Dünya üzerindeki birçok ilerici son bir aydır burada ne olup bittiğini sesli bir şekilde merak ediyor. "Halk" (ha'am) adına sokaklara dökülen ve "sosyal adalet" (tzedek hevrati) talep eden bu beklenmedik kalabalıklar da kim ve tam olarak ne istiyorlar? Süre giden işgal ve Filistinlilerin boyunduruk altında tutulması ile herhangi bir bağlantısı var mı? Ve eğer yoksa bu protestolara bir biçimde hak verilemez mi?
Gerçek "sosyal adalete" erişmek– yani sömürünün tüm biçimlerine son vermek– için duruma içkin özel sömürü türlerine, bunlar başka bir şey mesela sömürgeci (kolonyal) boyunduruk gibi görünse bile, son vermek zorunlu değil mi? Sömüren ile sömürülen arasındaki mücadelenin başka kanallara saptırılabildiğinden söz edilebilecek bu durumlarda sömürüye karşı savaş katmerlidir. Hem sömürünün özel (sömürgeci) biçimine karşı bir savaş hem de bu sapmadan eldeki gerçek meseleye dönme savaşıdır. Sahte geri dönüşlerin kestirme yollar aramasına karşı tetikte olunmalıdır. Sınıf sömürüsünün sömürgeci baskı biçimini aldığı bir durumda, sömürgeci bağlamı göz ardı eden bir "sınıf mücadelesi" hiçbir şekilde sınıf mücadelesi değildir; ya dağılmaya ya da tamamen başka bir şeye dönüşmeye mahkumdur.
Siyonizm, yerli Filistinlilerden toprağının gasp edilmesinden (kabaca 1919-1967) Filistinlilerin ucuz emek gücü olarak sömürülmesine (1967-1993) ve en sonunda Filistinlilerin dışlanmasına ve marjinalleştirilmesine (1993'ten günümüze) evrilen bir tarihe sahip sömürgeci bir harekettir. Bu baskıcı ilişkiyi göz ardı eden İsrail'deki herhangi bir sınıf mücadelesi kaçınılmaz olarak sahte bir mücadele olacaktır.
Bugün İsrail vatandaşlığı taşıyan Filistinlileri [1] değil de işgal topraklarındaki Filistinlileri zorla dışlayan İsrail sosyo-ekonomik yapısı içinde sınıflardan bahsetmeyi anlamsız kılmaz bu. Gerçekten de İsrail'deki şimdiki durumu anlamak için böyle bir sınıf analizi gereklidir. Burada bunu yapmaya niyetim yok, sadece bu yapıdaki bugünkü ayaklanmaya yol açan değişime işaret etmek niyetindeyim. İsrail birkaç on yıldır Gini endeksinin basamaklarını boyuna tırmanıyor. Zengin gittikçe azalıyor ve süper zenginleşiyor, diğer yandan yoksul daha yoksullaşıyor ve sayıca artıyor. Ancak bu tehlikeli halin orta sınıfın genç nesillerine ulaşması son birkaç yılda oldu.
İsrailli protestocuların talep ettiği yaşam standardının hali vakti yerinde birçok Arap ülkesindekinden oldukça yüksek görüleceğine işaret edenler haklıydı. Bu, İsrail'deki orta sınıfın şimdiye kadar bu standardı yaşadığını ve eski kuşakların yaşamaya devam ettiği gerçeğini göz ardı ediyor. Bu taleplerin Filistinliler pahasına olduğunu ima eden bu eleştiriler aynı zamanda bir diğer hayati noktayı gözden kaçırıyor. Bu resmi doymak bilmez yukarıya doğru dağıtım programı ki şimdilerde orta sınıf vuruyor, tam da işgali finanse etmek ve İsrail kapitalist sınıfının Oslo dönemi boyunca aç gözlü bir şekilde peşinde koştuğu "barıştan kar payı" zararını karşılamak için hayata geçirildi.
Kolayca gözden kaçan bir diğer nokta ise şu anki krizin aynı zamanda sömürgeciliğin de bir krizi olduğudur. İsrail'de hem sağdan hem de soldan çoğu kişi, İsrail sosyal devletinin -barınma (isyanın çıkış noktası), eğitim, ulaşım ve diğer rahatlıkların epeyce sübvanse edildiği yerleşimlerde iyi durumda olduğunu bir an bile düşünmeden hatırlatıyor. Celile/Celil ve Necef/Nakab'ın kolonizasyonuna (Yahudileştirilmesine) yardım etmeye istekli gençler için de bol fon ve ideolojik destek mevcut. Tel Aviv çevresindeki kentsel sahil şeridinde makul barınma ve kazançlı iş talep eden genç nesil, bu çözümleri tamamen reddetti.
