Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İmralı ile Kandil arasında bir 'çatlak' var mı?

'Türk kamuoyu, devleti ve medyasıyla Kürt sorununu uzun yıllar anlamamakta, böyle bir sorunun bulunduğunu reddetmekle kalmadı, şimdi de PKK’yi bilmemekte, anlamamakta hayret verici bir görüntü ortaya koyuyor' diyen Cengiz Çandar, 'Güvercin İmralı-Şahin Kandil aldanması'nı yazdı:

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-07-20 12:40:41

İmralı ile Kandil arasında bir 'çatlak' var mı?

Cengiz Çandar *

Öcalan’dan bağımsız hareket edebilen bir örgüt dinamiği var ama Öcalan’a rağmen hareket edebilecek bir örgüt dinamiği yok.
Silvan’daki kanlı gelişmeden hemen sonra medyanın birçok kalemi, bir süredir, güvenlik bürokrasisinden yayılan klişe tahlile kendini kaptırdı ve “derin devlet” ile “işbirliği” halindeki “derin PKK”yi, kendi deyimleriyle “PKK’nin şahinleri”ni keşfetti.

Sanki İmralı ile Kandil arasında bir “çatlak” varmış gibi yorumlar birbirinin ardına geliyor ve hatta PKK’nın Abdullah Öcalan’ı “dışladığı”, Öcalan’ı artık dinlemediği ileri sürülüyor.

Türk kamuoyu, devleti ve medyasıyla Kürt sorununu uzun yıllar anlamamakta, böyle bir sorunun bulunduğunu reddetmekle kalmadı, şimdi de PKK’yi bilmemekte, anlamamakta hayret verici bir görüntü ortaya koyuyor.

PKK’de çatlak var mı?

“Dağdan İniş-PKK Nasıl Bırakır?” başlıklı TESEV Raporu’nu dikkatle okuma zahmetine katlansalar, “PKK’deki çatlak” ya da “İmralı-Kandil çelişkisi” üzerine hesap yapmanın silahlı çatışmayı tırmandırmaktan başka bir işe yaramadığını öğrenebilirlerdi.

Rapor’un 28. ve 29. sayfalarındaki şu bölümleri izleyelim:

“...Abdullah Öcalan isminin, “şahin kanat”ın isimleriyle aynı dalga boyunda bulunmadığında ısrar ediliyor.

Öyle olsa da, Abdullah Öcalan’ın PKK örgütü ve onun silahlı gücünü elinde sıkıca tuttuğu iki kart olarak görmek icap ediyor.
Öcalan’ın bu kartları, kendisinin taraf olacağı ve kabul edeceği bir çözüm formülüne ulaşılıncaya kadar, Türkiye devleti karşısında elinde tutmaktan vazgeçmeyeceği bugüne kadar kanıtlanmış durumda.

Buna karşılık, PKK üzerinde sahip olduğu tartışmasız otoriteye rağmen, onun gibi cezaevinin sınırlayıcı şartlarına maruz bulunmayan “dağdaki örgüt”ün de Öcalan üzerinde çeşitli kanallardan etki sahibi olduğu ve İmralı’nın kararlarını biçimlendirdiği de görülüyor...

Abdullah Öcalan, PKK’nın “tek adam”ı ve “ilk ve son sözü” olmakla birlikte, dağdaki yönetici kadronun da, kimi zamanlarda onun da üzerinden geçen bir etkisinin bulunduğu, soruna çözüm girişimlerinde dikkate alınması gereken bir unsur olarak, görüştüğümüz –devlet yetkilisi ve Kürt tarafında yer alan bazı kişiler- tarafından dikkatimize getirilmiştir.”

PKK’yı böl-yönet taktiği işlemiyor

Rapor’da PKK’nin yapısal özellikleri konusunda hayli genişçe bir bölüm yer alıyor. Değişik coğrafyalara yayılmış illegal-silahlı bir örgütte farklı eğilimler bulunması doğal. Ancak, silahlı mücadelenin üstesinden gelmek amacıyla, bu olgunun üzerine siyaset inşa etmeye kalkmanın tecrübede tam tersi sonuçlar verdiği, PKK’nın yapısı ve tarihçesini izleyen satırlardan sonra, Rapor’un 33. ve 34. sayfalarında şöyle ifade ediliyor:

“Görülebileceği gibi, Abdullah Öcalan ile PKK’nın “şahin kanadı” içinde sıralanan isimler arasında ideolojik arka plan ve temel siyasi yaklaşımlar bakımından fark bulunmuyor. Bu durumda, üzerinde spekülasyonu yapılan farklılığı pratik eylem çizgisinde atılacak adımların niteliği ve zamanlamasında aramak isabetli olacaktır.

Bununla birlikte, “dağdan iniş” ve “PKK’nın silah bırakması” doğrultusundaki çözüm girişimlerinde Abdullah Öcalan ve “PKK’nın şahinleri” arasında farklılıkları öne almanın, hiç isabetli olmadığı da anlaşılmalıdır.

Bu ayrım, Öcalan başta olmak üzere, PKK yönetiminde örgütün “tasfiyesi” girişimleriyle eş anlamlı algılanmakta ve örgüt bir ve bütün olduğunu kanıtlamak ve bunu sağlama almak için, tam tersi yönde, silahlı çatışmaların tırmandırılmasına yol açmaktadır...
Öcalan’dan bağımsız hareket edebilen bir örgüt (PKK ve “dağ”) dinamiği var ama Öcalan’a rağmen hareket edebilecek bir örgüt dinamiği yok.”

“Devletin görüştüğü, barıştan yana İmralı” ile “Ergenekon ile irtibatta, savaştan yana Kandil” gibi bir denklem kurarak, konuyu tartışmanın saçmalığı ve isabetsizliği, İmralı’da önceki gün yapılan görüşmede belli olmuş olmalı.

Öcalan ile “devlet heyeti” Silvan sonrası Cumartesi günü bir kez daha görüştüler. Öcalan’ın Kandil’e posta koyması bekleniyordu ki, Gemlik-İmralı kosteri bu kez arızalanmadı ve Pazartesi günü avukat görüşmesi gerçekleşti.

Ancak, -görüşme notları herhalde bugün yayınlanır- İmralı, Kandil’e posta koymadı. Neden koymadığını ve koymayacağını anlamak için, yukarıda TESEV Raporu’ndan yapılan alıntıları bir kez daha okuyun.

Bununla birlikte, Öcalan, BDP’nin TBMM’ye girmesi için, daha önce BDP tarafından Ak Parti’ye sunulan “mutabakat metni”ni Ak Parti’nin reddetmesinin mantıklı olmayacağı şekilde muğlaklaştırdı ve BDP’ye avukatları vasıtasıyla iletti.

Silvan’ın Ortadoğu boyutu

Ortada Silvan gibi “kanlı yan ürünleri” olan bir “siyasi oyun” var ve “oyun”un taraflarından başlıcası, hükümete yönelik satranç hamleleri yapıp, onun hamlesini bekliyor.

Elbette, Türkiye’yi iki büklüm yapan son gelişmeleri, “bölgesel siyasi konteksti”nden ayırarak da düşünmemek gerekiyor. İran, günlerdir büyük askeri kayıplar vererek, Kandil dağının eteklerinde PJAK’la çatışıyor. İran’ın bölgede eksen oluşturduğu Suriye, önü alınamayan ve Şam ve Halep merkezleri hariç, ülkenin her yanında her gün süren gösterilerle sarsılıyor. Silvan’da 13 askerin şehit düştüğü gün, Suriye’de sadece Hama ve Homs’ta öldürülen sivil sayısı bu rakamın üzerindeydi.

Bu dönemde, Türkiye, Suriye muhalefet toplantılarına ev sahipliği yapıyor; ayrıca İstanbul’da Hillary Clinton’un katıldığı “Libya Temas Grubu” toplantısında Kaddafi’nin ipini çekiyor.

Yine Rapor’a dönersek, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’nin ABD’ye yaklaştığı durumlarda, PKK’nın İran ve Suriye’ye yaklaşacağı, Türkiye’nin İran ile Suriye’ye yakın durduğu durumlarda ise ABD’ye yöneleceğini söylediğini görürsünüz (s.79)

Ve Rapor’dan bir alıntı: “Irak Kürt yöneticilerden biri, bizimle görüşmesinde, Suriye’de patlak veren olaylar konusunda Türkiye hükümetinin takındığı tavrın, Suriye Baas rejimini çok öfkelendirdiğini belirterek, “Suriyeliler, bir zamanlar PKK kartını ellerinde tutarlardı. Bu kartı tekrar kullanmak istemeleri kimseyi şaşırtmasın” diye görüşünü açıklamıştır.”

Silvan’da gelişmeleri daha geniş bir “bölgesel fotoğraf” içinde görmeye çalışabilirsiniz. Kandil, hem İran ile ve hem de Suriye ile gayet kolay irtibat sağlayabilecek konumda.

Kınamak yetmiyor

Bütün bu nedenlerle, sabah-akşam PKK-BDP-DTK’yı kınamanın, elleri tetikten çekin diye çağrılar yapmanın, pratikte bir faydası yok. PKK’yı ve silahlı güçlerini, şiddet eylemlerini çok can sıkıcı da olsa bir “veri” olarak ele almak zorundayız.
Elleri tetikten çektirmek ve onu-bunu kınamaktan daha etkili yol, elleri tetikten çektirmeyi zorlayacak şekilde siyaset yapmak, o yönde siyasi adımlar atmak. İyi niyetler, öfkeler, temenniler asla siyasetin yerini alamaz.

Bu da hükümetin işi.

O da, 1980’lerin, 1990’ların, 2000’lerin ilk yıllarının bakış açısı ve terminolojisiyle yapılmaz.

Sorunun “askeri çözümü”nün olmadığını aklı başında herkes, zaten kabulleniyor. İş, dönüp dolaşıyor, hükümetin aklına, ferasetine, “ezber bozma” yeteneğine ve en önemlisi “siyasi cesareti”ne kalıyor.

Şu dönem, hiçbir zaman olmadığı kadar, hükümetin BDP ile biraraya gelip, ona “rol” biçmesi ve düzenli görüşmelere girişmesi dönemi...

* Radikal
SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara