İsrail'in 'özür'ü ile 'üzüntü'sü arasındaki fark
İsrail, geçen hafta 5 Mısırlı askeri öldürdüğü için Mısır’dan özür dilemedi sadece üzüntüsünü ifade etti. Özür ile üzüntü ifade etme arasında büyük fark var: Özrün hukuki sonuçları var; üzüntüyse havada kalan bir söz.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-25 12:17:49
Yanlışlıkla Mısır’dan özür dilediği söylenen İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, kelimelerini titizlikle seçti ve ‘üzüntü duyduğunu’ ifade etti. Maalesef bazı Arap kanalları bu ‘üzüntüyü’ özür olarak gördü. Mısırlı televizyon kanalları da aynı tuzağa düştü.
İsrailliler, Arap ve Müslümanlardan özür dilemiyor; onları ve şehitlerini küçümsedikleri için, özrü de onlardan bekliyorlar. Onların öldürülmesinde, özür dilenecek bir yanlış görmüyorlar.
Mısırlı askerin sadece kendisini, dokunulmazlığını ve ulusal onurunu savunması değil, bu topraklarda bulunması da yasak. Arap toprağı, İsraillilerin adetlerin bakılırsa, bir nevi yol geçen hanı durumunda.
Adı ister Sina olsun ister Gazze, Kana veye Deyr El Zor, bu toprakların ne saygınlığı var onlar için ne de halkının egemenliği.
Özür dileme karşıtlığı
İsrail’in yüzsüzlüğü, eski İsrailli yetkililerin sadece özür dilemeyi reddetmesiyle ve hiçbir şekilde özür dilenmeyeceğini vurgulamasıyla kalmayıp, topu Mısır’ın sahasına atan ve İlat’ta 8 İsraillinin ölümüne yol açan eylemi engellemekte başarısız olduğu için, Mısır ordusu yönetiminden özür isteyen ve daha da ileriye giderek Sina’yı tekrar işgal etmekle tehdit eden sesler duyduğumuzda doruk noktasına ulaştı.
Zira diğer Arap ülkeleri gibi Mısır’ın da görevi İsrail devletini korumak! Ordusunun rolüyse, direniş eylemlerini engellemek! Bunun karşılığıysa İsrail’in hoşnutluğu ve Amerikan tebriği! Bundan daha büyük bir küçük düşürme var mı?
Aslında İsrail’in bu küstahlığı çok da şaşırtıcı bir durum değil. Zira şu an bile İsrail hükümeti, kendi komando birliğinin Gazze’ye dayatılan ablukayı kırmak için kafile kapsamında yola çıkan Mavi Marmara gemisindeki dokuz Türkü öldürmesinden dolayı Türkiye’den açıkça özür dilemeyi reddediyor.
Şu ana kadar Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu özrün dilenmesinde ısrarcı davrandı ve Akdeniz’deki iki stratejik müttefiki arasında bu krize orta bir çıkış yolu isteyen tüm Amerikan baskılarını reddetti.
Mısır halkıysa sadece özrü değil, İsrail’in elçiliğinin ve bayrağının kendi toprakları üzerindeki varlığını da reddediyor. Mısır, bu ilkeli tutumunu Kahire’deki İsrail elçiliği önünde, elçiliğin kapatılması talebiyle yaptığı binlerce kişilik gösteriyle ifade etti.
Söz konusu eylemde çağrılara kulak asmaksızın İsrail bayrağını indirip yerine Mısır bayrağını dikmek için 22 kat yukarı tırmanarak Mısır’ın evlatlarının milli duygularını somutlaştıran Mısırlı genç de oldukça etkileyiciydi. Bu genç, 80 milyon Mısırlıyı ve Mısır devrimini en iyi biçimde temsil etti.
Şimdi Mısırlı yetkililer, İsrail devleti özür dilese dahi -ki bundan oldukça şüpheliyiz -bu özrü kabul etmemeliler. Zira Mısırlı beş asker soğukkanlı biçimde ve kasıtlı olarak şehit edildiler.
Her halükarda Mısırlı askerlerin aynı yöntemle öldürüldüğü ilk olay değil bu. Geçmişte ve özellikle 25 Ocak devrimi öncesinde İsrail güçleri, Mısırlıları diledikleri gibi öldürüyorlardı ve İsrailli yetkililer, özür dilemek bir yana, üzüntülerini dahi ifade etmeyi düşünmüyorlardı.
Zira Mısır’da halkının saygınlığıyla, topraklarının temizliğiyle ve evlatlarının kanının kutsallığıyla ilgilenmeyen Hüsnü Mübarek gibi müttefik bir lider vardı.
Şimdiyse bütün dengeleri altüst eden, Mısır’a saygınlığını, bölgedeki rolünü ve konumunu kazandıran, İsrail’in müttefiklerini yolsuzluk, öldürme ve İsrail’in çıkarlarını Mısır’ın ve bütün Arapların çıkarından önde tutma suçlamalarıyla demir parmakların arkasına koyan Mısır halk devrimi sayesinde bu tablo değişti.
Devrim sonrası değişim
Sina’da beş Mısırlı askerin öldürülmesi, katliamın sebeplerini öğrenmek için bir komisyona ihtiyaç duymuyor. Sebepler zaten biliniyor: Mısır halkını aşağılamak, ulusal egemenliğini çiğnemek, gündüz vakti askerlerini öldürmek, hukuki olarak korumaları Mısır hükümetinin sorumluluğunda olan Gazze’nin evlatlarını öldürmek.
Son aylarda Sina’da faaliyet gösteren aşırı İslamcı grupların bazılarına göre Mısır güvenliği için tehdit oluşturduğu doğru, ancak bu gruplar aynı zamanda Mısır için Camp David anlaşmasının düzeltilmesi, Mısır’ın Sina’ya egemenliğinin kazandırılmasını sağladı.
Bu gruplar ve İsrail hedeflerine yönelik askeri eylemleri sayesinde İsrail küstahlığından ödün verdi, Mısırlı otoritelere tanklarını ve 2000 askerini kontrolü sağlaması, bu aşırı örgütlerle mücadele etmesi ve bir yıldan az bir süre içinde beş kez patlatılan Mısır-İsrail doğalgaz boru hattını koruması için El Ariş’e göndermesine izin verdi.
İsrail, stratejik müttefik olarak Türkiye’yi zaten kaybetmişti. Şimdi de barış ve Camp David anlaşmalarının ortağı olan Mısır’ı kaybetmek üzere. Sebepse, en çirkin görüntülerini Gazze saldırısında ve ablukasında gördüğümüz gururu ve kibri.
İsrail tehditlerini gerçekleştirirse, hayatının hatasını yapar. Arap bölgesinin haritası, İsrail’e güven sağlayan rejimleri deviren Arap devrimleri sayesinde siyasi, askeri ve beşeri olarak değişiyor. Fakat İsrail’in değişmemesi, hâlâ devrimler öncesi dönemde yaşamayı sürdürmesi, Arap ve Müslüman bölgesine karşı küstahça politikalarından vazgeçmemesi dikkat çekici.
İlat eylemi, Grad füzelerinin Aşdod, Bi’ruseba ve Seyderot’un üzerine yağmur gibi yağması ve on binlerce Mısırlının Kahire’deki İsrail elçiliği önünde kapatılmasını isteyerek gösteri yapması gibi olaylar, İsrail’in beslendiği istikrarın açılma yolunda olduğunu, Mısırlı ve Arap evlatlarını hiçbir tepki almaksızın öldürdüğü dönemin bir daha geri gelmemek üzere sona erdiğini teyit eden göstergelerdir.
* Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, Tercüme: Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara