Kınamaya hakkın yoktur! başlıklı yazısında Karaman, Nagehan Alçı'nın "Ancak onun Müslüman görmediklerini aykırı olarak etiketlendirip yaşam tarzlarına müdahale etme isteğini sonuna kadar kınıyorum." cümlesini yorumladı ve şunları yazdı:
Bu kınamaya önce demokrasi ve insan hakları yönünden bakalım. Anayasa'nın 24. maddesinde bir paragraf şöyledir:
"Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz."
Ben bir Müslümanım, dini inanç ve kanaatimi açıklıyorum, laik-demokrat-çoğulcu bir şahıs beni veya inancımı kınarsa çelişkiye düşmüş, bindiği dalı kesmiş olur.
Yazarın cümlesini bir de islamî yönden değerlendirelim:
Ben bir Müslüman olarak bağlayıcı kaynaklara bakarım; burada dinim neyi emrediyorsa onu –gücüm yettiği kadar- yerine getirmeye çalışırım. Durum böyle olunca sayın yazar beni değil, dinimi kınamış oluyor; çünkü İslam'a göre:
1. Peygamberimiz (s.a.) İslam'ı tebliğ ettikten sonra insanlar ikiye ayrılmış oluyorlar: iman edenler ve etmeyenler. İman edenlere mümin, etmeyenlere kafir deniyor ve ilke olarak müminler kafirlerden üstün oluyorlar. Ayrıca kafirlik kesin olarak İslam'a (Müslümanlığa) aykırıdır. Müminler kafirleri -zorlamadan, ikna etmeye çalışarak- İslam'a davet ederler (etmeleri gerekir). Bir insanın erdemli, insanlara faydalı olması güzel olmakla beraber bunlar, hak dine iman etmeme kusurunu telafi etmez, onun yerini tutmaz.
2. İman edenler de ikiye ayrılıyorlar: İnandığı gibi yaşayanlara "salih mümin", günah işleyenlere de "fasık mümin" deniyor. Fasık olmak kesin olarak Müslümanlığa aykırı oluyor. Ama buradaki aykırılık mümini dinden çıkarmıyor, kafir yapmıyor; kusurlu, günahkar yapıyor. Allah katında salih mümin, fasık müminden daha değerli oluyor. Bir islâmî toplumda, zahir hali salih olan bir mümin, açıkça, bilinecek şekilde günah işleyen, dinin yasaklarını çiğneyen, buyruklarını yerine getirmeyen müminden daha üstün, değerli ve itibarlı oluyor. Bir benzetme yapmak gerekirse "fasık mümin" laik sistemlerdeki sabıkalı şahıslar gibi oluyor ve bazı haklardan yararlanamıyor. Ayrıca İslam'a aykırı davranışlarını kamuya açık alanlarda yaparsa -İslamî olan, laik olmayan toplumlarda- müminlerin buna bir şekilde (en iyi sonuç alacak, insanları dinden uzaklaştırmadan ıslah edecek şekilde) müdahale etmeleri gerekiyor. Buna "emir bi'l-maruf nehiy ani'l-münker" deniyor.
Sayın yazar,
Eğer laik demokrat isen beni ve müdahale etme isteğimi kınayamazsın, mümin ve Müslüman isen yine kınayamazsın; böyle bir hakkın yok. Yalnızca bana katılmadığını, yolumu, inancımı ve görüşümü benimsemediğini söyleyebilirsin. Söylersin ama ya birilerine göre beni de hoş görürsün ya da benim teklifime göre birbirimize tahammül ederiz.
Ben ne İslami toplumda ne de laik toplumlarda farklı olanları ayırmaktan, gettolaştırtmaktan söz etmiyorum; İslam'ın böyle bir talebi yok; benim meselem laik-çoğulcu sistemlerde yaşayan Müslümanların zaman içinde ötekine benzemeleri, farklılığın vazgeçilmez çizgilerini kaybetmeleri tehlikesine dikkat çekmek ve bu konuda hassas olan müminlerin tedbir almalarını hatırlatmaktır.
Gazeteciler / Yeni Şafak