beri benim gibi İskenderunlu olan futbolcu ağabeylerim Selçuk İnan, Mehmet Çoğum, Gökhan Zan her zaman birer yol gösterici oldu. Menajerlerim Batur Altıparmak ve Hayrettin Kılıç yine bana yol gösteren kişiler. Bir de Gaziantepspor'da teknik direktörlüğümü yapan Nurullah Sağlam hocam var. Ailem bu konuda zaten her zaman yanımda. Takım içinde de Rüştü, İbrahim Toraman, önceki sezon İbrahim Üzülmez gibi ağabeyler de uzun yıllar futbolun içinde bulunan, gerçekten önemli tecrübeler biriktirmiş ve hep üst düzeyde kalmış oyuncular. Onların söyledikleri dinlemek ve kaale almak çok önemli. Çünkü bizim geçtiğimiz yollardan yıllar önce ve başarıyla geçmiş insanlar. "Onlar bir şey söylüyorsa vardır bildikleri" demek gerekiyor. Eğer bir kulağınızdan girip diğerinden çıkıyorsa asıl sorun orada başlar diye düşünüyorum.
    Lise döneminde takdirnameli bir öğrenci olarak eğitimini sürdürmekte kararlıydın. İstanbul'a geldikten sonra üniversiteye devam edebilme şansı buldun mu?
    Gaziantep'te üniversiteye kayıt yaptıracağım sırada Beşiktaş'a transferim gerçekleşti. Dolayısıyla o kayıt da suya düştü. Ama biliyorsunuz ben ailemin eğitime verdiği önem nedeniyle futbola ancak 16 yaşında başlayabilmiş bir oyuncuyum. Dolayısıyla İstanbul'a geldiğimde de eğitimimi sürdürebilme şartlarımı zorladım. Okumayı çok seviyorum ve üniversite eğitimi almış bir futbolcu olmak istiyorum. Bu yıl da Haliç Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nun antrenörlük bölümünü kazandım. Dört yıllık bir okul. Hedeflerim doğrultusunda hem okumak hem de en üst düzeyde bir oyuncu olmak istiyorum.
    Beşiktaş, Anadolu'da parlayan pek çok oyuncunun hayalidir ve sen bu hayali gerçekleştiren az sayıdaki oyuncudan birisin. Anadolu'yu da İstanbul'u da görmüş bir oyuncu olarak burada ne gibi farklarla karşılaştın?
    İstanbul'dan Anadolu'ya giden bir oyuncu gerçekten çok zorlanır. Bense Anadolu'dan İstanbul'a gelen, dolayısıyla Anadolu'nun şartlarını yaşayan ve gören bir oyuncu olarak geldiğim yerin değerini çok iyi biliyorum. Değerini bildiğiniz takdirde işinize saygı duyar, saygı duyduğunuz takdirde de gereklerini yerine getirirsiniz. Benim vicdanım bu konuda çok rahat. Çünkü bazı şeylerin değerini gerçekten bilen bir insanım. İstanbul'da bütün şartlara en üst düzeyde sahipsiniz. Gittiğiniz, gördüğünüz yerler birinci sınıf. En iyi yerlerde oturuyor, en iyi arabalara biliyorsunuz. İlginin odağındasınız. Bunları sindirebiliyor ve sahip olduklarınızın karşılığını vermeye çalışıyorsanız herhangi bir sorun da yaşamıyorsunuz.
    Beşiktaş'ta dünya yıldızlarıyla birlikte forma giyiyorsun. Onlarla birlikte antrenman yapmak maçlara çıkmak sana ekstra bir şeyler kazandırıyor mu?
    Kesinlikle kazandırıyor. Öğrenmenin yaşı ve sınırı yok. Bulunduğunuz her dönem içinde bir şeyler öğrenebilirsiniz. Hele dünya çapında oyuncularla bir aradaysanız öğrenecek çok şey bulabilirsiniz.
    Peki onların size bir şeyler öğretme niyeti var mı?
    Böyle bir öğrenci-öğretmen ilişkisine gerek bile yok. Eğer siz öğrenmeye niyetliyseniz izleyerek de bunu yapabilirsiniz. Mesela Guti'nin top kontrolünü antrenmanlarda onu izleyerek öğrenebilirsiniz. Bunun dışında öğrenmek istediğiniz bir şeyiniz varsa gidip sorarsınız ve onlar da size seve seve anlatır. Ben de sormaktan çekinen bir futbolcu değilim. Bırakın dünya çapındaki yıldızları, herhangi bir insandan ya da benden daha küçük birisinden de öğrenebileceğim bir şey varsa onu almaya çalışırım.
    Quaresma deyince aklına ne geliyor?
    Trivela geliyor (gülüyor). Quaresma gerçekten çok yetenekli bir futbolcu ve aynı zamanda çok iyi, kişilikli, karakterli bir insan.
    Guti?..
    Tek kelimeyle profesör. Ağırbaşlı olmayı tercih eden bir ağabeyimiz. Guti sahip olduğu tecrübe ve bugüne kadar elde ettiği başarılarla çok önemli bir oyuncu. Ondan alınabilecek en önemli özellik ise oyun zekâsı. Gerçekten de çok üst düzeyde bir oyun zekâsına sahip. Bir de biraz önce söylediğim gibi tam bir top kontrolü ustası. Zaten bu iki şey futboldaki en önemli noktalar. Çünkü bir salise bile futbolda çok önemli. Ya gol attırır ya gol yedirir. Dolayısıyla Guti'nin bu iki özelliği dikkatle izlenerek örnek alınmalı.
    Simao?
    Onunla bağımız çok farklı. Önlü arkalı oynuyoruz. Beni çok sever ve "Oğlum" diye hitap eder. Ben de onu çok seviyorum. Oyun bilgisi olarak bana katkısı çok fazla. Buradan ona da teşekkür ediyorum.
    Profesyonelliğiyle seni en çok etkileyen takım arkadaşın hangisi?
    Rüştü abi çok iyi bir profesyonel. Antrenmanlarda bu yaşına rağmen gösterdiği çalışma temposu ve antrenman sonrası dinlenmeye verdiği önem çok etkileyici. Simao da gerçekten çok iyi bir profesyonel. Tatillerde bile kendisine belli bir izin bölümü ayırıp kalan sürelerde çalışmayı sürdürüyor. Dikkat ederseniz tatillerden de her zaman erken dönüyor.
    Büyük takımda oynamanın tüm oyuncular üzerinde bir baskısı oluşturduğunu biliyoruz. Genç bir oyuncu olarak böyle bir baskı hissediyor musun?
    Hayatta hiçbir şeyin kolay olmadığını anlamak ve karşınıza çıkan bütün zorluklarla baş etmeye çalışmak zorundasınız. Dolayısıyla futbolda yaşanan baskıyı da hayattaki bu zorluklardan biri olarak görmek ve onunla başa çıkmayı öğrenmek gerekiyor. Ancak bu derece baskının da bizim ülkemize mahsus olduğunu vurgulamalıyım. Stres ve baskının aşırı olduğu ortamlarda oynadığınız oyundan ne kadar zevk alabilir, kendinizi ne kadar geliştirebilir, yeteneklerinizi sahaya ne kadar yansıtabilirsiniz? Türkiye'nin bence genel problemi bu. Sürekli bir stres, sürekli bir baskı. Bakın size Almanya maçından sonra yaşadığımız bir olayı anlatayım. 3-0 yenilmişiz, Azerbaycan maçına çıkacağız, bize sorulan soru şu: "Eğer yenilirsek bir facia olur mu?" Bu sorunun bir baskı ortamı oluşturmaktan başka faydası yok. Bence çok yanlış bir politika. Futbolun en üst düzeyde oynandığı ülkelere bakıyoruz, eğlence boyutu baskının, stresin önünde tutuluyor ve o ülkelerde oyuncular yeteneklerini çok daha iyi sergileme fırsatı bulabiliyor. Bence Türkiye'de de baskının dozajı azaltılıp futbolun bir oyun, bir eğlence olduğu fikri ağırlık kazanırsa, futbolumuzun da kalitesi yükselecek. Ama başta da söylediğim gibi, içinde bulunduğumuz ortam buysa, buna karşı bir çözüm yolu bulmak ve baskıyla başa çıkmak zorundayız.
    Büyük takım oyuncuları açısından medya çok daha acımasız eleştiriler yapıyor ve objektifler hep üzerinizde dolanıyor. Bu durum seni nasıl etkiliyor?
    Medya da bu işin bir parçası. Karşılıklı olarak sizin onlara, onların da size ihtiyacı var. Ben hem futbolcular kesiminde hem de medya cenahında daha eğitimli, daha donanımlı, işine daha çok önem veren insanların var olduğunu gözlemliyorum. Dolayısıyla iyiye doğru gittiğimizi düşünüyorum. Objektiflerin üzerimizde olmasına gelince, baskıyı ve krizi yönetebilmek çok önemli. Belirli bir tecrübeyi kazandığınız zaman o krizi yönetmeyi de öğreniyorsunuz zaten.
    Yaptığın büyük sıçramaya rağmen sadece sol ayağını kullanman veya hücum için öne çıktığında yerini kaybetmen dolayısıyla eleştiriler alıyorsun. Bu eleştiriler hakkında neler düşünüyorsun?
    Türkiye'de bir şekilde adınız çıkıyorsa onu değiştirebilmek zor. İki sene önce Beşiktaş'a defansif yönü zayıf bir oyuncu olarak geldim. Bu iki sene zarfında savunma özelliklerimi güçlendirdiğimi düşünsem de insanların kafasında başlangıçta yer eden yargıları kolay kolay değiştiremiyorsunuz. Sonuçta ben bir takımın parçasıyım. Sol bek oynuyorsam, defansif yönümün iyi olabilmesi için sol stoperin, sol için ve sol açığın da takım savunmasına aynı ölçüde katkı sağlaması gerekiyor. Hocalarımız da zaten, "On bir kişi bir takımdır" derken, on bir oyuncuyu tek oyuncu gibi görüyor. Bütün parçaların birleşerek bir bütünü oluşturması gerekiyor. Ben öne doğru 70 metrelik bir depar atıyorsam hemen arkasından geriye 70 metrelik depar atmak kolay bir hadise değil. Benim dayanıklılığım iyi ve bunu yapmaya çalışıyorum ama her defasında aynı başarıyı göstermeniz imkânsız. Mutlaka birilerinin yardımına ihtiyacınız var. Zaten iyi bir takım olmak istiyorsanız yardımlaşmanızın en üst düzeyde olması gerekiyor.
    Beşiktaş taraftarlarıyla ilişkilerin nasıl?
    Onların karşısına her çıktığımızda tatlı bir heyecan duyuyorum ve o heyecan beni bir kat daha motive ediyor. Dünyanın neresine gidersek gidelim bizi hiçbir yerde yalnız bırakmıyorlar. Bu desteği hissetmek çok farklı bir şey.
    Tribünlerin şarkılarını, türkülerini saha içinde anlayabiliyor musunuz?
    Maça konsantre olduğunuzda ne dediklerini her zaman anlamıyorsunuz ama o desibel müthiş etkili oluyor ve bana "Yürü be aslanım" etkisi yapıyor. Gerçekten de o etkiyle yürüyorsunuz.
    A Millî Takım oyuncusu olmak sana neler kattı?
    Her şeyden önce sorumluluğunuz bir kat daha artıyor ve bu da sizi daha çok çalışmaya itiyor. Millî Takım'da her seferinde yeni bir şeyler öğrenme fırsatı buluyorsunuz ve belki de en önemlisi dünya çapında bir teknik direktörle çalışıyorsunuz. Oyuncuya kattığı özgüven de bir başka boyut. Ama galiba en önemlisi ay-yıldızlı formayı giymenin getirdiği onur. Tüylerinizin diken diken olmaması mümkün değil. İstiklâl Marşı okunduğunda çok farklı duygular hissediyorsunuz.
    Yakın zamana kadar ellerinde büyüdüğün ailen şimdi geldiğin nokta için ne düşünüyor?
