Hakkı Görür / Haber10
Hasan Nasrallah dün televizyonda Suriye'deki olayları değerlendiren bir konuşma yaptı. Suriye'nin İsrail karşıtı direniş gruplarını desteklediği için ülkeyi istikrarsızlaştırmak isteyen yabancılarca düzenlenen gizli bir tertibin kurbanı olduğunu savunan Nasrallah, “Suriye'yi mezhep çatışmasına doğru itenler ülkeyi parçalamak istiyor” dedi.
Nasrallah'ın Baas çetelerinin katliamlarına Hizbullah örgütünü de ortak ettiği, bir çok militanı Suriye'ye göndererek halka yönelik silahlı saldırılarda kullandırttığı biliniyor. Hizbullah örgütünün bölgedeki bütün prestijini bitiren ve Hizbullah'ı , 12. yüzyıldaki Haçlı işgali sırasında Selçuklu'ya karşı haçlılarla gizli ittifak içinde suikastler ve terör eylemleri yapan Hasan Sabbah örgütüne dönüştüren Nasrallah'ın, Lübnan'da bile Sünni'lere düşmanlık yapıp Suriye'de mezhep çatışması çıkartanlardan bahsetmesi ilginç bulundu.
Bir süre öncesine kadar Suriye'den Mısır'a kadar Arap dünyasında fotoğrafları meydanları süsleyen Nasrallah'ın, Suriye Baas çetesine destek vermesinden beri aylardır Suriye ve Mısır meydanlarında halk tarafından fotoğrafları yakılıyor veya ayak altında çiğneniyor. Nasrallah'ın Kendisini ve Hizbullah'ı bu hale düşürdüğü için Şiiler arasında ciddi rahatsızlıklar ortaya çıktığı biliniyor.
İran Aryan milliyetçisi Safevi şiası fanatizmi ve Suriye Nusayri-Baas çeteleri koalisyonuna destek için İsrail karşıtlığı bahanesi arkasına saklanan Nasrallah'ın, Filistin kamplarındaki sivil halkı bile savaş gemileriyle bombalayan bir rejime destek için sözde İsrail karşıtlığından bahsetmesi de ilginç bulundu.
Filistinde İsraille savaşan bütün Filistinlilerin Arap devrimlerinin içinde ve önderliğinde olduklarını bilmesine rağmen Nasrallah, bu devrimlerle İsrail bağlantısı kurarak, asıl Baas ve İranla Yahudi elitlerin bağlantısını örten şeytani koalisyonun bir parçası olduğunu göstermiş oldu.
Azınlık psikolojisi ile çoğunluğa düşmanlık yapan Safevi Şiası, Suud Vahhabileri ve Baas Nusayrileri'nin her fırsatta geri kalan İslam toplumlarını mezhepçilikle suçlaması ise başka bir ilginçlik örneği olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.
ABD ve batılı güçlerin İslam dünyasında mezhep savaşı çıkartma yönündeki kışkırtmalarına çanak tutan, Baasçı zalim bir diktatörlüğü bütün uyarılara rağmen Aryan-Pers hevesleri gereği destekleyen İran'ın, Lübnan'da da benzer bir fitne ateşini kışkırtarak İsraille savaş sayesinde prestij kazanmış olan Hizbullah örgütünü Baasçı zalimler uğruna harcayacak kadar zayıf ve zavallı bir politikaya kadar düştüğü görülüyor.
Suriyede öldürülen, işkence edilen, aylardır aç susuz korku içinde evlerine bile gidemeyen ve bunları sadece daha özgür ve adil bir düzen istediği için yaşayan milyonlarca müslümana ABD ajanı yaftası takan İran'ın haham kılıklı mollalarının şeytani düzeninin de er geç yıkılacağı günler gelecek...Bir gün İran halkı, İranın başına musallat olan bu şeytan ve zalim işbirlikçilerini de tıpkı şah dönemi gibi ayaklanarak tarihin çöplüğüne atacak.
Suriye vesilesiyle gerçek yüzleri açığa çıkan bu şeytani güçlerin kendilerini Şia mezhebi perdesiyle gizleyip geri kalanlarında Şia düşmanlığı yaptığını iddia etmeleri de ayrı bir tuhaflık. Zira Arap dünyasında Suudi vahhabileri hariç, özel olarak Şia düşmanlığını kendisine iş edinen herhangi bir topluluk bulunmuyor. Suudi vahhabilerinin de İngiliz icadı bir başka azınlık şeytanlığı olarak İslam dünyasında sevilmediği biliniyor. Petro dolarlarla satın aldıkları bazı alimler ve İngiliz-ABD-İsrail istihbaratı ile birlikte organize ettikleri sözde İslamcı görünümlü terör şebekeleri dışında sahici bir gücü olmayan 'Suudi amerikan' müslümancılığının, değil Arap devrimleri, Arabistan bedevilerine bile hakim olmaya yetmediği ise bir başka gerçek..
Bilindiği gibi Suudiler, Osmanlıyı satarak İngiliz desteğiyle oturdukları Hicaz toprakları ellerinden gitmesin diye İran'ı düşman gösterip Arap dünyasının desteğini almaya çalışıyor. Bu çerçevede her yerde İran karşıtı propagandaları ve Şii düşmanlığını yaygınlaştırmaya çalışan Suudi kaynaklı başka bir fitne mekanizması da çalışıyor.
Müslüman toplulukları birbirine düşman eden, halklara baskı ve zulüm uygulayan, farklı mezhep ve etnik unsurları ötekileştirip hedef haline getiren her devlet ve örgütün, batılı emperyalizminin ve İsrail'in dolaylı müttefiki veya ajanı olduğu gerçeğinden bakılırsa, İran'ın Aryan faşisti mezhepçi elitleri, Suriye Baas çeteleri, Suudi Vahhabiliği, Hasan Sabbah'ın haşhaşilerine dönüşen Nasrallah'ın örgütü, Türkiye'deki ulusalcılar, Aydınlıkçılar gibi İngiliz İstihbaratının aparatları, PKK'nın rafızi- kripto ermeni üst kadrolarından oluşan şeytani koalisyonun dört koldan nasıl aynı hedefte ve çizgide toparlandığı görülüyor.
Müslüman toplumların, özellikle Türkiye'nin, bu mezhepçi veya etnik farklılıklardan uzak, siyasi olarak barış, güvenlik ve ortaklık temelinde bütün Ortadoğu'da dirlik ve düzeni sağlamaya dönük politikasında ısrarla devam etmesi, ABD ve batının provokasyonlarına gelmeden ama İran ve Baas çetelerinin faşist zulümlerini de engelleyip halk devrimlerine sonuna kadar destek vererek yürüttüğü politikaya devam etmesi gerekiyor..
Tarih; Ortadoğu'nun tıpkı Selçuklu dönemi gibi, her tür rafızi sapkınlık ve haçlı işbirlikçilerinden arındırılarak, yeni bir barış ve uygarlık yoluna sokulacağı günlere gebe...
Kaynak: Haber10