Hakkı Görür
Suriye'yi işgal altında tutan Baas çetesinin Türkiye'nin uyarılarına rağmen katliamlarına devam etmesi, emperyalist bir planın işaretlerini veriyor.
11 Eylül saldırılarından sonra devreye sokulan yeni emperyalist politika, Rusya, Çin ve Fransa/Almanya destekli İran'ın nükleer güç olarak büyütülmesi, sözde anti-ABD ve anti-İsrail politikaları yürütüyormuş gibi yaparak ABD ve İsrail'in bölgedeki varlığını meşrulaştırması, buna karşılık Ortadoğu ve Orta Asya'da neoaryanist Sasani gücü olarak sahneye çıkartılmasını içeriyordu.
2001 yılından beri siyasi analistlerin gündeminde olan bu politika, ABD'nin Irak ve Afganistan'ı işgalindeki İran desteği nedeniyle zaman zaman gündeme gelmiş ancak her defasında ABD'nin sözde İran karşıtı söylemleri ve Lübnan'a dönük İsrail saldırıları sayesinde; bu ikna edici sahnelerle kirli planın üzeri örtülmüştü.
Şimdi Suriye özelinde süren bu oyun, yeniden açığa çıktı ve yine Irak işgali sürecine benzer bir örtülü işbirliği politikası gizlenemez boyutlarda gündeme gelmiş oldu.
Baas çetesine başından beri destek veren İran, Suriye'nin de Irak gibi parçalanıp Lazkiye-Banyas-Tartus kıyı şeridinde bir Alevi devleti kurulması planı çerçevesinde, ABD ve İsrail'le anlaşmalı bir oyunu destekliyor.
2001 yılında açıklanan yeni ABD güvenlik doktrini çerçevesinde Irak, Suriye, Lübnan ve Suudi Arabistan'ın parçalanarak Alevi ve Sünni devletçikler kurulması planı ortaya atılmıştı. Bu çerçevede, Suriye Nusayrileri için kurulacak Alevi devleti yanında Lübnan’da Dürzi, Maruni ve Şii özerk bölgeler oluşturulacak, Suud, Ürdün, Irak ve Suriye'nin Sünni bölgelerinde de Akdeniz ve Basra körfezine kıyısı olmayan bir Sünni Arap devleti kurulacak.
Bu plan çerçevesinde Filistin için de sahte bir devlet oluşumu sağlanarak bu yeni devletçiklerin Arap dünyasında kabul edilmesinin meşru gerekçesi oluşturulacak.
Küresel güçlerin dünya düzeninin aksının Pasifik'e kayması durumunda Ortadoğu'da mezhep ve etnik temelli küçük şehir devletçikleri kurarak bölgeyi 100 yıl daha batıya bağımlı bir düzenekle baş başa bırakılmasını sağlayacak olan bu plan, Suriye Baas çetesinin neye güvenerek bu kadar pervasız ve zalimce halka saldırdığını da açıklıyor.
İmam Humeyni'nin mezhepler üstü ümmetçi çizgisinin, onun ölümünden sonra rejimi ele geçiren NeoAryan milliyetçisi Fars aristokrasisi tarafından tasfiye edilmesi ve İslam Cumhuriyeti görüntüsü korunarak, İran'ı yeniden Sasani-Safevi İran'ının Haçlılarla işbirliği yapan mezhepçi ve Arap karşıtı politikalara zorlaması ise, emperyalist güçlerin görünenin gerisinde farklı ilişki ağlarına sahip olduğunu açıkça gösterdi.
Özellikle Hindistan üst kast sınıfındaki Aryan kökenli İngilizci unsurlarla işbirliği yapan Fars aristokrasisi, tıpkı II.Dünya savaşı sonrası İngiltere'nin Rusya'ya nükleer teknoloji vermesi gibi, Şimdi de Rusya üzerinden İran’a nükleer teknoloji transfer ederek batının 21. yüzyılda İslam dünyasının sadık müttefiki olarak İran'ı tercih etmesini sağlamaya çalışıyor. İslam dünyasında çoğunluğa karşı, azınlıkları destekleyerek projeler yürüten batılı güçlerin, aynı çerçevede Şia mezhebini hem bölücü bir dinamik, hem de istikrarsızlık kaynağı olarak İran üzerinden politik bir müttefik haline dönüştürmeye çalıştığı görülüyor.
