Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi yazarlarından Huda el Hüseyni'nin "Türkiye, ya Esad'ı ya da İhvan'ı destekleyecek" başlıklı makalede şunlara yer verdi;
10 yıl önce köklü laikliğiyle övünen Türkiye’yi bir gün İslamcı bir hükümet yönetecek deseler, şaka olarak görülürdü. 2002’de İslamcı AKP iktidara geldiğinde, ‘yeni Osmanlıcılık’ temelinde bir dış politika kararı almıştı, ancak Türkiye bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olan ülkeleri yakından bilmesine rağmen, geçen altı ay zarfında Arap dünyasını sarsan ayaklanmalar serisinden dolayı başkaları gibi şaşırdı. Esas büyük sürpriz de Suriye oldu. Türkiye, Suriye’de iç savaşın patlak verme ihtimalinin, Beşşar Esad rejiminin devrilmesiyle son bulabileceği kanaatine yaklaşıyor. Seçimlerin ardından Başbakan Erdoğan, bölgede Türk rolünü yeniden değerlendirmek istiyor. Bütün ülkeler, Türkiye’nin iç gündeminden etkilenebilir. Erdoğan ‘Suriye’nin Türkiye’nin iç sorunu’ olduğuna işaret etmişti.
Suriye’deki İslamcılar, Türk seçim sonuçlarından memnun, ancak son yıllarda Suriye’yi ziyaret eden 60’tan fazla dışişleri bakanı ve yanı sıra Davutoğlu, Suriye yönetimini Suriye İhvan’ına iktidarda yer vermeye ikna etmekte başarılı olamadı. Bütün komşularıyla ‘sıfır sorun’ isteyen Türk dış politikasının yaşadığı sorunlarda da bu durum açıkça görülüyor. Şimdi Türkiye, Suriye’de açık bir sorunla mücadele edecek. Çünkü Esad rejimini destekleyip güçlendirmeye çalıştıysa da karışıklıklarla yüz yüze geldi. Şu an da başka karışıklıklarla mücadele içinde.
Mısır, liderliği geri istiyor
İhvan ve diğerleriyse, Suriye rejiminin bekasını istemiyor. Türkiye, her iki tarafla dost olamaz; bir tarafın yanında durması gerek. Bir yandan ayaklanmayı bastırması durumunda Esad’ı yabancılaştırmak, diğer yandan da İhvan’ın üstüne çöken despot rejimi desteklemek istemiyor. Türkiye’nin bölgeye böyle ‘özel bir bakış açısı’ yoktu. Türkiye, şu anda liderlerinin açıklamalarına yoğunlaşmamıza rağmen, Arap-İsrail çekişmesi gibi bölgesel sorunların kahramanı olma rolünü kaybedecek. Arap dünyası siyasi açıdan ölüyken, bu rolü oynaması kolaydı. Bugünse Mısır, diplomatik lider rolünü geri almak istiyor. Mısır’da olayların başlamasıyla birlikte Erdoğan, Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığını bırakmasını istedi. Fakat Erdoğan Türkiye’si, Libya’da net tutum almakta tereddüt etti, zira orada milyarlarca dolarlık Türk yatırımı var. Fakat maruz kaldığı eleştiriler sebebiyle Suriye’deki insan hakları ihlallerine yönelik sert bir tutum sergiledi. Üstelik Türkiye-Suriye ilişkileri, olağanüstü hal yasası sırasında parlamışken...
Erdoğan, hassas bir denge oyununa yöneldi. Olayların gelişim nabzını tutmak istiyordu. Suriyeli Müslüman Kardeşler hareketine, Türk toprakları üzerinde bir araya gelme imkânı verdi. Ardından Esad’ı reforma teşvik ettiği bir zamanda, Suriyeli muhaliflere Antalya’daki ilk toplantılarını yapma izni verdi. Bu toplantı, ‘Suriye’de değişim’ başlığı altında yapıldı. Türkiye’ye komşu bir ülke, Türk muhalif partilere böyle bir başlık altında toplanma izni verseydi, Ankara çıldırabilirdi. Türkiye, toplantının yapılmasını Kürt partilerine çarpılmaması uyarısıyla onayladı. Davutoğlu, Türkiye’nin ‘özgür ve demokratik’ bir devlet olduğu gerekçesiyle, Ankara’nın toplantıyı engelleyemeyeceğinde ısrar etti.
Davutoğlu politikası bitti
Esad’ın Ankara’ya yanıtı, bu manevrayı iki ülkenin de takdir edeceği şeklinde oldu. Esad, Antalya toplantısına katılması yasaklanan Kürt partilerin temsilcilerine Şam’ı ziyaret etmeleri ve bir fincan Türk kahvesi eşliğinde kendisiyle görüşmeleri çağrısında bulundu. Davete yasaklı olanlar da dahil 12 Kürt partisi icabet eti. Bütün bu partiler, Esad’ın Türkiye sınırına paralel bir Kürt özerk bölgesi kurma önerisine sıcak baktılar. Şu ana kadar Esad, bu toplantı için bir takvim belirlemedi. Fakat Ankara’yı girişimlerinde oyalanmaya ve Suriye’nin kolunu bükmemeye sevk etmek istedi.
Türkiye’nin Suriye tutumu, Amerikan tutumuna benzer. İkisi de Esad rejiminin düşmesini istemiyor, ancak rejimin reform girişimlerindeki güçsüzlüğünden endişeliler. Esad’ın Şam Üniversitesi’nde yaptığı son konuşmasından sonra, bu endişe daha da kesinleşti. ABD Başkanı Barack Obama ve Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a derhal reform çağrısında bulundu.
Suriye’deki karmaşık etnik mozaiğin parçalanması, Türkiye toprakları üzerindeki Suriyeli mültecilerin sayısını arttırabilir. Dahası Türkiye, PKK’nın yeniden etkinlik kazanmasından da endişeli. Ankara, Şam’ın birinci ticari ortağı olmasına rağmen, Şam’daki nüfuzu Esad’ın muhaliflerine yönelik baskısını şiddetle destekleyen Tahran’ın nüfuzundan daha az etkin. Keza Ankara, Suriye’de Alevi çoğunluğa sahip Türk bölgelerine ulaşabilecek açık bir iç savaştan da korkuyor. Esad’ın samimi olduğunda ısrarlı, ancak Suriye liderinin devlet içinde kurtlarla çevrili olduğunu düşünüyor.
Erdoğan’ın partisi, üçüncü kez başarı elde etti, ancak Türkiye’nin önünde yeni sorunlar var. Türklerin uykusunun sorumluluğunu, Davutoğlu ve ‘yeni Osmanlıcılık’ politikası yüklenebilir. Davutoğlu, bu politikanın Türkiye’yi çevreleyen bölgenin de ötesine gideceğini düşündü. Erdoğan’la Davutoğlu arasındaki ilişkinin gelecek dönemde gerilip gerilmeyeceğiyse bilinmiyor. Çünkü Arap dünyasındaki olaylar, Arap sınırlarının Türk yatırımlarına açık ve Arap turistlerin Türk hazinesini dolduracağı temeli üzerine inşa edilen Davutoğlu politikasını bitirdi. Türkiye, bu politikanın başarılı olması için Irak gibi ülkelerde Sünni-Şii çekişmesinin dozunu hafifletmek istiyordu. Erdoğan, dini lider Ayetullah Ali Sistani’nin kabul ettiği ilk Sünni lider oldu. Fakat Suriye’deki Alevi rejime yönelik Sünni muhalefetin ortaya çıkması ve Iraklı Sünnilerin Nuri El Maliki hükümetini bırakması da bu isteği bitirebilir.
Türkiye’nin sırtındaki yük
Irak, Türkiye’nin sırtında bir yük oluşturuyor. ABD, Iraklılardan kalması yönündeki çağrıları desteklemesini istedi, ancak bu isteği reddedildi. Çekildikleri zaman Irak, İran’ın nüfuz alanına girecek. Öte yandan İran’ın nükleer programı sebebiyle uluslararası toplumla anlaşmazlıklarını çözme amaçlı Türk çabaları da başarısız oldu. Ve İran, Irak’taki Amerikan boşluğunu da doldurarak, iç meselelerinden kaçmak istiyor. Türkler de bunu görmek istemiyor. Aynı zamanda Kürtlerin oturduğu bölgelerden uzakta, Irak’a askeri müdahalede bulunmak da istemiyor. Ayrıca ortada İran’la ekonomik ilişkiler de var. ABD’nin Irak’tan çekilmesi halinde Türklerin karşılaşacağı bitirici bir karar var.
Türkiye, Suriye’nin hegemonyasını dayatabileceği zayıf bir komşu olmasını yeğliyor. Türkiye’yle Suriye arasında sınır ve su sorunları var. Esad, reform programını başlatmak için ağustos sonuna işaret etti. ABD’nin Irak’tan çekileceği tarih de bu. İran-Suriye ekseni, Irak’taki siyasi aktifliğini geri kazanabilir. Yani kaos kapıları, Türkiye de dahil bütün bölge ülkelerine açık. Özellikle de ABD kendi seçimleriyle meşgulken ve Avrupa Birliği de korkunç bir ekonomik krize boğulmuşken... (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 23 Haziran 2011)
TÜRKİYE'NİN ZOR TERCİHLERİ
Mısır'da yayımlanan eş-Şuruk gazetesi yazarlarından Besma Kadmani'nin "Türkiye'nin zor tercihleri" adıyla yayımlanan makalede şunlara yer verildi;
"Başbakan Erdoğan, Beşşar Esad’a karşı öfkeli ve Türkiye, önümüzdeki günlerde Suriye’ye askeri müdahalede bulunabilir. Zira bazıları buna kesin gözüyle bakıyor. Fakat esas soru, Ankara’nın yapacağı askeri operasyonun şekli ve derinliğiyle ilgili.
Türkiye, rejimin zulmünden kaçan Suriyelilere sınırlarını açmış ve Türk yetkililer başlarda mültecilerin basınla konuşmasını engellemişti. Türk liderler, Esad’ı hızlı reform adımları atması yönünde ikna çabasındaydı. Fakat Erdoğan, Esad’dan umudu kesince, Türk yetkililer uluslararası basına topraklarındaki Suriyeli mültecilerle konuşma izni verdi ve bu durum, dünya medyasının kısmen internet ve uydu kanallarında tekrarlanan bilgiler elde etmesine yol açtı. Bu izin, devrime karşı muamelesinde stratejik bir araç olarak medya karartmasını ve yalancı medyayı kullanan Suriye rejimi açısından Türkiye tarafından bir nevi savaş ilanıydı.
Suriye rejimi, krizi tırmandırıyor
Suriye rejimi, son günlerde Türkiye’yle ilişkileri koparma yönünde bir adım daha attı. Sınıra yakın bir mesafeye ordu tanklarını konuşlandırarak krizi tırmandırma kararı aldı. Rejim, bu adımı daha fazla Suriyelinin Türkiye’ye sığınmasını önlemek için ve Suriye topraklarında tampon bölge oluşturma amaçlı Türk askeri müdahalesine karşı bir kalkan olarak görebilir.
Böylece ortam, Ankara’nın kaçındığı askeri müdahaleye hazır hale geldi. İlk tercihi güvenlik bölgesi kurma amaçlı sınırlı bir müdahaleyle yetinmek olsa da rejimin ordusunu sınıra konuşlandırması sonrasında daha zor bir tercihle karşılaşabilir. Suriye rejimi, isyanı güvenlik mantığıyla bastırmakta kararlı. Muhtemel Türk müdahalesiyse tehlikelerle dolu, ancak insani kriz ve rejimin intihar tutumu, Ankara’yı zor tercihlerle yüz yüze bırakıyor."
Kaynak: Radikal yorum