Söyleşi: Mehmet Tepe / TİMETURK
Mevlana’nın pergel metaforundan hareketle bir ayağını medeniyet dinamiklerine muhkem bir şekilde basan diğer ayağıyla bütün medeniyetlere açılabilecek kapsamlı bir yayın projesiyle asil ve esaslı metinler yayınlayan, editörlüğünü Yusuf Kaplan’ın yaptığı Külliyat Yayınlarından çıkan 'Ölümcül Şiddet Baudrillard’ın Düşüncesi' kitabının yazarı Ahmet Dağ ile “çağının vicdanı” olan son dönemin aykırı düşünürlerinden Baudrillard’ı konuştuk.
Modern toplumlara ilgi duymaktan daha çok ilkellere ilgi duyan bir düşünür tipi Baudrillard. Bu ilgi duyma sadece felsefi perspektiflerini açımlamasından kaynaklanan bir ilgi mi yoksa Baudrillard’ın duygusal-nostaljik bakışından ve mizacından mı kaynaklanan bir ilgi mi?
Baudrillard içinde yaşadığı çağın ve toplumsalın hem vicdanı hem de tanığıdır. Yusuf Kaplan’ın Sunuş yazısından kitabın elime ulaşmasıyla haberdar oldum. Bu benim için büyük bir sürpriz oldu. Sunuş’u okuduğumda değerli büyüğümün Baudrillard’ı ‘Katharcı Bir Derviş’ olarak nitelemiş olduğunu gördüm.
Bu tanımlamayı ilk okuduğunuzda şaşırabilirsiniz ama Baudrillard’ın hem fikirlerini hem de hayat algısını bilirsiniz çok da şaşırmazsınız. Hatta bu sıfatlandırmayı isabetli bir tanımlama olarak görebilirsiniz. Yusuf Kaplan’ın dediği gibi Baudrillard içinde derin fırtınalar esen ve Katharcılığından gelen bir devrimci bir derviş yönü var. Yazmış olduğu ‘Amerika’ kitabıyla (sözde) uygarlığın komik, yapay ve trajik halini ortaya koyuyordu. Önce Tanrının ölü/dürülmesi/mü arkasından insanın ölü/dürülmesi/mü ve yine Tanrıyı ve kendini öldüren insanın ölümü öldürülmeye çalışılmasını Baudrillard’ı asıl kızdıran nedenler olarak görebiliriz.
“Sembolik Değiş Tokuş ve Ölüm” adlı kitabında modernlik karşısında ilkellerin hayat tarzını övmesininin nedeni üçlü yapı olan Tanrıya, İnsan ve Ölümün sahihliğine duyulan özlem diyebiliriz.
Baudrillard’ın eski bir Marksist geleneğe sahip olduğundan haraketle Baudrillard’ın hitap ettiği çağ ve toplumsal Sanayileşme ve onun ürettiği toplum mudur yoksa başka bir muhatap mıdır?
Marx sanayileşmiş ve kentleşmiş bir çağa ve topluma hitap ederken Baudrillard ise yüksek teknolojinin hakim olduğu bir çağı ve sibernetikleşmiş toplumsalı kendisine muhatap almıştır.
Bu anlamda Baudrillard’ın hitap ettiği çağ ve toplum hem modern hem de postmodern topluma yöneliktir. Çünkü Baudrillard çağdaşları olan –postmodern- düşünürlerden (Foucault, Derrida ve Deleuze) çok farklı olarak modern olanalar kadar postmodern olanların da simülasyon düzeni içinde kaldıklarını söyler.
Kitabınızda Baudelaire’in yoğunluğun, hızın ve farklı yaşam tarzın örneği olarak gördüğü flauner’e karşıllık günümüz dünyasını simülasyon düzeni olarak yorumlayan modern insanın flauner’den Baudrillard’ın anlatımında seyirciye döndüğünü dile getirmişsiniz. Bu olumsuz konumdaki seyirci/insan Baudrillard’a göre nasıl bir karakterdir?
Baudelaire’de flauner, kentteki devinimi ve sarsıntılı kentleşmeyi dile getirmesine yarayan kent gezginidir. Baudrillard’daki seyrici ise -Mestroviç’in ifadesiyle- “duygu ötesi” yaklaşıma sahip, Bosna Soykırımını ve Körfez Savaşına (1991) kalan ve olanları duyarsız bir şekilde izleyen bir seyircidir.
Bu duyarsızlıklardan hareketle filozof Körfez Savaşını “pornografik savaş” olarak isimlendirmiştir. Yani anlayacağımız Flauner’den daha berbat bir özneyle karşı karşıyayız.
