Türkiye, ordunun kanatlarını bağlıyor!
Zaman tam da ordunun ülkenin şehirlerinde gürleyeceği veya mevcut politikaya açıkça itirazını yapacağı ve hükümeti düşeceği bir zamandı. Üst rütbeli subaylar cuma günü değişik bir yol denediler. Financial Times'tan David Gardner'in analizi:
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-03 10:53:55
Türkiye son 10 yılda siyasi bir devrim geçirdi. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AK Parti) etrafında gruplanan ve Anadolu’nun stratejik merkez alanında dindar orta sınıfının dinamizmi ile güçlenen yeni elitlerin yükselişi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından inşa edilen laik yapının yerini aldı.
Değişen güç dengelerinin birincil zayiatı ise ordu oldu. AK Partinin iktidara geldiği 2002 yılında bu sonuç, Türkiye uzmanlarının çoğu tarafından öngörülmedi.
AK Parti Başkanı ve eski İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Kemalist hâkimler tarafından seçimlere girmekten men edildi. Çok az Türkiye uzmanı o dönem Erdoğan’ın mücadelesini kazanacağına dair bahse girdi. Erdoğan 2003 yılında yapılan bir ara seçimden sonra Başbakan oldu ve oylarını arttırarak iki kez seçim zaferi elde etti. Ve orduyu hizaya getirdi. Erdoğan, sıradan Türklerle olağanüstü yakınlığıyla generallere üstünlük sağladı.
NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türk ordusunun Doğu Akdeniz’de ve Kafkaslarda NATO’nun gözcüsü olduğu soğuk savaş sonrası dönem, ordunun etkisini azalttı ve Türkiye’nin bölgesel ve ticari bir güç olarak yeniden doğmasına yol açtı.
Erdoğan’ın yönetiminde Türkler, kişi başına düşen gelirin iki katına çıktığını ve ülkenin nüfuzunun parladığını gördü. Generallere ve hâkimlere güvenen ve sandıkta kaybetmeye devam ettiklerini geri kazanmaya çalışan Kemalist siyasi partiler, AK Partinin gölgesinde kaldılar ve ordunun parlaklığını söndürdüler.
2004 yılında Erdoğan’ın Türkiye’sini aday üye yapan AB, bu değişikliğin büyük bir itici gücüydü. Ordu şu an durmuş olan müzakereleri, Atatürk tarafından öngörülen Avrupa yolculuğunun yerine getirilmesi olarak gördü. Bu arada ise AK Parti, ordunun siyasetteki etkisinin azaltılmasını talep eden AB’yi generallere karşı bir kalkan olarak ustaca kullandı.
Kritik dönüm noktası ise 2007 yılında Genelkurmayın internet sitesinden yapılan açıklamayla o dönem Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığının kabul edilmeyeceğinin söylenmesi oldu. Erdoğan halka gitti onlar da generalleri oy heyelanı altına gömmesine yardımcı oldu.
Sulh hâkimleri, hükûmete karşı düzenlenildikleri iddia edilen komploları ortaya çıkardılar ve yüzlerce subay tutuklandı. Yasal süreç yavaş ilerledi. Bunu muhaliflerine gözdağı vermek için fırsat olarak gören Erdoğan’ın ağı çok genişletmiş olması muhtemeldir. Türk generallerinden 10 tanesinden biri şu an hapiste ve Türklerin büyük çoğunluğu bunu destekliyor gibi gözüküyor.
Hükûmet ile ordu arasındaki mücadeleyi hâlihazırda hükûmet kazanmış gibi duruyor. Bu durum aktif görevde olmalarına rağmen gözaltında bulunan subayların terfi ettirilmelerine yönelik General Koşaner’in talebini Erdoğan’ın reddetmesinden sonra ortaya çıktı. Bu da generallerin alanı terk etmelerine neden olan şey gibi gözüküyor.
Ordunun kanatlarını bağlamak için daha çok yapılması gereken şey var: Örneğin 1980’de yapılan son darbenin yasal sonucu olan iç hizmet kanunu, ordunun siyasete müdahalesine hâlâ izin veriyor.
Türkiye’nin yeni anayasasının denetim ve denge mekanizmalarını içermesinin sağlanması için daha katedilecek çok yol var ki bu özellikle de Erdoğan’ın başkanlık hedefi ve otoriter eğilimi düşünüldüğünde önemli.
Ancak Avrupa’da haklı yerini arayan modern bir cumhuriyette bu denetim rolünü ordu oynamamalı.
* Financial Times, Tercüme: BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara