*Fulya CANŞEN
Başbakan Angela Merkel yaz iznine çıktı ama Alman siyaseti bu yaz pek fazla tatil yapamayacak gibi görünüyor. Her ne kadar Norveç’teki aşırı sağcı terör saldırıları gündemde geniş bir yer kaplasa da Euro krizinin artçı depremleri siyaseti sallamaya devam ediyor.
Artık herkes bunun sadece bir mali kriz değil, AB’de köklü değişikliklere neden olacak ya da AB projesi hakkında tekrar düşünülmesi gereken bir deprem olduğunun bilincinde. Başbakan Merkel de tatile çıkmadan önce yaptığı basın toplantısında siyasi tutkusunun formulünü tek kelime ile özetledi; Avrupa! Ancak buna kimse inanmıyor.
Euro krizi başladığından beri başta Merkel olmak üzere Avrupalı siyasetçilerin sıkça kullandıkları bir terim var “Schlacht” yani meydan muharebesi. AB, geçen haftaki kriz zirvesinde bu muharebede zafere doğru ilk defa gerçek bir adım attı ve Yunanistan’a kendisini kurtaracak yeterli cephaneyi sağladı. Yunanistan bu fırsatı nasıl kullanır bilemiyoruz ama Yunanistan’ın krize girerken Güney Kıbrıs’ı da sürüklemiş olduğu gerçeği AB’nin yüzüne bir tokat gibi çarptı. Ortak para birimi ile girişilen bu meydan muharebesinde Angela Merkel başından beri bunun bir Euro değil, tek tek ülkelerin borç krizi olduğunu ve asıl onların çabalarıyla çözülebileceğini savunarak özel sektörün de elini taşın altına koyması gerektiği fikrinde direndi. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile yaptığı yedi saatlik toplantıdan sonra pek fazla ödün vermeyerek uzlaşmaya yanaştı.
AVRUPA VE DAYANIŞMA RUHU
Aslında Merkel bu noktada Alman halkı ile aynı görüşleri paylaşıyor. Forsa araştırma şirketinin yaptığı son ankete göre Almanların yüzde 45’i Yunanistan’a yardım edilmesine karşı çıkıyor ve bu oran azalma eğiliminde. Alman halkı gibi Merkel’a göre de, belli bir yaşam standardına alışmış olan Yunanlılar, ayaklarını yorganlarına göre uzatmadıkları için Euro’yu da tehlikeye atıyorlar. Bu nedenle onları akılcıl davranmaya ve mali politikalarında köklü değişiklikler yapmaya zorlamak gerekiyor. Yunanistan yardım almayı da ancak, değişim sinyalleri verdiğinde hak ediyor. Ancak Yunanistan’a Merkel’ın mantığı ile verilen ilk yardım paketi gösterdi ki, bu tür zorlamalar sonucu çıkarılan tasarruf paketleri halk arasında gerginlik yaratıyor, bu gerginlik de piyasaya ve yatırımcılara olumsuz yansıyor. İkinci yardım paketi tartışmalarında Merkel, bu korelasyonu daha erken fark etti ama yine de hem kendi hem de Almanya’nın imajına zarar gelmesini önleyemedi. Avrupa’nın büyük bir kısmının gözünde Almanlar, zayıf ülkelere ne yapacaklarını dikte eden baskıcı, uzlaşması zor bir ulus olarak görülüyor. “Avrupa bir transfer birliği değildir, herkes bütçesine göre yaşasın” anlayışı Avrupa içindeki dayanışma ruhuna da zarar veriyor.
AVRUPA’NIN MELEĞİ (ANGELA EUROPA) İDİ
Oysa Almanya Başbakanı Angela Merkel, bundan birkaç yıl önce AB’nin en sevilen politikacılarının başında geliyordu. Hatta adının önüne “ Miss Europa”, “Lady Europa” ya da “Angela Europa” gibi unvanlar takılan Merkel’i Avrupa Komisyonu Başkanlığı’na yakıştıranların sayısı az değildi. Merkel, 2005’te Almanya’nın ilk kadın başbakanı olarak iktidara geldiğinde Fransa Jacques Chirac, İngiltere Tony Blair ve ABD George W. Bush tarafından yönetiliyordu. İngiltere ve Amerika ile ilişkileri selefi Schröder’den çok daha iyi olan Merkel, kendisi’de Doğu Almanya’dan geldiği için AB’nin Polonya, Macaristan, Slovakya gibi yeni üyelerinde daha çok sempati topluyordu. Brüksel’de başbakan olarak katıldığı ilk zirvede müzakere gücünü göstermiş, AB Anayasası için birleştirici rol üstlenmeye soyunmuştu. 2007’de AB ve G7 dönem başkanı ve iken özellikle iklim ve çevre konusunda gösterdiği angajman dillere destan olmuştu.
ŞİMDİ MEZAR KAZICISI
O zamanlar Merkel’ın elini öpen siyasetçiler şimdi onu yapıcı olmamak ve cesaretsizlikle suçluyorlar. Merkel’ın “bir şey yapmadan bekleyelim” siyasetini AB’ye zararlı bulanların sayısı hiç de az değil. Merkel’e bir zamanlar methiyeler düzen Euro Bölgesi Başkanı ve Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker ile Merkel’ın yolları çoktan ayrıldı. Komisyon Başkanı Barosso bile Merkel’a ateş püskürüyor. Uluslar arası basın bu kez Merkel’ı “Madame Non”, “Egoist” “Avrupa karşıtı” gibi sıfatlarla anmaya başladı. Gelen eleştirilerin en ağırı da Angela Merkel’ın siyasette önünü açan eski Başbakan Helmut Kohl’ün yönelttiği “Benim Avrupa’mı yok ediyorsunuz” sözleri oldu. Euro krizi meydan muharebesinde Merkel o kadar ayak diredi ki, artık ağzıyla kuş tutsa eleştirilerden kurtulamıyor. AB kriz zirvesinde atılan büyük adım Federal Meclis’de sadece Yeşiller tarafından alkışlandı. Alman banka ve sigorta şirketleri de varılan çözüme burun kıvırıyor. Halkın yüzde 70’i ise Merkel’in kriz yönetimini tatmin edici bulmuyor.
AVRUPA BENİM YUVAM
Aslına bakarsanız hala AB’nin en güçlü ekonomisi olan Almanya şu an Euro krizinden en çok faydalanan ülke. Alman ekonomisi Euro’ya geçtiğinden bu yana hiç bu kadar büyümemişti. Almanya ihracatının yüzde 40’ını AB ülkelrine yapıyor. Ve hala Almanya’dan en çok silah satın alan ülkelerin başında Yunanistan geliyor. Biraz daha ayrıntıya inildiğinde bugün AB’nin mezarını kazıyormuş gibi gösterilen Almanya Başbakanı Angela Merkel, iddiaların tersine tam bir Avrupalı diyebiliriz. Hayatının büyük bir kısmını Doğu Almanya’da AB projesine uzaktan bakarak geçiren Merkel’ın yaptığı konuşmalarından birinde sarfettiği “Avrupa benim bir daha asla taşınmak istemediğim yuvam” şeklindeki sözlerinde ben samimi olduğunu düşünüyorum. Peki ne oldu da şimdi Almanya Başbakanı Merkel Avrupa düşmanı ilan edildi? Kendisi mi değişti, Almanya mı, AB’mi? Sanırım hepsi birden. Ama dikkat edilmesi gereken çok önemli bir değişim var o da Avrupa halkı arasında büyüyen AB karşıtlığı. Merkel şimdilik Euro’yu kurtardı ama bakalım AB’yi ve kendini kurtarabilecek mi? Bu meydan muharebesinde Türkiye’nin ne işi var? Diyorsanız, haklısınız.
*ntvmsnbc