İsrail ile Filistin arasında Türkiye'nin rolü
Erdoğan, BM bünyesinde Filistinlilere Türkiye'nin tam destek sözünü verdi, İsrail ile diplomatik ilişkilerin normale dönmesi için gerekli üç şartı bir kez daha belirtti: Resmî özür, kurbanlar için tazminat, Gazze ablukasının sona erdirilmesi...
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-07-27 10:52:15
Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas, İçişleri, Dışişleri ve Maliye Bakanları, dünyanın dört bir yanından gelen 90 diplomatik temsilci ve üst düzey görevli, yaptıkları planlara göre eylül ayında New York'ta gerçekleşecek Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde Filistin devletinin tanınması ve BM'nin 194. üyesi olarak kabulü sonucuna götürmesi beklenen stratejiyi belirlemek üzere 23 Temmuz Cumartesi ve 24 Temmuz Pazar günleri İstanbul Conrad Oteli'nde bir araya geldi.
Aslına bakılırsa toplantıdan ne bir yenilik ne de bir nihai sonuç çıktı: Sadece 4 Ağustosta Doha'da, Mısır ve Suudi Arabistan'ın katılımlarıyla başka bir toplantı daha yapılması kararına varıldı ancak izlenecek hamleler iyi saptanmış gibi görünüyor: ABD'nin veto koyması durumunda (üye olarak kabul edilme, Güvenlik Konseyi önerisi üzerine BM Genel Kurulunun üçte ikisinin lehte oyuyla ilan ediliyor ve daimî 5 üyeden birinin aleyhte oyuyla engellenebilir), 1950'de Kore'de uluslararası müdahale yapılması sonucuna götüren “Barış İçin Birleşme" kararını geçerli kılma yolu denenebilir.
Barış ve uluslararası güvenliğin tehdit altında olması durumlarında, büyük güçlerin vetosu nedeniyle Güvenlik Konseyi bloke olduğunda, anılan bu karara başvurulmaya devam edildi, Filistinli diplomatlar, kendi vakalarını da bu kategoriye dâhil ettirmeye çalışacaklar: Şayet bunu başaracak olurlarsa onay için gerekli 129 oya fazla sorunla karşılaşmadan ulaşabilecekler.
Toplantının açılışında konuşan Mahmut Abbas, “tek taraflı bir eylemin” söz konusu olmadığını ve Batı Şeria'da kolonileşmeyi durdurmayı ve 1967 sınırları temelinde müzakere yapmayı (nitekim bu, Obama tarafından da önerilmişti) reddeden İsrail'in inadı nedeniyle BM'ye başvurunun gerekli hâle geldiğini açıkladı.
Doğal olarak Netanyahu bu görüşlerin tam tersi fikirlere sahip ve sadece müzakere sürecinin bitiminde kabul edilebilir olarak değerlendirdiği Filistin'in bağımsızlığını, diplomatik yoldan engellemeye çalışacaktır.
Erdoğan ile Peres arasında Davos'ta yaşanan sözlü atışmaya kadar (30 Ocak 2009) ama özellikle de Mavi Marmara kıyımına (31 Mayıs 2010) kadar İsrail'in Orta Doğu'daki yegâne müttefiki durumundaki Türkiye, anılan toplantıya sadece ev sahipliği yapmadı: Toplantıya bizzat katılan Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Tel Aviv hükûmetine karşı katı çizgilerini teyit etmek için İstanbul'daki toplantıdan istifade ettiler.
Davutoğlu, “Filistin Devleti'nin başkenti Doğu Kudüs'te toplanmaları mümkün olana kadar” diplomatik toplantılara merkez olarak İstanbul'u önerdi; Erdoğan, “Mavi Marmara'da hayatını kaybeden dokuz şehidi” andı, BM bünyesinde Filistinlilere Türkiye'nin tam destek sözünü verdi, İsrail ile diplomatik ilişkilerin tam olarak normale dönmesi için (Büyükelçi geri çağrıldı; Büyükelçilik bir yıldan beri bir maslahatgüzar tarafından idare ediliyor) gerekli üç şartı bir kez daha belirtti: Resmî özür, kurbanlar için tazminat, Gazze ablukasının sona erdirilmesi.
AKP lideri Erdoğan, 24 Temmuz günü İstanbul'daki toplantının konukları arasında bulunan Ürdün Başbakanı Maruf El Bahit ile ikili bir görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, İsrail'in sözü edilen şartları nihai olarak geri çevirmesi durumunda harekete geçecek bir “B planından” açıkça bahsetti: Planda diplomatik ilişkilerin ikinci kâtip düzeyine gerilemesi ve Erdoğan'ın Mısır'a düzenleyeceği ziyaretin (ancak ne zaman olduğu tam olarak bilinmiyor) bir ayağı olarak Gazze Şeridi'ne bir ziyaret öngörülüyor.
Bu esnada, Gazze'ye gitmekte olan Türk gemisine İsrailli komandoların müdahalesi hakkında soruşturma yapan BM Komisyonu tarafından hazırlanmakta olan raporun yayımlanma tarihi ertelendi: Amaç, bir uzlaşı çözümü bulmak için her iki tarafa daha fazla zaman vermek.
Aslına bakılırsa zaman daha ziyade, tehlikeli şekilde ikiye bölünmüş durumdaki İsrail hükûmeti için gerekli: Netanyahu ile Barak resmî özür talebini kabul etmeye doğru giderken (tazminat konusunda herkes hemfikir, ablukanın sona ermesine herkes karşı) Lieberman ve Ayalon ise bunu, gereksiz ve zayıflık göstergesi, kendi kendine zarar verici bir eylem olarak ifşa ediyorlar. Kim üstün gelecek?
* Fareitalia-Mag, Tercüme: BYEGM
Haber Ara