Prof. Hayrettin Karaman'ın Yeni Şafak gazetesindeki yazısı polemiklere neden oldu.
Ahmet Hakan Coşkun'dan sonra Ertuğrul Özkök de bugünkü köşesinde Karaman'ın yazısını ele adı.
Karaman'ın yazısına cevap verenlerden biri de Mehmet Tezkan. Tezkan, bugünkü yazısında Milliyet'teki köşesinden Karaman'ın yazısıyla ilgili bir takım değerlendirmelerde bulundu.
Hayrettin Karaman polemiklere neden yazısının sonunda; "Bu yazıma tepki gösterecekler, 'bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici' bir yazı diyecekler; bunu biliyorum" demişti.
İşte Mehmet Tezkan'ın Milliyet'teki yazısı:
Bizim mahalle ayrı olsun, kuralları belli olsun, kimse çiğnemeye kalkmasın.. İslami kesimin önde gelen isimlerinden Hayrettin Karaman’ın talebi özetle bu..
Böyle bir çıkış bekliyordum.. Bu tür çıkışların artacağını, seslerin yükseleceğini düşünüyorum..
Referandumla bu gerçek ortaya çıkmıştı..
Farklı kültürler aynı mahallede, aynı sokakta yan yana yaşasın istiyorduk.. Herkes peygamber hoşgörüsünde olsun diyorduk..
Ama olmuyordu..
Bırakın referandum sonuç analizini.. Yapılan bütün anketler aynı gerçeği söylüyordu..
(Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in geçtiğimiz günlerde açıklanan değerler araştırmasında da aynı sonuç çıktı..)
Mütedeyyin liberalle..
Muhafazakâr radikalle aynı sokağı paylaşmaktan rahatsızdı..
Yan yana yaşamak istemiyordu...
*
Hayrettin Karaman Hoca bu rahatsızlığı dile getirdi..
Dediği şu; “Bir Müslüman imkânlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm, ahlak ve adabının hâkim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğnemediği bir toplumda yaşamak ister..”
Böyle bir talep var..
Resmen olmasa bile böyle bir ayrışma var..
Mahalleler ayrışıyor, ilçeler ayrışıyor, kentler ayrışıyor.. Yaşam biçimleri ayrışmanın sınırlarını çiziyor..
*
Radikal gazetesi referandumdan hemen sonra bu konuya el atmıştı.. Berrin Karakaş İki şehir İki dünya başlıklı incelemesinde Ataşehir ile Başakşehir’i mercek altına almış, yaşam farklarını ortaya koymuştu..
Başakşehir İslami kesimin..
Ataşehir laik kesimin site kentidir..
Birinin yüzde 80’le evet dediğine öteki yüzde 80’le hayır der..
*
İç içe yaşamaktan daha çok muhafazakâr kesim rahatsız..
Karaman bu zorunlu hale ‘tahammül’ etmek diyor..
Tahammülün giderek tahammülsüzlüğe dönüşmesiyle İstanbul gibi devasa kentlerde gettolar oluşturmaya başladı..
Prof. Dr. Binnaz Toprak bu durumu bakın nasıl yorumlamıştı..
“Ataşehir ile Başakşehir İstanbul’un gelecekteki yaşantısının habercileri. İnsanların, bu gettolarda kendileri gibi yaşayanlarla daha rahat daha huzurlu olduğu kesin. Buralarda mahalle baskısı yok çünkü herkesin kimliği ve yaşam tarzı birbirinin benzeri..”
*
Büyük kentlerde insanlar yaşadığı mahalleyi seçebiliyorlar ama küçük kentlerde imkânsız.. İklim tüm kenti kaplıyor.. O iklimin içine girmek istemeyenlere çıkış yolu bulamıyor; bunalıyor..
*
Sonuçta..
Hayrettin Karaman’a katılıyorum..
Herkes kendi değerlerinin başkası tarafından çiğnenmediği bir ortamda yaşamak istiyor..
Benim görüşüm şu.. Daha önce de yazdım..
“Herkes aynı olacak diye ısrarın bir anlamı yok.. Herkes kendi mahallesinde istediği gibi yaşasın.. İsteyen istediği mahalleyi seçsin.. Bu mahallede niye bu yok diye sorgulamasın..
O mahalle öyle olsun.. Bu mahalle böyle..” ( 21 Ekim 2010)
*
Mehmet Barlas, iki farklı kültürü şöyle isimlendiriyor..
Kara kültürü, kıyı kültürü..
Şunu kabul etmeliyiz.. İki kültürün harman olduğu dönemler geride kaldı..
Günah işleme özgürlüğü!..
Hayrettin Karaman’ın yazısında katılmadığım hatta benim de tehlikeli bulduğum bir bölüm var..
Diyor ki; her Müslüman, aleni (kamuya açık yerde) dine, ahlaka, adaba aykırı bir davranışı engellemek veya ıslah etmek maksadıyla müdahale etmekle hükümlüdür..
*
Dine, ahlaka, adaba aykırı davranış nedir?
Mesela, Erzurum’daki genç bayanın ramazan günü sigara içmesi mi?
Genç kadına terbiyesiz diye saldıranlar bir hükümlülüğü mü yerine getirdi?
Kastedilen bu mu?.
Durumdan vazife çıkaranlar din polisliğine soyunursa ne olacak?
O müdahale işini kim, ne adına, kim adına yapacak?
Günah işlenmesini önleme adına mı?
Yapılan günahsa, günah bireysel değil midir? Öteki dünyada yaptıklarımızın veya yapmadıklarımızın hesabını tek tek vermeyecek miyiz?
Mezara tek başımıza girmeyecek miyiz?
Günah insan için olmasaydı, af dilemek, tövbe etme hakkı verilir miydi?
*
Soru çok.. Çoğu kişi, zora başvuran müdahalelerle sevap işlediğini zannediyor..
Mesele buradan çıkıyor..
Misal, adam belediye başkanı ilinde ilçesinde içki içirmemeyi görev ediniyor..
Bu yola baş koyuyor..
Mustafa Akyol’un kitabını görmedim, Aslı’yla (Aydıntaşbaş) söyleşisinde okudum..
Ben de insanların günah işleme özgürlüğü vardır diyorum..
Rabbimiz tarafından verilen..
İşte polemiklere sebep olan Prof. Hayrettin Karaman'ın "Tahammül mü hoş görmek mi?" o yazısı:
Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.
İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur.
Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır?
Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır.
Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır.
Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor.
Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır?
İç tavırdan başlayalım:
Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.
Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger.
Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum.
Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır.