Dolar

34,8728

Euro

36,7563

Altın

3.040,75

Bist

10.058,47

Şimdi ne olacak?

YSK'nın Hatip Dicle kararından sonra BDP'li bağımsızların Meclis'e gitmem kararı siyaseti nasıl etkiler? İşte uzman görüşleri:

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-06-23 14:20:47

Şimdi ne olacak?

Diyarbakır milletvekili seçilen ancak cezası nedeniyle vekilliği düşürülen Hatip Dicle'yle ilgili tartışma, ara seçime kadar uzanan çeşitli formül önerileriyle sürüyor. İşte uzman görüşleri:

MEHMET EMİN AKTAR (Diyarbakır Barosu Başkanı)

"Dicle'nin cezasının onandığı bilinmiyordu, bilinse neden başvuru yapılsın ki?"

Ara seçim olabilmesi için oradaki seçimin iptal edilmesi veya milletvekilliği düşürülürse yerinin boş bırakılması gerekiyor. Yani doğrusu, onun yerine başka bir milletvekili gönderilmemesi. YSK bu konuda da farklı bir karar vererek, halkın iradesini yansıtmayacak biçimde başka bir partiden, başka bir adayın milletvekili olmasının yoplunu açtı. Yasa çok açık, 'sıradaki olur' diyor. Bunu söylerken seçmen tercihini esas alarak yapıyor. Yasanın ruhuna uygun olan yorum, seçmen tercihini esas almaktır. Seçmen burada bağımsız adaya oy vermiş. Bir partiye oy verdiğinde, o partiden bir adayın milletvekilliği düşerse, ondan sonra gelen adayın seçilmesi halinde seçmen iradesine çok fazla müdahale olmayacaktır. Çünkü sonuçta seçmenin iradesi, tercihi bir partiye oy vermek yönündedir. Bu açıdan bakıldığında seçmen iradesine müdahale olmayacaktır. Ama burada farklı bir durum var; burada YSK yol gösteriyor. Sonraki adaya mazbatanın verilmesini istemiş. Bunun üzerine de AK Parti'nin altıncı sıra adayına dün mazbata verildi. Bu durum karşısında 80 bin insanın geçerli olan oyu, seçim günü yasal ve hukuki olarak aday olan bir kişiye verilen oylar geçersiz sayıldı. Bu oyları yok saydı YSK. Bu durumda seçmen iradesi doğrudan doğruya parlamentoya yansımış olmaz. O zaman YSK'nın yapması gereken Diyarbakır seçimlerini iptal etmesi, yeni adaylarla yeni bir seçime gidilmesinin yolunu açması, ya da bu kararını geri alarak bu konuda karar verme yetkisinin parlamentoya ait olduğunu söylemesi.

Kamuyoyunda herkes YSK kararını tartıştı ama Hatip Bey'in neden ceza aldığı tartışılmadı. Hatip Bey basına yansıyan bir açıklaması nedeniyle ceza aldı. İfade özgürlüğünü sınırlayan bir yasa maddesi yüzünden ceza aldı. Hatip Bey adaylık başvurusu yaptığında Yargıtay'da böyle bir dosyası olduğunu biliyordu. Ama 22 Mart tarihinde böyle bir onama kararı çıktığını Hatip Bey'in avukatları dahil kimse bilmiyordu. Yargıtay kararı aynı gün tebliğ edilmiyor ki, duruşmayla açıklanmıyor. Herkes 'madem biliyordunuz neden aday yaptınız' diyor ama hayır, bu bilinmiyordu, bilinse neden başvuru yapılsın ki? Kaldı ki BDP'den milletvekili adaylarının çoğunluğu hakkında bu tür kararlar var ve Yargıtay'da bekliyor. Öyle baktığında bütün adaylar için aynı risk vardı zaten. Ahmet Türk hakkında da var.

