Yasin Aktay *
Türkiye gerçekten yüksek gerilimli, bol aksiyonlu bir film sahnesi gibi. Her an meydana gelen sürpriz bir gelişme ülkenin gündemine oturuyor, daha o olayın etkisini tam kavramamış, hazmetmemişken bir başka olayla başka bir sahnenin heyecanına kapılıyoruz.
Gel gör ki, filmin sonuna doğru birbiriyle bağlantısız gibi görünen bir çok olayın bağlantıları kuruluyor ve ilk başta anlamsız rastgele olaylar gibi görünen olaylar bütüncül bir hikayenin fragmanları olarak anlam kazanıyor.
Filmin en azından sezon sonuna doğru hızla yol alıyoruz.
Silvan saldırısıyla birlikte terörle mücadelede şimdiye kadar bize yansıtılan bütün görüntünün bir yanıltma ve hatta bir aldatmaca olduğu net bir biçimde görüldü. Genelkurmay tarafından olayın soruşturması sonucunda ilan edilen rapor olayın oluş şeklini aydınlatsa da olayların neden böyle olduğunu, teröristin peşine o dağlara neden eğitimsiz, desteksiz askerlerin gönderildiğini ve böyle bir saldırı ihtimalini yok sayan bir gaflete nasıl düçar olunduğunu hiçbir şeklide açıklamıyordu. Aslında raporun bu şekilde ilan edilmesi bile işin içinde bir sürü şike olduğunu doğrudan hissettiriyordu. Bu rapor doğru tutulmuştu elbet, ama bu rapor bir şeyi daha açıkça düşündürüyor ve söyletiyordu: Terörle mücadele TSK'dan kesinlikle alınmalıdır.
Birincisi bu mücadelenin şikelerden kurtulmasının başka bir yolu yok.
İkincisi, TSK'nın bu kadar yıpranmasına Türkiye'nin artık tahammülü yok. TSK artık bütün gelişmiş demokratik ülkelerde olduğu gibi sadece dış savunma ile ilgilenmesi gereken bir kurum olmalı. Yoksa adı terörist de olsa bu ülkenin insanlarının birçoğunda desteği bulunan bir yapılanmaya karşı yürütülen bir mücadele milletin tamamına mal olması gereken ordunun toplumsal desteğini aşındırmaktan başka bir etki yapmaz.
Üçüncüsü, düzensiz ve hiçbir kural tanımayan bir mücadele yöntemiyle hareket eden bir örgüte karşı düzenli bir ordunun başarı şansı genellikle yoktur.
Muhtemelen bu mülahazalardan hareketle hükümet ilk defa askerin bu iş içindeki konumunu sorguladı ve geçtiğimiz hafta içinde bu "terörle mücadele işinin" polise veya özel harekât birliklerine devredilmesi hususunu işlemeye başladı. Aslında bu ifadeler yeni bir dönemin başladığının işaretiydi. Bu yeni dönemde Kürt sorunu konusunda alabildiğine demokratik bir açılım siyaseti izlenecek olsa da, terörle mücadelede her türlü yolsuzluk ve şike ihtimalini de bertaraf eden etkili adımların atılacağı anlaşılıyordu.
TSK komuta kademesinin bu gelişmeden çok rahatsız olduğu sır değildi. Filmin sona doğru aydınlanan karanlık noktalar birilerini giderek 30 yıllık bir sürecin sorumlusu olarak öne çıkarıyordu.
Yanısıra Ergenekon, Balyoz, internet andıcı ve sair davalardan dolayı tutuklu bulunan generallerin durumunun YAŞ'ta ciddi bir gerilim oluşturacağı da sır değildi. İnternet andıcıyla ilgili dava iddianamesinin kabul edilmesiyle birlikte bu sene YAŞ'ta terfi etmesi beklenen birçok generalin de tutuklanmaları ihtimalinin doğması, YAŞ'ta önceden yapılmış hiçbir hesabın tutmayacağını gösterdi. Gerilim had safhada olacaktı. Ancak geçmiş gerilimlere nazaran bir farkla ki, bu sefer asker kanadının gerilimi körükleyecek geçerli kozu veya argümanı kalmamış durumda.
YAŞ'a iki gün kala kuvvet komutanlarının istifası (aslında emekliliklerini istemeleri) aslında bir son psikolojik harekât niyeti taşıyor. Çünkü zaten bu YAŞ döneminde yaş haddinden emekliye ayrılacaklardı. Kendi emekliliklerini ülkeye bir kriz olarak hissettirerek ele geçirmeyi umdukları mevzi her ne ise, o mevziye ulaşmaları mümkün değil, çünkü bu tür hareketlerin kendilerine hiçbir şey kazandırmayacağı bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Belki emekliliklerinde orduevlerine biraz daha rahat girebilmeyi gözetmiş olabilirler, ama bu bile bu saatten sonra fazla bir kıymet ifade etmeyebilir.
Bu toplu istifanın ilk yansıması bir "kaçış" olarak algılandı ki, bu TSK'nın komuta kademesi için hiç de olumlu bir görüntü değil. Bunu bir kriz olarak yansıtmak istemelerine karşılık, ortaya çıkan durum aslında Türkiye'de asker sivil ilişkilerinin daha sağlıklı bir temele oturtulabilmesi için yapılabilecek reformlar için büyük bir fırsat alanı oluşturmuştur. Bu fırsat alanı iyi değerlendirildiğinde hem daha güçlü ve demokratik bir Türkiye hem de daha güçlü bir TSK yapılanmasına ulaşılabilir.
İşin doğrusu bu bir krizse bile Türkiye'nin değil olsa olsa bazı rütbelilerin Türkiye için bir fırsat oluşturan krizidir.
Daha doğru bir ifadeyle, filmin sonuna yaklaşıyoruz ve başından beri önümüze konulan bütün muammalar birer birer çözülüyor.
* Yeni Şafak