Sayın Başbakan, gerçekten şu mübarek günler hatırına, Peygamber Efendimiz'in hatırına... Bu aç insanlar için bir şeyler yapmalı... Lütfen bir el atın, çünkü onlar orada açlıktan ölürken biz burada insanlığımızdan utanarak yaşamak istemiyoruz. Lütfen efendim!
Bugün gazetesi yazarı Nuh Gönültaş, Afrika'daki açlıkla ilgili yüreğimizi titretecek bir yazı kaleme aldı.
İşte o yazı:
Ramazan'a doğru gidiyoruz ya...
Müslüman ailelerde müthiş bir hareketlilik var.
Buzdolapları yiyeceklerle dolduruluyor.
İftar davetleri verilecek!
Hali vakti yerinde olan aileler, yine hali vakti yerinde olan aileleri iftara davet edecekler.
Müthiş yemekler yapacaklar.
Sofralarda sadece kuş sütü eksik olacak!
Misafirler diyecekler ki, "Süper, mükellef bir sofra, teşekkür ederiz." Ev sahipleri de diyecek ki, "Eee, akşama kadar oruç tuttuk, hak ettik böyle bir sofrayı..."
Tıka basa yiyecekler.
Çok yedikleri için yemekten sonra akşam namazını kılarken, rükua secdeye giderken, Allah'ın huzurunda eğilip bükülürken sık sık geğirecekler!
Namazdan sonra kahveler, çaylar gelecek. Ev sahibi soracak "Maden suyu, soda isteyen var mı?"
Şimdi...
Birçok evde iftar zamanları her şey böyle cereyan ediyor.
Ramazan'ın ruhuna aykırı ne varsa yapılıyor!
Çoğu Müslüman Ramazan'da kilo alarak erişiyor bayrama.
Neyse...
"Komşusu açken tok yatan bizden değildir!"
Burada komşu sözünü sadece etraftaki evler ya da karşı dairede oturanlar olarak almamak lazım. Daha geniş, daha global çerçevede görmek lazım.
Sadece Müslümanlar'ı da kastetmiyor. "Komşu" diyor. Komşu herkes olabilir!
Dünyada insanların kurduğu düzen gerçekten çok zalim.
Amerika'da Avrupa'da insanlar obeziteden şikayet ediyorlar. Diğer tarafta Afrika'da insanlar açlıktan ölüyorlar.
Bu nasıl düzen? Dünyanın bir tarafında binlerce çocuk açlıktan ölürken diğerlerinin kılı kıpırdamıyor.
Amerika'da bir günde çöpe atılan ekmek miktarı ile Afrika Boynuzu'ndaki aç toplumlar aylarca beslenebilir.
Ya da Arap kardeşlerimizin petrolden elde ettikleri gelirden bu insanlar için ayıracağı on binde, yüz binde bir oranlar bile o insanlara hayat olur!
Ama hayır! Yapmıyorlar, adım atmıyorlar.
Kendilerinden başkalarını düşünmüyorlar.
Bu bile bizim koşar adım kıyamete doğru gittiğimizi gösteriyor.
"Biri yer, biri açlıktan ölür, kıyamet ondan kopar."
Düşünün, açlıktan bir deri bir kemik kalmış, gözleri büyümüş, avurtları çökmüş insanları, hele hele o çocukları televizyonlarda, gazetelerde bile görmeye tahammül edemiyoruz.
Oysa o insanların korkunç hikayeleri var. O hikayeleri okumak bile bizim ruhumuzda müthiş bir çatırtı meydana getiriyor!
Ama bir şey yapmıyor ya da yapamıyoruz.
Neden?
Çünkü bu tip işler organizasyon işidir.
Bu konuyu ciddiye alıp organize olmak gerek.
Türkiye'de Afrika'ya yardım götüren kuruluşlar var. Hiç değilse o kuruluşlara yardımda bulunarak minik de olsa bir katkıda bulunulabilinir.
Ama asıl yapılması gereken uluslararası kuruluşların bu toplumlara sürekli yardım sağlayabilecek bir mekanizmayı devreye sokması. Zekât müessesesi gibi bir şey olması lazım.
Zenginden alıp fakire verecek bir yapı gerek.
Kimse bir şey yapmıyorsa, mutlaka Türkiye bir şeyler yapmalı.
Hükümet Afrika'da açlık çeken insanlar için özel bir fon oluşturmalı ve vatandaşın katkısına açmalı.
Sivil toplumdan bu tür yardım faaliyetleri yürüten kuruluşlara her türlü destek ve kolaylık sağlanmalı.
Hükümet Türk Kızılayı'nı dünyada nerede bir sorun varsa oraya müdahale edebilecek global bir yapıya kavuşturmalı.
Unutmayalım ki, sahip olduklarımızın en az yarısı başkalarının hakkıdır.
Unutmayalım ki, insan verdiğinden kurtulur vermediğinin esiri olur.
Sayın Başbakan, gerçekten şu mübarek günler hatırına, Peygamber Efendimiz'in hatırına... Bu aç insanlar için bir şeyler yapmalı...
Lütfen bir el atın çünkü onlar orada açlıktan ölürken biz burada insanlığımızdan utanarak yaşamak istemiyoruz.
Lütfen efendim!