Eğer demokrasilerde halkın iradesi esassa, yapılması gereken şudur: Halkı, vekil olarak kimi seçiyorsa, bu konuda ceza alıp almadığına bakılmaksızın bu konuda özgür bırakmaktır. Sonuçta her kesime milletvekili adayı olma şansı vermek, tercihi de seçneme bırakmaktır. Ceza almış birine de bu şans verilmeli. Çünkü sonuçta ceza alan cezasını çekiyor: Siz bir suçtan ceza aldı diye bir insanı ömrü billah mahkum ederek onu bütün haklarından mahrum edebilir misiniz? Bu ne kadar adil? Dünyanın birçok yerinde bu var zaten. Sadece Türkiye'ye özgü bir şey talep etmiyoruz. Seçmen hırsızlıktan mahkum olmuş biri için de 'beni temsil edeceğini düşünüyorum' diyebilir. Demokratik rejimde yaşıyorsak buna saygı göstermek gerekir.

Beklentimiz YSK'nın bu kararını geri alması. Ama bu gerçekleşir mi bilemem. Almazsa bir gerilim olacağı kesin. BDP'nin Meclis'e girmeme, oturumlara katılmama tutumu siyasal bir gerilime neden olur. Anayasada hangi koşullarda milletvekili seçimlerinin yenileneceği belirlenmiş. Vekil sayısı beşte bir azalırsa seçimler yenileniyor. Ama Meclis her halükârda seçimleri yenileme kararı alabilir.

Anayasa'nın 84. maddesinde hüküm var. 'Meclis birleşimlerine özürsüz olarak bir ay içinde toplam beş kez gelmeyenlerin milletvekilliğinin düşmesine, üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilebilir' diyor. Diyelim 35 milletvekilinin vekilliğinin düşmesine karar verildi. O zaman Diyarbakır'ın beş, Van'ın dört, Hakkari'nin hiç vekili olmayacak. Bu durumda da bir mini seçim yapma durumu çıkacak ortaya... 

PROF. SERAP YAZICI (Anayasa hukukçucu)

"Seçim sadece Hakkari'de yenilenir"

Bağımsız milletvekilleri eğer yemin törenine katılmazlarsa, yasama faaliyetlerine de katılamazlar. Bu tutumlarını devam ettirirlerse anayasanın 84. maddesine göre “Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam 5 birleşim günü katılmayan milletvekilinin" milletvekilliği düşer. Bu durumda bağımsız vekillerin 5 oturuma katılmamış olma durumu olacak. Bundan sonrasına meclis karar verecek. Meclis karar vermedikçe düşme gerçekleşemez. Karar verirse 36 sandalye boşalmış olacak. Ara seçim için milletvekili sayısının 5'te 1'i oranında vekilin olmaması lâzım. Tabii bu sayı 5'te 1'ini karşılamıyor. Ya da bir seçim çevresinde tüm sandalyeler boşalmışsa orada ara seçim yapılır. Sadece bağımsız adayların seçildiği, mesela Hakkari'de yenilenir seçim. Diğer sandalyeler boş kalacak. Hatip Dicle'nin durumuyla karıştırmayalım. Onun durumu, seçim sonuçları açıklanmadan YSK'ya istinaden oluşan bir durum, o yüzden bir sonraki sıradaki aday milletvekili oluyor. Bu seçim sonuçları açıkladıktan sonra olduğu için, o koltuklar boş kalacak. 

PROF. MÜMTAZ SOYSAL (Anayasa hukukçusu)

"Bu şantaja boyun eğmemek lâzım"

Yemin edilecek olan gün gelmedilerse gelmemiş olurlar. Açılış törenine gelmemiş olurlar. Sonrasında, iç tüzüğe göre 5 gün gelmezlerse o kadar kişinin milletvekilliği düşmüş olur. 5'te 1'e gelinmediği için ara seçim mecburiyeti yoktur. İç tüzüğü tanımıyorlarsa, cumhuriyetin mahkemelerinin kararını tanımıyorlarsa, dışarıda kalmak istiyorlar demektir. Cezası yok, yetkileri alınacak sadece ve koltukları boş kalacak. Sadece Hakkâri için ara seçim yapılacak. Hakkari'de seçime girerlerse Meclis'e tekrar girmek istiyorlar demektir. Ama diğerleri gelmiyorlarsa, seçildikten sonra da gelmiyorlarsa aynı sonuç. Bu bir çeşit şantaj oluyor, boyun eğmemek lâzım. Hukuka uygun olarak hareket etmek lâzım. 

