Aslı Aydıntaşbaş *
Katliam adım adım, göstere göstere geldi. Dün Suriye tankları halk isyanının merkezi Hama’ya girip ateş etmeye, insanları taramaya, evlerden çoluk çocuk toplamaya başladı. Ölü sayısı şu an 100 civarında, ama emin olun yükselecek, Beşar Esad Ramazan ayı boyunca orayı bir açıkhava zindanına dönüştürecektir.
Ve dünya muhtemelen son 5 aydır yaptığı gibi sadece seyredecek. Beni üzen, her yıl Srebrenitsa katliamı anma törenlerine koşa koşa katılan Ankara’nın, burnunun dibindeki Hama’da göstere göstere gelen katliamı durduramamış olması. Balkanlar, 10 yıl önceydi, Hama şu anda yaşanıyor. İnsanlık haliyle ilgiliysek, asıl Hama’yı engellemeliydik.
Ama gerçek şu ki, Ankara’nın yıllardır bağrına bastığı, anlamsız bir hoşgörüyle son aylarda “Hadi aslanım reform yap” diye kolladığı Beşar Esad, İngilizce bilse de, karısı Chanel giyse de, eli kanlı bir diktatör. Demokrasiye evrilmesi mümkün olmayan ‘mafiosa’ bir ailenin sözcüsü. 48 yıldır halkına zulüm ederek yönetimi elinde tutan tek parti rejiminin veliahtı.
O yüzden halk isyanını bastırmak için 30 yıl önce babasının yerle bir ettiği Hama’da katliam yapmayı seçmesi, şaşılacak bir durum değil.
Peki bunda Ankara’nın ne suçu var? Anlatayım. Aylardır bu sütunda Suriye halkının özgürlük mücadelesini desteklerken, Ankara’nın “Esad endeksli”, çekingen, statükocu ve sonuç itibariyle “etkisiz” tutumunu her fırsatta eleştirmekteyim. Bıkıp usanmadan Esad’ın reform yapmasının “eşyanın tabiatına aykırı” olduğunu, Türkiye’nin Suriye’de liderlik göstermesi gerektiğini, ahlaken ve siyaseten doğru olanın rejim değil halka destek vermek olduğunu yazıyorum.
Bu eleştirilerim karşısında yetkililerin hep iki kritik savunması vardı: “Sen anlamazsın, biz perde arkasında çok şey yapıyoruz” ve “Sadece biz değil henüz ABD de Esad’a git demedi.”
Yetersiz iki argüman
Bana göre iki argüman da Suriye’de 18 Mart’tan bu yana devam eden mücadeleye seyirci kalmak için yeterli sebep değildi. Suriye’de yaşananların onda birini yaptığında Mübarek’e “Çekil git” diyen Ankara, Esad’a karşı dilini yutmuş vaziyette. Ankara‘nın Suriyeli muhaliflerin toplantısına evsahipliği yapması ve “Halkını dinle” gibisinden “acıtıcı” olmayan yuvarlak demeçler vermesi dışında, Esad’ı zorlayan bir tutumu yok. Hep denge, hep denge.
Ve işte bu günlere böyle geldik.
Kuşkusuz Hama halkının katliama terk edilmesinde tek suçlu Ankara değil. Para, pul derdine düşen Avrupa ve dünyada liderlik gösterme kabiliyeti her geçen gün azalan Washington da Esad’ın tetiği çekmesine imkân verenler arasında. Onlara da kızgınım. Ama asıl derdim kimin nerede hata yaptığını bulmak değil; Siz bu satırları okurken ben sınırımızın bir kaç saat güneyinde Hama’da ağlayan çocuklarla, dayak yiyen analarla, kaybolan babalarla ilgiliyim.
Esad’a zamanında sert çıksaydık, bu kadar insan ölmezdi. Bari şimdi bir şeyler yapalım. Her şey olup bittikten sonra Gazze’ye, Srebrenitsa’ya ağlamanın, tören yapmanın anlamı yok.
Asıl şimdi ayağa kalkıp Hama’da katliamı durduracak cesaret var mı?
* Milliyet
Esad'a dur deseydik Hama'da katliam olmazdı
Hama'daki katliamın göstere göstere geldiğini belirten Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Esad'ın Ramazan ayı boyunca Hama'yı açık hava zindanına dönüştüreceğini yazdı. Pek,i Ankara'nın bu katliamda bir suçu var mı?
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-01 01:33:58
SON VİDEO HABER
Haber Ara