Filistinlilere düşman olmamakla birlikte hareket bu yüzden "çark içinde bir çark" olarak görülebilir, sömürgeci arka plan hususunda tarafsız olan İsrail içi bir mücadele. Hareketin liderlerinin – görünüşe bakılırsa işgale "şahsen" karşılar – herkese vermek istedikleri görüntü tam olarak budur. Ancak orta vadede bile bu savunulamaz. "İçerdeki çark" ya dağılmalıdır ya da "dışarıdaki çark" ile dişlileri ya etnokratik, hatta faşist politikalar ile yeniden işbirliği yoluyla veya iki uluslu bir hareketin ortaya çıkışı ve "halkın" yeniden tasavvuru ile iç içe geçmelidir.
Bu seçeneklerin ikincisi şimdilerde pek olası gözükmüyor. En başta, hüküm süren sağ bu protestoları görmezden gelmeye çalıştı, başarısız olunca da bir yanı çoğunluğa katılmak ve diğer yanı hareketi bir anti-Siyonist komplo olarak itibarsızlaştırmak olan iki yönlü bir stratejiye girişti. Bu yaklaşımların ikisi de şimdiye kadar topyekûn başarısız oldu. Açıkça ırkçı olan "tepebaşı gençliği" (yerleşimciler – ç.n.), Tel Aviv'deki Rothschild Bulvarı'ndaki en büyük çadır kamptan atılan ilk grup olmanın müphem onuruna nail oldu. Ve kamuoyu – elbette geçen birkaç haftada anti-Siyonist olmadı – kararlılıkla ve git gide artan bir biçimde isyanı destekliyor. İsyana destek oranı, yüzde 85'ler seviyesinde gezinip duruyor. Yakın zamandaki bir ankete katılanlara şimdiye kadar protestolara neden katılmadıkları sorulduğunda yüzde 60'ından fazlası teknik nedenlere atıfta bulundu. Sadece yüzde 7,9'u sağın protestoların ardında "siyasi çıkarların" (yani solun) olduğu retoriğine sahip çıktı, "protestoların hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine" inanan halen kayıtsız olan yüzde 9,8'lik kesimden bile daha az.
Birinci ihtimal yani isyanın masadaki kırıntılarla doyarak gelip geçmesi İsrail kurulu düzeni tarafından şimdilerde bilfiil hedeflenen olasılıktır. Bu şüphesiz harekete açıktan karşı olduğunu ortaya koyamayan askeri düzen için de geçerlidir. Blog yazarı Idan Landau'nun işaret ettiği gibi son birkaç yıldır Maliye Bakanlığı, Savunma Bakanlığı'na fon aktarmak için sosyal bakanlıkları (Eğitim, Sosyal Yardım, Sağlık, vs.) sistematik olarak atlatıyor. Protestocuların taleplerine en sınırlı karşılık bile daha fazla sosyal harcama gerektirecek, ordunun nakde karşı sonsuz susuzluğuna bir sınır getirecek. Aynı şey yerleşimlerdeki daha iyi gizlenen harcamalar için de geçerlidir.
Genç, orta sınıf ve seçilmemiş olan liderlikle hareketin çok sınıflı ve çok etnisiteli tabanı arasındaki gerilimler şimdiden gözle görülür iken moraller yüksek ve hareket uzun ve çetin bir sürece kendisini hazırlamakla meşgul. Üstelik hem harekete yakın yorumcular hem de içinden sesler, hareketin sürekliliğine en büyük tehlikeyi işaret ettiler bile: uygun zamanlanmış bir savaş (diyelim rejiminin açıkça paralel çıkarlara sahip olduğu Suriye'ye karşı). Hareket, savaş karşıtı bir duruşu dile getirmekten halen uzakken toplumun haleti ruhiyesi – medyanın genellikle saygı gören "güvenlik kaynaklarının" beyanlarına gösterdiği kayıtsızlığın ve hürmetsizliğin ifade ettiği gibi – hareketin söyleminde savaş karşıtı bir dönüşün göreceli olarak bir işareti olabilir.
Üçüncü seçeneği – mevcut hareketin Filistin hareketi ile kurtuluş için eklemlenmesi – hayal etmek kesinlikle zor. Fakat Ortadoğu'da geçtiğimiz yılın olaylarından kaç tanesinin bir yıl önce tamamen hayal edilemez olduğuna dikkati çekmek de gereksizdir. İsrail'deki olayların en azından söylem düzeyinde Arap Baharı'ndaki olaylardan derin biçimde ilham aldığı ancak bu kadar açık olabilir. Bir Arap ülkesinden herhangi bir ilerici kavramı ödünç alma fikri bile burada yakın zamana kadar hayal edilemezdi. Ocak ayında Yafa'daki bir gösteride Mısır bayrağı taşırken bir muhabire "Mısır halkından nasıl ayaklanılacağını öğrenmeliyiz" derken kendi kendime zor inanıyordum. Geçen cumartesi günkü dev yürüyüşte Arapça irhal! (git!) ve altında İbranice "Mısır burada" yazılı devasa bir pankart gördüğümde neredeyse hiç şaşırmadım. Açık biçimde retorik düzeyinde diye bu değişimin derinliğini gözden kaçırmamalıyız.
İlaveten birçok güç, Filistin taleplerinin İsrail ayaklanmasına eklemlenmesini hazırlamak için yoğun çaba gösteriyor. Doğal olarak bunlar İsrail'in Filistinli vatandaşları [1], özellikle de bu çabanın başını çeken (kimi zaman dogmatik biçimde) milliyetçilik karşıtı olan Barış ve Eşitlik İçin Demokratik Cephe'de (el-Cebhe/Hadaş) [2] faal olanlar. Bunu hem karma hem de Filistin yerellerinde protesto kampları kurarak ve Rothschild Bulvarı'ndaki provokatif "#1948 Çadırı" üzerinden Filistinlilerin talepleri ile yakından ilişki kurması için merkez kampa meydan okuyarak yapıyorlar. Bu çabalar şimdiden meyve verdi, örneğin geçen Cumartesi günkü yürüyüşü [300 bin kişinin katılımıyla İsrail tarihinin en kitlesel protestosunun yapıldığı 6 Ağustos – ç.n.] (İsrail tarihindeki muhtemelen en büyük yürüyüş) Filistinli-İsrailli yazar Odeh Bişara'nın açması kararında olduğu gibi. Bişara, Necef'teki devletin resmen varlığını tanımadığı Bedevi köylerinden [3] bahsetti, toprak istimlaklarına ve ev yıkımlarına karşı konuştu, mahşeri kalabalığın "Yahudiler ve Araplar düşman olmayı reddediyor" sloganını haykırmasına yol açtı. İşgal altındaki topraklardaki Filistinliler ile dayanışma için yeşil hattın [1949 ateşkes hattı, 1967 sınırları olarak da bilinir – ç.n.] üzerinden henüz atlanmadı. Ancak yeşil hattı birçok İsraillinin yüreğinden ve zihninden silmiş olmak faşist Dışişleri Bakanı Lieberman'ın büyük başarısı oldu. Bugünün İsrail söyleminde – öyle ya da böyle – 1967 Arapları ile 1948 Arapları arasında sadece ufak bir fark var.
Peki bu bir sahte geri dönüş, Filistinlilerin boyunduruk altında tutulmasının üstünü örten ve buna göz yuman bir güya sınıf mücadelesi midir? Yoksa doğru bir geri dönüşün, Arapları ve Yahudileri sömürgecilik karşıtı ve anti-kapitalist bir halk projesinde birleştirmenin başlangıcı mıdır? El-şa'ab yurid iskat el-nizam'daki [4] şa'ab [Arapça halk – ç.n.] ve ha'am doresh tzedek hevrati'deki [5] 'am [İbranice halk – ç.n.] bir ve aynı halk olabilir mi, sadece İsrail-Filistin'de değil, aynı zamanda bölge genelinde? Koyu şüphecilik haksız olmayacakken, mevcut konjonktürün ucu radikal bir şekilde açık olduğundan bu sorunun hiçbir analitik, nesnel cevabı yoktur. Eğer hareket bu sahte geri dönüş yolunu seçerse, taktik açıdan kazanabilir fakat kırılgan, tutarsız ve silah altına alınma yoluyla dağılmaya karşı savunmasız kalacaktır. Doğru geri dönüş yönünde giden bir kitlesel hareket şimdilik muhtemel görünmeyebilir – ve kesinlikle şiddetli baskı ile karşılaşacaktır eğer kaynaşırsa. Fakat her şeyin mümkün olduğu bu günlerde bu hareketi karalamak yanlış olacaktır ve radikal İsrailliler açısından bunu gerçeğe dönüştürmek için tüm gücümüzle elimizden gelen her şeyi yapmamak sorumsuzluk olacaktır.
*Matan Kaminer, Tel Aviv Üniversitesi Sosyoloji ve Antropoloji Fakültesi'nde bir master öğrencisi ve radikal solcu bir militandır. Şimdilerde Tel Aviv'in güneyindeki Levinski parkındaki protesto çadırında yer alıyor. Matan Kaminer, Aralık 2002'de dört arkadaşıyla birlikte İsrail'in işgal politikalarını onaylamadıkları için vicdani retlerini açıkladılar. Kaminer bu nedenle Ocak 2004'te 12 ay hapis cezası aldı. Bu cezadan önceki 14 ayı ise askeri hapishanede tutuklu olarak geçirdi.
Kaminer'in http://www.jadaliyya.com/pages/index/2379/on-the-current-conjuncture-in-israel adresindeki yazısı, Filistin İçin İsrail'e Karşı Boykot Girişimi tarafından çevrilmiştir.
Çeviri Notları:
[1] 1948 yılında İsrail devleti kurulurken Nakba sonucunda Filistin'in yüzde 78'ini işgal etti. Bu bölgede yaşayan 900 bin Filistinliden 750 bini İsrail tarafından sürülerek mülteci konumuna düşerken 150 bin Filistinli topraklarında kalmayı başardı. Bunların içinden 30 bini ise ülke içi mülteci durumuna düştü ve halen asıl köylerine ve kasabalarına geri dönmelerine İsrail devleti tarafından izin verilmemektedir. İsrail vatandaşlığı dayatılan Filistinliler kendi anayurtlarında kendilerine düşman bir devletin azınlığına dönüştüler. Kendilerini "İsrail vatandaşı Filistinliler", "48 Filistinlileri" veya "48 Arapları" olarak adlandıran Filistinliler bugün 1,4 milyon nüfus ile İsrail nüfusunun beşte birini oluşturuyorlar. Ancak İsrail devletinin nazarında "Filistinli vatandaşlar" yoktur, resmi belgelerde "Yahudi olmayan nüfus" olarak geçerler. Kamuoyu ve medyada ise Filistinliler "İsrailli Araplar" olarak ya da etnik ve dini grup adları (Müslümanlar, Hristiyanlar, Dürziler, Bedeviler) ile anılırlar. İsrail bazı Bedevileri ve Dürzileri Filistin toplumundan koparmayı başarmıştır. Bunlara İsrail ordusunda yer verilmektedir. İsrail resmi sisteminde kurumsal bir ırk ayrımcılığına maruz kalan '48 Filistinlileri Siyonist partilerin sık sık sürgün, toprak ve nüfus takası çağrılarına maruz kalıyorlar.
[2] 1977'de kurulan Barış ve Eşitlik İçin Demokratik Cephe – Hadaş, Arap-Yahudi İsrail Komünist Partisi'nin ana gövdesini oluşturduğu bir sol ve radikal güçler ittifakıdır. İsrail'in 1948'de kurulmasının ardından 1948 topraklarında kalan Filistinlilerin tüm siyasi örgütlenmeleri dağıtıldı ve uzunca bir süre yasaklandı. Bu dönem boyunca 1948 Filistinlilerinin siyasi alandaki tek sesi Arap-Yahudi İsrail Komünist Partisi (MAKI) oldu. 1948 Filistinlileri arasında köklü bir geçmiş ve saygınlığa sahip olan Hadaş, 2009 seçimlerinde 112 bin oy alarak dört milletvekilliği kazandı (Muahmmed Barake, Hanna Suveyd, Dov Henin, Ebu Egberiye). Bu oyların yaklaşık 10 binini Yahudi toplumundan alan Hadaş, Siyonist solun yaşamakta olduğu çöküş ortamında Yahudi toplumu arasındaki desteğini artırdı.
[3] Filistinli yarı göçebe Bedevilerin tarihsel yurtları olan Nakab/Necef çölü, İsrail'in 1948'de kuruluşunun ardından diğer Filistin bölgelerinin akıbetine uğradı. 1948 yılında burada yaşayan 65 ila 90 bin Bedevi'den geriye 10 bin Bedevi kalmıştı. Bugün 1948 topraklarında 190 bin Bedevi yaşıyor ve bunların yarısı Nakab çölünde İsrail devletinin tanımayı reddettiği köylerde yaşamını sürdürüyor. Bu köyler resmi olarak tanınmadığı için İsrail haritalarında ve resmi belgelerde adı geçmez. Elektrik, su gibi temel kamusal hizmetlerden ve altyapıdan mahrum bırakılmışlardır. Bunun yanısıra Nakab'ın Siyonist kolonizasyonu nedeniyle bu köyler yıkım tehdidi altındadır. İsrail devleti tarafından resmen tanınmayan bu Bedevi köylerinden biri olan el-Arakib (al Araqib) geçen sene Temmuz ayında İsrail makamları tarafından yıkıldı. O zamandan beri el-Arakib köylüler tarafından tekrar tekrar inşa edildi ve resmi makamlar tarafından tekrar tekrar yıkıldı – 25 defa (25. yıkımın videosu). Bu ay ise İsrail yıkım masrafları olarak köye 1,8 milyon şekellik ceza kesti.
[4] El-şa'ab yurid iskat el-nizam, Arap ayaklanmalarının temel şiarı: Halk rejimin/hükümetin düşmesini istiyor.
[5] ha'am doresh tzedek hevrati, İbranice: Halk sosyal adalet istiyor.