PROF. ALİ YAŞAR SARIBAY (Siyaset sosyoloğu)

"'Tehdit taviz doğurur' demeden uzlaşma yolu aramak lâzım

Bizi çok zor günlerin beklediğini hep söylüyordum ama açıkçası bu kadar olacağını tahmin etmiyordum. Hukukun açmazları var, beceriksizliği var ve siyasetle hukuk arasında ne kadar güçlü bir bağ olduğu da ortada. Bu vaziyet tüm partileri ilgilendiriyor, bunun sonuçlarını göğüsleyecek demokratik bir duruşa ihtiyacımız var.

BDP kendi açısından, siyasi bir taktik olarak Meclis'e girmeme yoluna başvurmak istiyor. Sonuçta şu olacaktır, evet Meclis'e girmeyecektir ve bunun belli bir müddet devam etmesi iç tüzüğe göre vekilliklerinin düşmesi anlamına gelecektir. 35 vekilin Meclis dışı kalması bambaşka, çok kötü bir sürecin başlaması anlamına geliyor. Bu en kötü senaryo. Bu senaryonun olası sonuçlarını tehdit vs. şeklinde algılamadan sakince karar vermemiz lâzım. AK Parti ve CHP'ye büyük görevler düşüyor bu noktada. Ara seçim değil ama belki Meclis'te halledilebilecek bazı düzenlemelerle bu sorunun üstesinden gelinebilir. BDP'lilerle konuşulmalı, acilen bir karara varılmalı. BDP'liler çok da haksız sayılmazlar. “Zaten bastırılmış, temsili önlenmiş bir kesimiz, bu bize vurulabilecek darbelerin en büyüğüdür” diyorlar. Belki kasıt var belki sadece beceriksizlik ama bu artık sivil itaatsizlikten öte bambaşka şeylere dönüşebilir, bunun önüne geçmek zorundayız. Birtakım sesler 'Tehdit tavizi beraberinde getirir' şeklinde anlıyor ama bu çok yanlış bir tutum. Demokrasi bir yara almıştır ve hastanın kanamasını önlemek üzere derhal tedbirler düşünülmek zorundadır.

DOÇ. MAZHAR BAĞLI (Sosyolog)

"BDP böyle olacağını biliyordu"

Öncelikle şunu söylemek lâzım, BDP'nin şu anki durumu öngörmemiş olma ihtimali bence yoktu, böyle olacağını biliyorlardı. Bu mesele çözülecekse Meclis çatısı altında, hukuk çerçevesinde olmalı. Hiçbir biçimde TBMM'nin meşruiyetini zedeleyecek herhangi bir eylem içinde bulunmamak gerekiyor. Olması gereken bu. Ara seçim olacağını zannetmiyorum. Bundan sonra olacaklar içinse öngörüde bulunmak şu anlamda kolay değil: BDP'lilerin tek başlarına karar alabildikleri bir mekanizmaları yok. Kendi başlarına karar alamazlar. Birileri onlara 'Gideceksin' dedikleri zaman giderler, 'Gitmeyeceksin' dedikleri zaman gitmezler. Bu nedenle öngörüde bulunmak zor. Talimat aldıkları yerler nasıl direktif verirlerse öyle davranacaklardır. Bekleyip göreceğiz.

AK PARTİ'DEN GELEN TEPKİLER...

Konuyla ilgili AK Parti kanadından da farklı açıklamalar gelmişti. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, YSK'nın Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik kararıyla ilgili olarak, ''YSK'nın kararıdır'' demiş; AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ise konuyla ilgili olarak "Sağduyu hakim olmalı, milletin ağzının tadı kaçmamalı" açıklamasında bulunmuştu. Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülme kararının siyasi tasarruf olmadığını, kararın yasalara dayanılarak alındığını, YSK'nın yapacağı bir şey olmadığını belirtmişti.

Haberturk

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara