Kemal Özer / Analiz / TIMETURK
Bugün yaşanan olayın Kürt sorununun çözümüne ramak kala meydana gelmesi ister istemez ‘neden bugün’ ve ‘kim yaptı’ sorularının sorulmasını zorunlu kılıyor.
Hiç kuşku yok ki bölge ile ilgili tek bir satranç tahtası olsa da, bu tahtada rol almak isteyen çok taraf var. İlk bakışta bir tarafta PKK, diğer tarafta ise devlet gibi gözükmekle birlikte, hem bu satrançtan rol çalmak isteyen, hem de satranç tahtasını devirmek isteyen çok sayıda çevre var.
Bölgenin sorununu çözmek için, hayli mesafe almış bir Türkiye’nin, başta İsrail ve Almanya olmak üzere bazı çevreleri rahatsız ettiğinden kuşku yok. Bu çevrelere son günlerde Suriye’nin de eklendiği herkesin malumu.
PKK’nın içerisindeki en güçlü kanatlardan birinin de, Suriye kanadı olduğu biliniyor. PKK’nın içindeki bu güçlü kanat, Suriye’de yaşanan olaylarda açık açık Baas Rejimini desteklemekte.
Ankara’nın Almanya ve Fransa ile ilişkileri bir hayli gergindi. Kıbrıs sorunu çözülmeden Güney’in AB’ye alınması ve AB dönem başkanlığının önümüzdeki yıl Güney Kıbrıs’a verilecek olması Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz yönde etkilediği de biliniyor.
Abdullah Öcalan’ın BDP’lilerin yemin ederek krizi büyütmemesi yönündeki telkin veya emirleri, Öcal’ın uzlaşmadan yana olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Bu nedenle Ankara dâhil hiç kimse, PKK’nın bugünkü gibi riskli bir eyleme imza atması beklemiyordu.
Bu durumda, gözler ister istemez, Suriye rejimi ve onlarla yakın ilişkisi olan PKK’nın Suriye kanadına çevrilecektir. Ayrıca Suriye konusunda hemen hiçbir açıklama ve girişimde bulunmayan Almanya’nın bölge ve PKK üzerinde etkisi de bu denklemde asla göz ardı edilmeyecektir.
Saldırı olayının DTK’nın “özerklik” ilan etmek istediği güne denk gelmesinin önemli bir anlamı olması gerekir. Ergenekon’un da bölgedeki olumlu gelişmelerden rahatsız olduğu aşikâr olduğuna göre uykuda oldukları belirtilen on binden fazla silahlı JİTEM elemanlarından bir kısmının bu olayda rol alması da bir başka ihtimal. Ergenekon elemanlarını bölgeyi çok yakından bilmeleri cinayetin profesyonelce işlenmesi ve PKK’ya mâl edilmesini de mümkün kılar. Bu durumda satrançta Ergenekon içinde bir yer açmak gerekecek.
Kandil, 13 askerin şehit edilmesini henüz üstlenmiş değil. Üstlenip üstlenmeyeceği de bilinmiyor. Şayet en büyük zanlı PKK, ‘ben yapmadım’ derse isterse istemez ‘peki kim yaptı?’ sorusu gündeme gelecek. PKK, ‘ben yaptım derse’ bu kez de saldırının, Karayılan’ın emriyle mi, yoksa onun kontrolü edemediği bir grup tarafından mı yapıldığı sorusu önem kanacak. Burada Kandil’den gelecek açıklama ve açıklamanın biçimi son derece önemli.
Güneydoğu sorununu çözmüş bir Türkiye, hem daha çok düşman kazanacak, hem de var olan düşmanların bölgeye yönelik müdahalelerini artıracak.
Yine göz ardı edilmemesi gereken bir başka gelişme ise, Suriyeli muhaliflerin Cumartesi günü İstanbul’da buluşacak olması. Antalya’daki birinci buluşmanın Suriye’de ciddi bir tedirginlik meydana getirdiği biliniyor. Suriye’de muhalefetin her geçen gün güçlenmesi, ABD ve Fransa’nın Suriye’ye yönelik dilini sürekli ağırlaştırması, Türkiye’nin artık Esad’a yüz vermemesi Suriye rejimini bir hayli köşeye sıkıştırmış durumda. Bu da terör faaliyetlerine çok yatkın hatta alışık olan Suriye rejimini de harekete geçirmiş olabilir.
Bu olay kimin işi, şimdilik muamma... Ancak, PKK üstlense bile bunun hangi PKK olduğunun bulunması gerekecek. Öte yandan her sorunun içine Suriye’yi, Almanya’yı, İsrail’i ve içerideki uzantıları Ergenekon’u da eklemek gerekecek.
Fakat şunu da belirtmeli ki şayet bu eylem, PKK imzasını taşıyorsa -ki ilk bulgular bu yönde- bu durumda Abdullah Öcal'ın PKK üzerindeki etkisinin bittiğini gösterir. Bu durumda da devlet, artık Öcal'la görüşmeyi sadece PKK'yı bölmeye yönelik taktiksel bir görüşmeye dönüştürebilir.
İşin en korkuncu ise DTK'nın özerlik ilanı girişimine tepkileri azaltmak için gündem değiştirmeye yönelik olması ihtimalidir ki bu DTK ve BDP'lilerin geleceği açısından da pek olumlu bir sonuç doğurmaz.
Sıcak saatler bizi bekliyor.