İnce: Bu ilahiyatçı mutlaka keşfedilmelidir!
Özdemir İnce Hürriyet'in malum yazarı. 'Kur'an ve Özdemir ince yanyana gelir mi?' sorusuna pek olumlu cevap bulmak güç. İnce, bugünkü yazısında CHP ve bazı çevrelere Kur'an'la ilgili bir çağrıda bulundu.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-07-27 13:38:00
HABER MERKEZİ / TIMETURK
Hürriyet yazarı, Mısır rejimince yayınlanıp Yaşar Nuri tarafından Türkçeleştirilen Mustafa Sıbai'nin kitabından hareketle 'İslam Sosyalizmi' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
"Kur'an'daki Sol'u bulun" diyen Özdemir İnce bugünkü yazısında, sol eğilimli yazılarıyla son zamanlarda tartışmaya neden olan Recep İhsan Eliaçık'ın CHP ve ilgili çevrelerce keşfedilmesini istedi.
"Bu İlahiyatçı mutlaka keşfedilmelidir" diyen İnce, CHP'yi de Kur'anla ilgilenmeye davet etti.
İŞTE ÖZDEMİR İNCE'NİN BUGÜNKÜ YAZISI
‘İslam sosyalizmi’
"İslam sosyalizmi olur mu? Sosyalizmin İslamisi olur mu? Oluyormuş ki kitabı yazılmış, dilimize tercüme edilmiş: “İslam Sosyalizmi”. Yazan: Prof. Dr. Mustafa Sibaî. Çeviren: Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk. Yayınevi: Yeni Boyut.
Bir süre önce (29.06.11) “Kuran’daki Solcu Ayetler” adlı bir yazı yazmıştım. Kimileri, İslam’ı sosyalizme referans yaptığımı sandılar. O yazım, İslam’daki solcu ayetleri görmeyen, görmek istemeyen ve gizleyen sözde Müslümanları muhatap almaktaydı. Laik sosyalistlere rehberlik etmek gibi bir amacı yoktu.
Bir insan, yer ile göğün, din ile devletin birbirinden ayrıldığı bir laik düzende ve bu laik düzeni kabul ederek, İslam’da sosyalizmi bulursa, kim ne diyebilir ona?
DEMEMELİ, DİYEMEZ
İnsanın insanı sömürmesine göz yummak, eşitsizliği ve adaletsizliği savunmak bir zulüm ise biri bu zulme karşı çıkmak için saf (bozulmamış) dini referans alabilir. Bir başkası karşı çıkışını insan haklarına, dünyevi vicdana dayandırabilir. İkisinin arasında büyük bir fark yoktur. Çünkü bu iki insan da bu yeryüzü zulmüne son vermeyi amaçlamaktadır. Biri ötekine “Zulmü ortadan kaldırmak için İslam’ı referans al” dememeli, diyemez. Öteki de ona “Zulmü ortadan kaldırmak için İslam’ı referans almaktan vazgeç” dememeli, diyemez.
“Zulme son vermek!” ideali ilkin kafada, ruhta ve vicdanda karşılığını bulmalıdır. Sömürü, ayete göre günah ise gerçek Müslüman’ın muhatabı ayeti statükoya göre saptıran sözde Müslüman’dır. Laik sosyalistin muhatabı ise kapitalist altyapının bekçileridir.
Böyle bir durumda, biri, yeryüzünde eşitliği, kardeşliği, özgürlüğü ve demokrasiyi kurma uğraşı verirken beş vakit namazını kılar. Öteki de aynı şeyi yaparken akşamları rakısını içebilir. Kime ne?!
MESAFE KAPAN(A)MAZ
Gazeteler yazdı: CHP Genel Başkanı, CHP yöneticilerine ve milletvekillerine ramazan ayında imamlara ve hocalara nezaket ziyaretinde bulunmalarını buyurmuş. Kılıçdaroğlu, bu ziyaretlerin, partisine karşı olan olumsuz duygu ve düşünceleri değiştireceğini sanıyor. Yanlış!
Çünkü imamlar ve hocalar, Sünni İslam statükosunun bekçileridir, Kuran’daki sol düşünce ve vicdanı reddeden kişilerdir. Bu dini bürokrasi gerçek Kuran’ın neferi olmadan, yani Sünni bürokrasiye karşı çıkacak düzeye (zihinsel ve ruhsal) gelmeden Cami ile CHP arasındaki mesafe kapan(a)maz.
Camilerde imamlar, kurslarda hocalar, sıradan Müslümanlara, Mâûn Suresi’nin gerçek anlamını anlatmadan, Kuran’daki solcu ayetlerin gerçek anlamını yedire yedire açıklamadan CHP ile cahil dindar arasındaki mesafe kapan(a)maz. Ben yıllardır, boşu boşuna, “İmam hatiplerde aslına yönelik reform yapılmalıdır”
demiyorum.
KURAN’DAKİ SOLU BULUN
CHP yönetiminde kaç kişi bu ülkedeki ve dünyadaki “sol ilahiyat” çalışmalarını biliyor? “İslam’ın sol aşısı tutar mı? Ben bunun dışarıdan bir aşı olamayacağı, içerideki uyuyan unsurların bir uyarıcıyla harekete geçirileceği, onun için tutacağı görüşündeyim. Eğer İslam’ın içerisinde böyle bir şey olmasaydı senin dışarıdan yapacağın aşı da tutmazdı.” (R. İhsan Eliaçık, “Kur’an’a Giriş” İnşa Yayınları, s. 238) diyen ilahiyatçı mutlaka keşfedilmelidir. Hem CHP, hem de Cami tarafından! Vicdanlı Müslümanların Kapital’deki sola inanmalarına gerek yok, onlar Kuran’dakini bulsunlar, o yeter!"
* * *
İslam sosyalizmi tartışmaları bir asra yakındır tartışılan ancak Müslümanlar arasında taban bulamayan bir konu. Nida Dergisi yazarlarından Mehmet Said "İslam Sosyalizmi Ve Ali Şeriati" başlıklı yazısında tartışma konusunu ele almıştı.
İşte Mehmet Said'in o yazısı:
"İslam sosyalizmi, aslında eski bir tartışmadır. Bu tartışma 1940’lı yıllardan başlayarak başta Mısır olmak üzere Suriye, İran ve diğer İslam ülkelerinde Müslüman aydınları ciddî olarak meşgul etmiştir. Türkiye’de ise, özellikle Mustafa Sıbai, Seyyid Kutub ve Ali Şeraiti gibi düşünürlerin tercümeleriyle ülke Müslümanlarının gündemine girmişse de hiçbir zaman o ülkelerdeki ciddiyetine erişememiştir. En fazla yer yer partilerin sağcılığı solculuğu veya bizzat sağcılık ve solculuğun Türkiye’deki anlaşılmaz kaypaklığı söz konusu olduğunda ya da Orta Doğu’daki emperyalist işgallerde sosyalistlerle İslamcıların kendilerini aynı safta bulmalarından kaynaklanan şaşkınlıklarla hatırlanır. Ama ilk zamanlardan bu yana Türkiye’de bu konunun ne ciddî olarak aydınlar arasında tartışma yarattığı ne de bir taraftar kitlesi bulduğu söylenebilir. En son da eski iki siyasetçinin başını çektiği cılız ve akîm bir “Müslüman sol” hareketiyle yüzeysel olarak da olsa hatırlanmış ve böylece tekrar bir takım köşe yazarlarının gündemine düşmüşse de yine hak ettiği ilgiyi bulamamıştır.1
....
Bitimsiz Tartışma: İslam Sosyalizmi
İslam sosyalizmi tartışmalarının başlangıcı Ali Bulaç’ın belirttiğine göre Faik Bercâvî’nin “İslam Sosyalizmi” adlı kitabının yayımlandığı 1945 yılına kadar götürülebilir. Ancak bu, o tarihlerde bile yeni bir konu değildir. Çünkü 20. yy.ın başlarında İzmirli İsmail Hakkı’nın bir makalesi yayımlanmıştı.2 Hatta daha erken tarihlerde Mısırlı meşhur şair Ahmed Şevkî (1868–1932) bir şiirinde Hz. Peygamber’i “sosyalistlerin imamı” olarak nitelendiriyordu.3 Cemil Meriç daha da gerilere gitmek gerektiğini düşünür. Ona göre sosyalizmin İslamileştirilmesi veya Araplaştırılması işinde başrolü Afganî (1838–1897) oynamıştır.4 Meriç’e hak vermemek mümkün değildir. Gerçekten de İslam düşüncesinin olumlu veya olumsuz hemen her damarının temelinde Afganî vardır. İslam toplumlarındaki milliyetçiliğin de, İttihad-ı İslam fikrinin de, İslam sosyalizminin de temelinde bir parça onun tezlerini bulmak her zaman mümkündür. Ama İslam sosyalizmi için bu kaynaklık, belki bir ilham veya fikir vermek nispetindedir. Yoksa kavramı ona mal etmek elbette ki doğru olmayacaktır. Diğer İslam ülkelerinde tartışmanın alevlendiği yıllarla eşzamanlı olarak Türkiye’de de, Nurettin Topçu, “Anadolu sosyalizmi” kavramsallaştırmasıyla aynı konuyu gündeme getirir. Hatta Topçu, Hareket dergisinde yazdığı bir yazıda “sosyalizm devrimizin şeriatıdır” diyecek kadar ileriye gitmiş fakat sonra ne kendisi bu konuda ısrar etmiş ne de beklediği ilgiyi görebilmiştir. Hemen hemen aynı yıllarda biri telif diğeri tercüme iki kitap yayımlanır. Birincisi, Hüseyin Hatemi tarafından yazılmış “İslam Açısından Sosyalizm” adında bir telif kitaptır. İkincisi ise ihtida etmiş Fransalı büyük Marksist düşünür Roger Garaudy’nin sonradan Türkçeye tercüme edilmiş “Sosyalizm ve İslamiyet” kitabıdır. Fakat bütün bunlar bu tartışmanın Türkiye dışında geliştiği ve tartışıldığı gerçeğini değiştirecek nitelikte değildir.
İslam sosyalizmle uyuşur mu? Amacımın böyle eski bir soruyu veya daha doğrusu tartışmayı yeniden tartışmak olmadığını yukarıda da belirttim. Fakat bu soruya verilen cevapları bilmemizin, İslamî düşünce geleneğinin aştığı merhaleleri ve ulaştığı yeri bilmemiz açısından hayatî bir önem taşıdığını da belirtmem gerekiyor. Kuşku yok ki geleneği olmayan veya var olan geleneği bilinmeyen bir düşüncenin geleceği de olamaz. Şimdi bir devrin bu müşkül sorusunun yarattığı zihin bunalımını ve bitimsiz tartışmayı irdeleyelim.
....
Resmî Versiyon
Sosyalizmin bu versiyonu, 1961’de Mısır’la Suriye’nin birliklerinin (Birleşik Arap Cumhuriyeti) bozulduğu ve Nasır’ın siyasî ağırlığını Arap birliği fikrinden Mısır’ı endüstrileşmiş bir devlete dönüştürme aracı olarak sosyalizme kaydırmasıyla başlar.6 Fakat daha önce bu yolda ilk adımlar, toprak mülkiyetini 200 feddanla sınırlayan ve bu miktarı aşan arazinin çiftçilere dağıtılmasını öngören 1954 tarihli Toprak Reformu Yasası’yla atılmıştı. Bu yasanın çıkarılması, Eylül devriminin sosyalist yöneliminin ilk emaresi mesabesinde idi, ki bu yönelim, 60’lı yılların, bütün üretim araçlarının mülkiyetini devlete devreden kararları ile aleniyet kazanacaktı.7
...
İnayet’in belirttiğine göre Mısır’da İslam sosyalizminin öncüleri Suriye’li Mustafa Sıbai’nin El-İştirakıyyetü’l-İslam (İslam Sosyalizmi) adlı öncü çalışmasına minnetlerini ifade ediyorlardı ve her araştırmacıya sosyalizmin İslam’la imtizacını gösteren en makul kaynak olarak onu tavsiye ediyorlardı. Kitabın resmî yayınevi tarafından da basılmış olduğu gerçeğini bildiren İnayet, haklı olarak bunu oldukça garip bulur. Evet, oldukça garip bir durumdur bu. Zira, Suriye İhvan-ı Müslimîn cemaatinin lideri Sıbai’nin yoldaşları Mısır’da yargılanır idam edilirken aynı ülkede kendisi devlet ideolojisinin güvenilir bir İslamî doğrulayıcısı olarak sunuluyordu.10 Elbette bu kitap Nasır’ın teorilerinden önce (1959) ve çok daha saf niyetlerle yazılmıştı. Ama durum, sosyo-politik şartların aynı cemaatin üyeleri arasında bile ne derece farklılıklar yarattığını göstermesi açısından ibretamizdir.
Elbette Sıbai bu heteredoks atılımı sebebiyle yakasını eleştirilerden kurtaramayacaktır. Nitekim hem dava arkadaşlarından hem farklı ekol mensuplarından kendisine çok ciddî eleştiriler yöneltilir. İlk eleştirilerden biri Baas rejimi tarafından 1968 yılında idam edilen Iraklı Abdülaziz el-Bedri’den gelir. Bedri, tartışmaların yükseldiğini ve bu tezin Irak rejimince de desteklendiğini görünce bir reddiye olarak, Türkçe’ye de çevrilmiş bulunan İslam ve Sosyalizm kitabını yazar. Daha sonra Şeyh M. Mahmud Hamid onun yolundan yürüyerek Sıbai’ye cevap verir. Şeyh Hamid, Suriye İhvan’ının en güçlü isimlerinden ve aynı zamanda Sıbai’nin yakın arkadaşlarındandır. Sıbai’nin El-İştirakıyyetü’l-İslam kitabına Nazarât fi kitâbi İştirakıyyetü’l-İslam adında bir kitapla cevap verir.
Sıbai’nin bu denli tartışma yaratan tezleri nelerdi? Öncelikle bunları ele alalım. Aslında Sıbai sosyalizm ile İslam arasında çok fazla teferruatlara girmeden üstünkörü bir benzerlik bulmaya çalışıyordu. Ona göre İslam sosyalizmi dört unsurdan oluşur: Bütün vatandaşlara doğal haklar, bu hakları teminat altına alan ve düzenleyen yasalar, karşılıklı sorumluluk yasaları ve son olarak da ilk üç hususun uygulanmasını garanti altına alacak müeyyideler.11
Elbette ki İslam ile sosyalizmin bu te’lifi gayretinde en önemli meselelerden biri belki de birincisi mülkiyet meselesidir. Sıbai, İslam’da millîleştirmeyi (te’mîm) İslam sosyalizminin hayatî bir yönü haline getiren birçok hüküm ve kurum bulunduğu düşüncesindedir. Delil olarak da Ebu Davud ve Ahmed ibn-i Hanbel’in rivayet ettiği şu hadisi gösterir: “Üç şey halkın müşterek mülkiyetindedir: Su, otlar ve ateş.” Bir başka rivayette tuz da bulunmaktadır. Sıbai, bu maddelerin Peygamber dönemindeki çöl hayatında temel ihtiyaçlar olduğunu ve bunların çoğaltılmasının mümkün olduğunu söyler. Dolayısıyla günümüz için su, su arzıyla ilgili bütün yapı ve vasıtaları; ateş, elektrik ve benzeri enerji kaynaklarını; ot ve tuz gibi şeyler de modern hayatın bütün vazgeçilmez ihtiyaçlarını içine alacak şekilde genişletilebilir.12 Sıbai, ayrıca vakıf ve hima gibi kurumların da mülkiyetin millîleştirilmesinden başka bir şey olmadığını savunur.
Sıbai’yi eleştirenlerden bir diğeri de Kahire Üniversitesi hocalarından “edebî tefsir” ekolünün kurucusu Emin el-Hûlî (1895–1966)’dir. Hûlî, daha 1944–52 yılları arasında yani Sıbai’nin eserinden ve sosyalizmin resmî ideoloji haline gelmesinden önce Kur’an’daki servetle ilgili bütün ayetleri bir araya getirmiş ve onları -kendi ifadesiyle- “Kur’an’ın realizm ve idealizm boyutları arasındaki diyalektik gerilime göre” tefsir etmiştir. Sonuçta şu teze ulaşmıştır: Kur’an sadece söyledikleriyle değil aynı zamanda işaret ve imada bulunduklarıyla da geçerlidir. Buradan da şu kanıya varır: Kuran “öyle bir zemin hazırlar ki, servet tamamen kamu malı olsa, herkes ona ortak olsa ve bireysellik tamamen ortadan kalksa, Kur’an bunda ne bir sakınca görür ne de buna engel olur.” Bu ifadelerine dayanarak Nasr Hâmid Ebu Zeyd onun ilk İslam solcusu, gerçek bir sosyalist olduğunu söyler.13
Yöntem ve yaklaşım farklılıklarına rağmen tezleri Sıbai ile aynı doğrultuda olan Hûlî, Sıbai’nin kitabı yayımlanınca ona ciddî eleştiriler getirmekten de geri durmaz. Hûlî, Kur’anî yöntemin en önemli ilkesinin tikelleri ve ayrıntıları değil tümelleri ve ilkeleri ihtiva etmesi olduğunu söyler. Bu yöntemin dinin temelleri olan ibadetler konusunda bile bu ilkeye bağlı kaldığını, öyle ki en bilinen ve en çok uygulanan namaz konusunda dahi Kuran’ın hiçbir ayrıntı vermediğini belirtir. Oruç, hac ve zekât konularında da durum böyledir. Sonra Hûlî, bir nevi, fikirlerinin istemediği yönlere çekilerek kendisinin itham edilmesine engel olmak veya bu konuda oluşabilecek bir yanlışlığı tashih etmek istercesine şu ifadeleri kullanır:
“Planı bu olan Kur’an’ın, insanların servetine ilişkin konularda tikel ve ayrıntı kabilinden hususlara temas etmemesi ve buna rağmen bizim bunu İslam olarak kabul etmemiz karşısında, Kur’an’ıyla ve Kur’an’ın açıklaması olarak gönderilenleriyle birlikte, onun şu ekole, falan cemaate veya filan fırkaya bağlı olduğunu söyleyebilir misiniz? Hayır! Ne bunlarla, ne de benzer şeylerle Kur’an’ın bir ilgisi olabilir. Bugünün İslam sosyalizminden, dünün İslam kapitalizminden veya yarının İslam komünizminden bahsetmekle, İslam’ın herhangi bir zamanda akaidde şu mezhepten, ibadet veya muamelatta bu mezhepten ibaret olduğunu söylemek arasında bir fark yoktur. İslam, Kur’an’ıyla, bütün bu mezhep/ideolojilerden daha yüce maksatlara, daha uzak hedeflere, daha derin bakış açılarına ve daha manevi bir kalıcılığa sahiptir. Kur’an’ı ele alma konusundaki bu yöntemden ve Kur’an’ın yönteminde dikkat çeken bu yönelimden dolayı, Kur’an hakkında, aslâ toplumsal bir akıma aidiyetinden söz etmedim…”14
Yazının tamamı için tıklayınız
SON VİDEO HABER
Haber Ara