Tarihiyle, coğrafyasıyla ve geniş nüfusuyla Arap dünyasındaki merkezî önemi tartışılmaz güçte olan Mısır'da da gelişmeler farklı bir boyut almaya başlıyor.
"25 Ocak devrimi" Mısır halkının genel değişim isteğinden doğdu ve 30 yıldan beri güçlü bir biçimde yerleşik olan iktidar -eğer iktidarı Mübarek dönemiyle sınırlarsak- sarsıldı, lideri siyaset dışı bırakıldı. Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi demokratik geçiş dönemini sağlamak üzere kendi kendini görevlendirdi. Peki, altı ay sonra hangi noktaya geldik?
İlk tespit: Mısır'da herkes devrimden konuşuyor. Mübarek'in gidişi, radikalliği ve hızıyla, bir devrimi çağrıştırmakta, ayrıca bu tür bir siyasi eylemin devasa bir anlamı olduğunu da tespit edelim. Yine de sistemin temel yapılarının bugün için hâlâ değişmediğini kabul etmeliyiz.
Her şeyden önce ordu avantajlarını güçlendirme durumundadır. Oysa bu kurum, Mısır gençliğinin gözünden bakarsak iki sorun taşıyor. Öncelikle ordu, yurttaşlarının yüzde 40'ının günde bir doların altında bir gelirle geçinmek zorunda olduğu bir ülkede son derece zengin bir kurum olarak varlığını sürdürüyor.
Kurumun devletten sağladığı ayrıcalıklara bağlı gelirler, petrol gelirleri, tarım ve sanayi varlıkları, ihracat anlaşmaları: Mısır ordusu yapısal olarak ekonomik iktidara bağlıdır ve güçlerini eski toplumsal düzenin korunması için seferber etmektedir.
Mübarek'in iktidardan indirilmesiyle gün yüzüne çıkan ülkenin kaynaklarının genelleşmiş sömürüsü ne yeni bir durumdur, ne de sadece Mısır'a özgüdür, ancak toplumsal adalet arayışındaki halk için gitgide daha tahammül edilmez hale gelmiştir. Nihayet iktidarın ikinci sorunu reform süreçlerini yürürlüğe koymaktaki yavaşlığıdır. Gerçekleştirilen sözler nelerdir?
Kuşkusuz anayasa nisan ayında referandumla değiştirildi, serbest seçimlerin yapılmasına olanak sağlandı ama genel seçimler sonbahara ertelendi. En sıkıntılı sektörler olan sağlık, eğitim ya konut alanındaki toplumsal reformlara gelince onların daha çok beklemesi gerekiyor.
Nihayet göstericiler öldürülen 850 kişinin ölümünden sorumlu tutulan yetkililerin yargılanmasını ve askerî mahkemelerin sivilleri kitlesel olarak yargılamasına son vermesini istiyor.
İkinci tespit, siyasi güçlerin örgütlenmesini kapsamaktadır. Mısır toplumu için bir başka engel, öneriler oluşturmaya ve alternatif programlar geliştirebilmeye muktedir yeni partilerin oluşturulmasına ulaşmak.
Bu hiçbir zaman demokratik bir yaşamı tanımamış olan bir ülke için devasa bir mücadeledir, Mısır birkaç hafta içinde bir nevi İskandinav sosyal-demokrasisine dönüşebilecek durumda değil. Aslında, sadece Müslüman Kardeşler (İhvan) gelecek seçimlerde geçerli oyların muhtemelen yüzde 25'inin çok daha üstüne çıkabilecek güçte iyi yapılanmış bir siyasi güç oluşturmaktadır.
Yine de Müslüman Kardeşler son derece ihtiyatlı davranmaktalar, seçim bölgelerinin yarısından fazlasında aday göstermeyeceklerini ve başkanlık seçimlerine katılmayacaklarını ifade etmekteler. Siyaset sahnesinin diğer unsurları şu an için gerçek anlamda siyasi partileri oluşturmaya muktedir görünmüyorlar.
İki ana hassasiyet ortaya çıkmakta, biri siyasi ve ekonomik açıdan liberal diğeri ise daha müdahaleci olan diğerlerinin yanı sıra eski Nasırcıları da bir araya getiren sosyal-demokrat hassasiyet. Nihayet siyaset sahnesinin karşısında henüz son sözlerini söylememiş olan eski rejimin taraftarlarının olduğunu da unutmayalım.
Kuşkusuz Mübarek'in partisinin tüm Mısır'da dayandığı seçkinler ağı henüz yok olmadı ve temkinli olarak etkinliğini sürdürüyor.
Üçüncü tespit: Siyasi partiler neredeyse hiç mevcut olmamasına rağmen toplumsal hareketlilik zayıflamıyor ve Silahlı Güçler Yüksek Konseyi üzerinde baskılar devam ediyor.
Bu bağlamda, artık dünyaca meşhur hale gelen Kahire Tahrir Meydanı, 8 Temmuz'dan bu yana, İskenderiye'nin, Süveyş'in ve diğer birkaç kentin meydanları gibi yeniden kitleler tarafından işgal edildi. Kuşkusuz şu andaki işgal ocak ve şubat aylarındakilere kıyasla daha az kitlesel, ancak burada seslerini yükseltenler milyonlarca Mısırlının özlemlerini yansıttılar ve Başbakan Essam Charaf'ı kabinede değişiklik yapmaya zorlayabildiler.
Bu değişikliğin protestoları sona erdirmeye yeterli olma ihtimali düşük, ancak yine de iktidarın dile getirilen zorlamalara ve taleplere sağır kalmadığını da ispatlamaktadır.
Sonuç olarak Mısır'daki sorun, son derece kırılgan hale gelmiş olan sistemi temelden reforma tabi tutmaktır.
Bazı sayılar verelim: Geniş Mısır topraklarının sadece yüzde 4'ü iskân edilmiş ve işlenmiş halde; Mısır'ın -2040 öngörülerine göre 140 milyona çıkacak olan- 85 milyonluk nüfusunun yüzde 95'i Nil kıyılarında ve Nil deltasında yaşamaktadır.
Ekonomik kaynaklara gelince, bunlar da özellikle ülkenin doğrudan müdahalesinin az olduğu rantlara ya da yarı-rantlara dayanmakta: En öncelikli döviz kaynağı olan ve gitgide zayıflayan turizm, göçmen işçilerin yolladığı dövizler, Süveyş Kanalı'ndan geçiş ücretleri ve nihayet dünya ekonomik piyasasının dalgalanmalarına tabi olan petrol ve doğalgaz gelirleri.
Nihayet üretim etkisi az olan çünkü esas olarak askerî nitelik taşıyan Amerikan yardımı da bunlara eklenmekte.
* Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü, Tercüme: Zaman