İnsanlığın iki aykırı filozofu olarak görülebilecek Marx ve Nietzsche ile Baudrillard karşılaştırmaları ve benzerlikleri kurmuşsunuz. Kısaca bu benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?
Yusuf Kaplan’ın da ifade ettiği gibi Baudrillard’ın devrimciliği Nietzsche’den gelen bir devrimciliktir. Nietzsche gibi Avrupa putunu yıkan Baudrillard “gölgesinde gelişmiş olduğu güneş ve ay tutullması gibi içine işlemiş bir anı” olan Nietszche’nin kendi ifadesiyle ateşli bir hayranıdır.
Marx’ın ekonomi politiğinin günümüz düzenini çözümlemekte yetersiz kaldığını düşünen Baudrillard daha ileri bir düşünür olan Nietszche’ye geçmiştir. Nitekim son yazıları Nietzsche’nin orta ve son dönem metinlerine benzer. Yanılsama ve hakikat çözümlemeleri Nietzsche perspektifine çok yakındır.
Marx ve Nietzsche arasında gelgitler yaşayan filozof bu iki önemli tematiği orjinal bir tarzda kaynaştırmıştır. Marx’ın felsefesinde sanayileşmiş insanı çelik makinanın etten yapılma bir parçası olarak yorumlaması söz konus iken Baudrillard felsefesinde ise yüksek teknolojinin kurbanı insanın kendi varlığının sınırlarını üretemeyen katıksız bir ekran ve dekodere dönüşmüş olduğu dile getirilir.
Baudrillard’ın günümüz dünyasını çözümlemede kullandığı en önemli kavramlar size göre nelerdir?
Simülasyon, Gerçeklik, Hipergerçek, Simülakr, Sanal, Ayartma, Simgesel Değiş Tokuş, Yeniden Canlandrıma, Yeniden Üretim, Kendinden Geçme, Belirsizlik, Tersine Çevirme ve Tüketim … diyebiliriz.
Baudrillard’ın ‘Tüketim Toplumu’ adlı önemli bir eseri var. Bu eserinden hareketle günümüz tüketim insanı nasıl bir karaktere sahip öznedir.
Bu eserinde hala Marksist unsurlar taşıyan Baudrillard’a göre arzuları kışkırtılmış, sahip olma ve satın alma çılgınlığına sahip, kitle iletişim araçlarının kışkırtması ile tüketim arzusu içinde olan bir zavallıdır.
Eski Roma panteonuna karşılık yeni mabedi tüketim merkezi olan ve bu mabetler! dolaysıyla ahlakı değişen kadın ve erkeğin reklam aracılığyla kendi olmaktan çıakrılıp simülatif hale getirildiği bir öznedir.
Baudrilalrd simülasyon kavramı ile neyi anlatmaya çalışmaktadır?
Simülasyon kavramı ile modern dünyayı çözümlemeye çalışan Baudrillard bu kavram ile çağının ve içinde bulunduğu dünya düzenin yanılsamadan ibaret olduğunu, tarihsel, toplumsal, kültürel, politik ve ekonomik yapıları çözümlemeye çalışmıştır.
Durum tespiti yapan Baudrillard’a göre sorunları mayasında bulunduran Batı krizi erteleme telaşesi içinde ve acizilik içinde bu simülatif düzen içinde çıkış yolu aramaktadır.
Son olarak Batı’nın kendini bitirdiğini söyleyen Baudrillard’a göre çözüm nedir ne yapmalıdır?
Evet Baudrillard’a gore batı ya sıfıra yani başa dönmeli ya da kendini yok etmelidir. Baudrillard çözüm ortaya koymaktan daha çok durum tesipiti yapan biridir. Ama çağdaşlarına ve hemşehrilerine-batılılara- bir yeri işaret göstermekte ve bir çıkış yolu sunmaktadır.
O İslam’ın bütün gücüyle yaşadığını, Batının ise durgunluk aşaması içinde olduğunu amaçlarını yitirdiğini ve nereye doğru gittiğini bilemediğini söyler. “İnsanlığın önündeki tek seçeneği yok ediyoruz” diyen filozof ölmeden önce bir İspanyol dergisine “Dünyanın karşı karşıya kaldığı krizleri çözecek tek kaynak var artık: İslam.
Ama biz İslam’ı keşfetmek yerine yok etmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.” diye röportaj vermiştir. Kısaca Baudrillard Batı düşünecesinin menbaının kirli olduğunu bilen ve bu tecrübeden hareketle çözüm bulunamayacağının farkında olan bir düşünürdür.