Sünni Arap devletlerini ise ya azınlıklar veya batılılaşmış Arap milliyetçisi diktatörlüklerle yöneten batılı güçler, 20. yüzyılın ikinci yarısında icat edilen İsrail formülüyle bu Ortadoğu düzenini kurmuş ve dikta rejimlerini sözde İsrail karşıtlığıyla meşrulaştırmıştı.İsrail’in görevi, varlığıyla sağlanan sahte çatışma oyunu sayesinde işte bu Ortadoğu statükosunun devamını sağlamaktı.
Irak işgali sonrası Saddam'ın devrilmesi, Arap dünyasında bu düzeneğin deşifre olmasını sağladı. Yani İran devrimi sonrası İran'a saldırtılan Saddam rejimi ödül beklerken, AD-İngiltere tarafından cezalandırıldı ve fakat ilginç bir şekilde sözde Batı düşmanı görünen İran ödüllendirilerek bölgesel bir güç olması, hatta Irak'ın yarısını ele geçirmesi sağlandı.
Aynı şekilde Filistin davası konusunda da sözde Filistin'e destek veren Suriye rejiminin aslında Hamas'ı rehin aldığı ve Filistin davasının bu emperyalist oyuna malzeme yapıldığı ortaya çıktı.
Arap baharı ile başlayan diktatörlüklere karşı isyanlar, tüm bu oyunlara ciddi bir darbe vurdu ve emperyalizmin yeni Ortadoğu planları tehlikeye girdi. Bu nedenle ABD ve Fransa NATO üzerinden Libya'ya saldırarak Arap baharını gölgelemek, oluşturacağı tsunamiyi kendi planları doğrultusunda manipüle etmek, olmazsa meşruiyetini zedelemeye çalıştı. Bu arada kendi varlığını tehlikede gören Suudi Arabistan, İran'la aynı safta Yemen ve Libya devrimlerini sabote etmeye çalışıyordu.
Bu şeytani dengeler içinde beklenmedik bir cesaret ve direnç göstererek gelişen Suriye devrimi, tüm bu güçler için ciddi sıkıntılara yol açtı. İran bütün gücüyle muhalefetin bastırılmasına çalışırken muhalifleri ABD yanlısı olarak göstermeye çalıştı. İlginç olan ABD ve batılı güçler de bu arada hiç bir alakaları olmamasına rağmen muhalifleri destekleyici açıklamalarla İran propagandasına destek veriyordu.
Aynı şekilde Suudi Arabistan da sınırındaki köylere silah dağıtarak Suriye muhalefetinin sivil eylemlerini gölgelemek, olayı Libya gibi bir iç savaşa dönüştürmeye çalıştı.
Şimdi, Baas rejimi, muhalif gösterilere karşı kanlı ve acımasız saldırılarla bu oyun çerçevesinde devrimi şiddete zorlamaya, olmazsa batılı güçlerin Libya gibi müdahale etmesini sağlamaya çalışıyor. ABD'nin, Türkiye'nin Suriye’ye askeri müdahale de dahil, İran’la karşı karşıya getirmeye dönük müdahale ettirmeye çalışan baskıları Türkiye tarafından boşa çıkartılınca, şimdi Baas çetesi ölçüsüz saldırı ve katliamlarla ABD müdahalesinin doğrudan gerçekleşmesi veya BM kılıfıyla sağlanmasını zorluyor. Böylece Suriye'ye müdahale edecek olan batılı güçlerin istikrarı sağlama adına Nusayri azınlığı korumaya alıp onlar için kıyı şeridinde bir devlet icat etmeleri kolaylaşmış olacak.
Bütün bu kanlı oyunu sevinerek izleyen İsrail ise, istemiyor göründüğü Filistin devleti projesine razı olacak ama Doğu Akdeniz kıyısında kendisine müttefik olacak birer Nusayri, Maruni, devletçiklerin kabullenilmesi şartıyla.
Bu planı bozmak için uzun süredir diplomatik yollarla Arap ve İranlı yöneticileri ikna etmeye çalışan hükümet ise, gerek Avrupa ve Suriye destekli PKK saldırıları gerekse İsrail , İngiltere ve NeoCon artığı ABD'lilerin desteklediği Ulusalcı-Ergenekoncu unsurların sözde anti Abd görünümlü propagandalarıyla baskı altında tutulmaya çalışılıyor.
Bu abluka altında bütün provokasyonlara rağmen Ortadoğu'da Müslüman halklar arası her tür fitneye karşı birlik ve kardeşlik çerçevesinde yaklaşan hükümet, batılı güçlerin Türk-İran veya Şii-Sünni savaşı çıkartma planına karşı kararlı bir şekilde direnmekle birlikte, Baas çetesi ve diğer zalim diktatörlüklerin halk tarafından yıkılarak daha demokratik ve açık rejimlerin kurulması ve Türkiye'nin de içinde yer alacağı üst bir Ortadoğu entegrasyonunu sağlayacak barışçı bir düzen için etkin çabalarına devam ediyor.
Bu arada, Suriye devrimi, hahamlar-mollalar-papazlar-şeytanlar koalisyonunun deşifre olmasını sağladığı gibi, başka hayırlı gelişmelere de vesile oldu.
Türkiye'nin itidal,istikrar, birlik ve kardeşlik temelli dış politikasına ve bu temelde halkların özgürlük taleplerine destek vermesine sürekli eleştiri getiren, bu politika konusunda şaibe yaratmaya çalışan ve özel harp diliyle süreci emperyalist planlar doğrultusunda yorumlayarak kamuoyu oluşturmaya uğraşan yeni tip embedded gazeteci ve aydın tipi de deşifre oldu. İran, Baas, İsrail, İngiltere, Neocon, Fransa ve Rusya istihbarat güçleriyle iltisaklı olduğu bilinen bazı gazeteci ve aydınların, Suriye konusunda aynı safta toplanıp neredeyse aynı ağızla konuşup yazması, olaydaki şeytani koalisyonu da açığa çıkartmış oldu.
ABD ve İsrail çıkarlarına en küçük bir darbe vurmak bir yana var olan işgal statükosunu sürdürmeye yarayan her tür dolaylı işbirliğinin içinde olan İran ve Baas rejiminin suçlarını örten bu unsurlar, bir süredir Türkiye’deki ABD-İngiltere-İsrail lobisini teşkil eden unsurları Ergenekon kod adıyla tasfiye eden, İsrail'i dünya kamuoyu nezdinde suçlayarak rezil eden ve bölgede kendi milli siyasetini devreye sokan Türkiye'den rahatsız olan bütün şeytani güçler adına hükümeti ve Arap devrimlerini ABD komplosu olarak sunmaya, yani bu şekilde lekeleyerek süreci sabote etmeye çalışıyor.
Suriye devrimi, verilen şehitlerin kanlarının bereketiyle Ortadoğu'da süren bu şeytani oyunu, oyuncularını, sureti haktan görünen sözde islamcı-solcu-ulusalcı görünümlü Baasçı-İrancı-Siyonist işbirlikçi çetelerin içyüzünü deşifre etti, bunların kimlerden ne kadar ve hangi yollardan aldıkları paraları, haklarındaki ilginç kasetleri, kurdukları şaibeli ilişki ağlarını gündeme aldırıp dikkatle takip edilmesini sağlayan bir turnusol kağıdı oldu.
Şimdi, 1979 İslam devrimini de boğarak neoaryanist sasani emperyalizmine heveslenen yeni İran rejimin Ehrimen yüzlü mollaları ile siyonist hahamların, armageddoncu papazların, pozitivist masonların şeytani koalisyonunu parçalayıp, Ortadoğu halklarının Türk, Arap, Fars, Kürt, Şii, Sünni, Hristiyan, Maruni, Dürzi demeden, ortak vatan, devlet ve uygarlık şuuruyla bir arada kuracağı gerçek bir barış düzeni için daha uyanık, daha cesur ve daha kararlı olma zamanı.
Şimdi, Abbasi-Selçuklu-Osmanlı geleneğinin barışçı uygarlık dönemlerine yaslanarak 21. Yüzyılı; bütün emperyalist planların aksine halkların daha fazla birlik, bütünlük ve entegrasyon isteği temelinde inşa etme zamanı.
Şimdi bu büyük Müslüman planını Haçlılarla birlikte mezhepçilik veya etnikçi milliyetçilik temelinde sabote eden her türlü şeytan işbirlikçisini deşifre edip, tasfiye etme zamanı...
Suriye devriminin aziz şehitleri emin olsun ki, kanlarının bereketini öpüp başımıza koyduk ve yemin olsun ki, ne uğrunda şehit düştülerse zafer o uğurda halklarımızın ve bölgemizin lehine olacak...
Kaynak: Haber10