Ali Bulaç *
Çokça telaffuz ettiğimiz "sivil anayasa ne demektir?"
Anayasa adı altında hazırlanan hangi metne "sivil anayasa" diyebiliriz? Çoğumuz "askerlerin denetiminde hazırlanmamış metne, sivil anayasa" denebileceğini düşünüyoruz.
Acaba öyle mi?
"Anayasa konulu" Abant toplantısında ortaya çıkan hakim görüşe göre bir metni sivil yapan üç faktör söz konusudur:
İlki yurttaşlar tarafından hazırlanmış olması;
ikincisi medenîlerin taleplerini yansıtması;
üçüncüsü de, maddeleri itibarıyla rejimi sivilleştirmesi.
Bu üç ayrı görüşün farklı anahtar terimleri vardır: Yurttaş, medeni ve rejimi sivilleştiren ilkeler.
Yurttaş, eğer yurda/toprağa bağlı siyasi bir özne ise ona teritoryel hak ve yetkileri veren ve yurt üzerinde egemenlik kuran devleti sınırlandırmanın mantığı nedir? Modern ulus devletin ana refleksi "eşitlik" olduğundan, insanlar ve sosyal gruplar arasındaki farklılığı gidermeyi hedefleyen politikalarına hangi felsefeyle mani olabileceğiz de insanı, "cumhuriyetin yaratmak istediği ideal insan" projesinden özgürleştirebileceğiz? Paradoks şu ki, "eşitlik" ile "farklılık" çelişmekte, ancak ikisinin de anayasada yer alması istenmektedir.
Sivil bir anayasayı "medeniler" yapacaksa, iki soruya cevap bulmalıyız:
İlki, bedevilerin medeniler karşısındaki hak ve fırsatları nasıl korunacak? İbn Haldun'un muhalled iki kavramının günümüzdeki aktüel karşılığı "beyaz Türkler/esmer Türkler"dir. Esmerlerin beyazlar karşısındaki haklarını araştırırken, beyazların saydam duvarları nasıl aşılabilecek? Esmerler anayasa yapım sürecine bile dahil edilmiyorlar.
İkinci nokta, "medeniler"in "din"le ilişkileri ne olacak?
"Rejimi sivilleştiren ilkeler"e gelince!..
Bir metin tek başına "rejimi" sivilleştiremez. Anayasalarda başlıca sorunlar, metni hazırlama süreci, anayasanın ruhu, referans çerçevesi ve maddeler şeklinde sıralanır. Bu da bize gösteriyor ki, bir metni askerlerin hazırlamamış olması bir anayasayı "sivil" kılmaya yetmez.
Mesela 2007'de AK Parti, 5-6 bilim adamına bir metin hazırlattı, bu metin askerlerin doğrudan veya gözetimleri altında hazırlanan bir metin değildi, ama "bilim adamlarının metni" idi. Şimdi neredeyse her meslek kuruluşu, örgüt veya siyasi çevrenin elinde bir metin bulunuyor.
Anahtar cümlenin "modern anayasa" olduğu iddia edilebilir. Ama tek başına "modern anayasa" kaygısından yola çıkıldığı zaman, Batı'da anayasaları ortaya çıkaran bütün tarihsel faktörler, bu ülkenin tarihinde de varmış gibi farz edilmiş ve metin, bu anlayış ile kaleme alınmış olur.
Öyle sorunlar var ki bunlar görmezlikten geliniyor. Mesela modern anayasanın temelde "birey"i ele almasını bireyi, Hıristiyan bakış açısıyla, "suçlu" gören telakkisinden bağımsız düşünemeyiz.
İlk dönem Hıristiyanlara göre, insan doğuştan günahkârdır ve hareket hattını "iyilik" değil, "kötülük" tayin eder. Bu yüzden otorite onun hareket alanını kısıtlar, kısıtlamalıdır. Modern bireysel özgürlük ideali bu köklü telakkiye aşırılaştırılmış bir tepki olarak türemiştir.
Müslümanlar, ne Hıristiyan inancında olduğu gibi doğuştan günahkârdır ne de bireydir.
Anayasalar, 19. yüzyılda, uzun yıllar süren sınıf savaşlarının sonucu, "uzlaşma metni" olarak ortaya çıkmışlardır. Bu metinlerin arkasında, "kilise-devlet" ve sınıfların yüzyıllara yayılan mücadelesi yatmaktadır.
Liberalizmin, komünizm ve faşizme karşı kazandığı zaferlerin, bunda etkisi vardır. Dolayısıyla liberal bir paradigmadan hareketle hazırlandığı için, anayasanın temel unsuru olan "liberal felsefeye" itiraz ettiğinizde, hemen ya faşizm ya da komünizmle suçlanırsınız.
1990'lardan sonra her iki tehlike artık "aktüel/yakın hazır" olmadığından, bu iki öcünün yerini İslamiyet-İslamcılık almıştır. Bizim tarihimizde, faşizm ve komünizm olmadı.
Faşizm, komünizm ve liberalizm, Avrupa'dan, fikir ve siyaset biçimleri olarak iktibas edip üstümüze geçirdiğimiz deli gömlekleridir.
Sivil bir anayasa olacaksa, metnin "din"le, Müslümanlığın kelamıyla, fıkhıyla, kamusal ve toplumsal hayatla olan ilişkisi ele alınmadan hazırlanamaz.
* Zaman