    Onlar ilk başlarda benim hızlı çıkışıma çok değişik yaklaştılar. Açıkçası biraz endişe duydular. Belki başımın döneceğinden korktular. Ama bana güvenlerini hiçbir zaman eksik etmediler. Ben de onların güvenlerini boşa çıkarmadım. İskenderun'da yaşıyorlar ve zaman zaman İstanbul'a yanıma geliyorlar. Kız kardeşim de üniversiteyi kazandı ve İstanbul'a gelecek. Burada kardeşimle birlikte yaşayacağız. Belki ailem de İstanbul'a taşınma kararı alabilir.
    Futbol geleceğinle ilgili neler hayal ediyorsun?
    Beşiktaş'a geldiğim ilk dönemde fiziksel olarak daha çelimsiz bir oyuncuydum. Şimdi o eksikliğini gidermiş, kuvvet kazanmış, defansif yönünü geliştirmiş bir oyuncu olarak hem Millî Takım'da hem de Beşiktaş'ta uzun yıllar oynayıp sonrasında yurtdışına gitmeyi düşünüyorum. Özellikle İspanya ve İngiltere liglerinde oynamak istiyorum. Bu hedeflerimi boşa çıkartmamak için çok çalışıyorum. Benim için hiçbir zaman "iyi" yoktur. Her zaman daha iyisi olduğunu biliyorum ve önemli olanın daha iyiyi yakalayabilmek olduğunun farkındayım.
    Yatırımlarını nasıl yönlendiriyorsun? Bu önemli bir konu. Çünkü profesyonelliğin gereklerinden birisi de oyuncunun kendisine doğru bir gelecek hazırlaması olarak değerlendiriliyor.
    Biz yokluktan gelen bir aileyiz. Babamlar 5 kardeş bir restoran işletiyor. Başlangıçta 20 metrekarelik bir lokantayı bugünkü haline getirmişler. Babam bana har vurup harman savurmamayı öğretti. Ben bütün kazancımı ailemle paylaşıyorum ve yatırımlarıma da onlar yön veriyor.
    Kitap okumayı sevdiğini biliyorum. Bu alışkanlığını devam ettiriyor musun?
    Kitap okumayı gerçekten seviyorum ve şimdi elimde Egemen ağabeyin verdiği Suç isimli bir kitap var. Ferdinand von Schirach isminde bir Alman avukatın yazdığı gerçek hikâyelerden oluşan son derece sürükleyici bir kitap.
    İstanbul'daki yaşantında neler var? Günlerin nasıl geçiyor?
    Sabah 10.30'da antrenmanımız oluyor. Her sabah 7.30'da mutlaka uyanmış olurum. Tesislere gider antrenmandan önce mutlaka ekstra çalışmamı yaparım. Antrenmandan sonra da dışarıda veya salonda mutlaka ekstra bir kuvvet çalışması yaparım. Yemeğimi yer ve dinlenirim. Bu dinlenmenin önemini bana Rüştü abi anlatmıştı. "Her antrenmandan sonra uzan, gözlerini kapat ve hiçbir şey düşünme. Bu dinlenme çok önemli" diye öğüt vermişti. İlk günden beri bu öğüdü tutuyorum ve gerçekten de çok faydasını görüyorum. Antrenmandan sonra en yakın arkadaşım Cenk'le sinemaya gidiyorum, geziyorum. Birbirimize yakın oturuyoruz ve ailece de görüşüyoruz. Onun dışında oturduğum yerde spor imkanları var. Orada basketbol ve voleybol oynuyorum.
    Kimlerle oynuyorsun, komşularınla mı? Futbolcular pek halkın arasına karışmayı istemez çünkü...
    Yok yok, benim böyle bir derdim yok. Yaşadığım yerdeki insanlarla basketbol ve voleybol oynuyorum. Tanıyanlar da oluyor, tanımayanlar da. Sonuçta ben iyi zaman geçiriyorum ve stresimi atıyorum, eğleniyorum. Çünkü sporu çok seviyorum.

Haber Ara