Dr. ABDURRAUF El REYDİ*
Türk lider Recep Tayyip Erdoğan'ın bu ayın ortasında yapacağı Mısır ziyareti, Mısır devrim zaferinin ve AK Parti'nin son seçimlerde elde ettiği büyük başarının atmosferi içinde gerçekleşiyor.
Bu ziyaret bölgenin iki büyük devletinin sadece ikili ilişkiler düzleminde değil, aynı zamanda bölgesel düzlemde de birlikte yapabileceklerine dikkatleri çekmektedir. Bununla birlikte bölge son yıllarda etkin Türk rolüne sahne oldu ve bu rol Ortadoğu'yu temel eksenlerinden biri haline getiren Türk stratejik vizyonu kanalıyla hareket ediyor.
Mısır diplomasisi de özellikle Mübarek döneminin son 10 yılında kaybettiği diplomatik zemini geri almaya çalışmaya başladı. Kanımca Mısır ve Türkiye devletleri barış fırsatlarının desteklenmesi, çekişmelerin barışçıl yollarla çözülmesi ve kalkınma fırsatlarına destek sunulması açısından bölge şartlarında nitelikli bir geçiş amacıyla uyumlu bölgesel politikaların geliştirilmesi için birbirlerini ideal ortak görüyorlar. İki ülke arasında birçok benzerlik olmakla birlikte birbirilerini tamamlayıcı etkenler de bulunuyor. Bu durum bölge sorunlarıyla ilişkide stratejik ilişki kurabilme imkânını güçlü şekilde sunuyor. Türkiye durumunu netleştirdi ve uzun yıllar AB'ye üyeliğine bel bağlaması sonrası yüzünü güneye döndü. Bir serabın rehini olması sonrası bugün Orta Asya ülkelerindeki rolüne ilave olarak Ortadoğu ve Afrika'da bölgesel role dayanıyor. Türkiye bu seçeneği benimsediği zaman bölgemize yönelik hareketini güney komşusundan yani Suriye'den başlatabileceğini düşündü. Ardından Suriye'de baskısı Baas rejimine yönelik halk devrimi gelişmeleri, Arap dünyasında Mısır'ın ve bölgesel rolünün alternatifi olmadığını ispatladı. Arap dünyası Mısır'ın etkili liderlik rolüne dönüşünde istekliydi. Mısır-Türkiye ortaklığının Araplar tarafından olumlu karşılanan bir durum olacağını düşünüyorum.Bu ortaklık Ortadoğu sahasında önemli role sahip başka bölge ülkelerinin olmadığı anlamına gelmez. Zira doğal olarak ortada İran ve önemli bölgesel rolü var. Bölgesel birçok dosyayla ve özellikle de nükleer dosya ele alınırken bu rol gereklidir. Büyük nükleer devletler bölgesel ülkelerin rolünün yokluğunda nükleer gücü tekellerine almaktalar. Arap bölgesi ülkelerinden İran'la müzakerede katılımcı rollerinin olmasının istenmesi şu an önemli hale gelmiştir. Keza ortada rolü Arap topraklarına yönelik işgalini bitirmeye ve Filistin halkının kendi geleceğini belirleme hakkına saygı göstermeye hazır olmasına bağlı olan bir İsrail var. Aslında İsrail hegemonya politikalarını bırakmaya, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına (NPT) katılmaya ve Ortadoğu'yu kitle imha silahlarından arınmış bir bölge kılmak için işbirliği yapmaya hazır olmadıkça bölgesel rolü tanınmayacaktır.
Türk-Mısır ortaklığı iki ülkenin gerek soğuk savaş döneminde gerekse de soğuk savaş sonrasında yabancı müdahalenin esiri olmuş Ortadoğu'nun geleceği için uzun vadeli bir stratejik vizyon oluşturulmasını gerektirecektir. Dört gözle beklediğimiz Mısır-Türk işbirliği, hali hazırda gündemdeki bir dizi dosyayla sınırlı kalmayacaktır. Bu işbirliği bölge geleceği için uzun vadeli bir vizyon oluşturmalıdır. Bu vizyon Avrupa Güvenlik Konferansı için kurulan Helsinki girişiminden ilham alabilir. Kanımca Dr. Nebil El Arabi'nin dışişleri bakanlığını teslim aldığı sırada Arap-İsrail çekişmesi sorunlarının çözümü için ciddi müzakerelere başlamak amacıyla Madrid Konferansı tarzında uluslararası bir konferans yapılması için yönelttiği Mısır önerisini yapılandıran ortak bir girişimde bulunulabilir. Bu konferansa paralel olarak da Ortadoğu'nun kitle imha silahlarından arınmış bölge haline gelmesi için gelecek yıl yapılması kararlaştırılan bir toplantı gerçekleştirilebilir.
Gerçekten de ortada Mısır ve Türkiye'nin ortak stratejik bir vizyon oluşturabileceği, çözümleri için öneri veya girişimlerde bulunabilecek birçok sorun var. Arap Birliği'nde yeni bir genel sekreterin olması, Arap ülkelerinin bu ortak vizyonun gerçekleşmesinde katkıda bulunmaları için büyük bir kredi ve teşvik olacaktır. Bunların yanı sıra her iki ülkedeki sivil toplum ve araştırma merkezleri Türk-Mısır ortaklığını desteklemekte ve Ortadoğu şartlarında niteliksel geçiş yolunda yürümekte önemli rol oynayabilir. Aynı bölge ülkeleri yabancı güçlere dayanmaksızın sadece ortak vizyondan değil, ortak çıkarlardan da kaynaklanan çözümlere varabilirler.
*Mısır gazetesi El Ehram, Büyükelçi, 6 Temmuz 2011
Zaman