Ali Ebunima* / TIMETURK
Gazze Özgürlük Yolcusu Walker'la söyleşi
Ünlü Amerikan yazarı ve şairi Alice Walker, İsrail’in deniz ablukasını kırmak için bu ay sonunda Gazze’ye gidecek Amerikan Umudun Cesareti adlı gemideki 38 kişiden biri olacak.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-06-21 16:40:57
Ali Ebunima* / TIMETURK
Ünlü Amerikan yazarı ve şairi Alice Walker, İsrail’in deniz ablukasını kırmak için bu ay sonunda Gazze’ye gidecek Amerikan Umudun Cesareti adlı gemideki 38 kişiden biri olacak.
Ali Ebunima ile yaptığı söyleşide Walker, yolculuk arifesinde düşüncelerini dile getirdi ve Gazze Özgürlük Filosu ile ABD Sivil Haklar hareketi sırasında ırksal ayrımcılığı kırmak için siyah ve beyaz Amerikalıların eyaletler arası otobüslere birlikte bindiği Özgürlük Yolcuları arasındaki benzerliklere dikkat çekti. Özgürlük Yolcuları, aşırı şiddetle karşılanmıştı. Otobüsleri yakılmış, linç edilmeye çalışılmışlardı. İşkence ve esaret görmüşlerdi.
Pulitzer Ödülü’nü kazandığı Mor Renk (The Color Purple) ile tanınan ve 30’dan fazla kitabın yazarı Walker, aynı zamanda yakınlarda Batı Şeria’ya yaptığı ziyaretle ilgili izlenimlerini, özgürlük mücadelesinde eğlencenin rolü ve Birleşik Devletler’deki durum hakkında düşünceleri aktardı. Son kitabının adı, hatırat türündeki, Tavuk Kronolojileri (The Chicken Chronicles).
Ali Ebunima: Gazze’ye gidecek Amerikan gemisi hakkında neler hissediyorsunuz? Heyecanlı mısınız? Korkuyor musunuz? Şu an düşünceleriniz nelerdir?
Alice Walker: Düşünceliyim. Çünkü bize gerçekten tehlikeli bir yolculuk olabileceği söylendi. Bu yüzden, tehlikeli yolculuklarla kültürümüzü inşa eden insanların sözlerine, imajlarına ve bilgeliklerine sığınıyorum. Langston Hughes, Malcolm X, Martin Luther King and Ella Baker, Fanny Lou Hamer, Black Elk, Geronimo, Crazy Horse, Ida B. Wells, Sojourner Truth, Bob Marley gibi isimlere. Amerikan imparatorluğunu anlamış ve ona karşı gelmiş bu insanların varlığını çevremde hissetmek bana iyi geliyor.
AE: Elli yıl öncenin, 1961’deki, Özgürlük Yolcukları ile bağlantı kurdunuz? Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
AW: Evet. Bu, insanların bize ihtiyaç duyduğu ve hükümetlerimiz yardımcı olmak yerine yıkıcı olduğu yerlere gitmeye dair miras aldığımız sorumluluktur.
Kolejdeki ilk yılımdan önce Özgürlük Yolcuları Güney’e geldi. Beyaz üstüncüler ve birçok siyahın sonsuza kadar ırk ayrımın süreceğini sandığı Georgia’da yaşıyordum. Siyah halka yüzyıllık zulüm ve boyun eğdirmenin ardından o kadar rahat hale gelmişlerdi ki Özgürlük Yolcuları geldiğinde onların kalabileceğini bile düşünmedik.
Tıpkı Martin Luther King Jr’nin yaşamasını beklemediğimiz gibi… Toplumumuzun dışından birinin her gün yaşadığımız baskıya karşı çıkabileceğini gösterdiği için ona müteşekkiriz. Bunun anlamı çok büyüktü. Cesaretlendirdi, canlandırdı ve umut verdi.
AE: Özgürlük Yolcuları’nı araştırıyordum. Ana akım medyada yıldönümlerine ne kadar az yer verildiğini görüp şaşırdım. Belki de bu kadar şaşırmamalıydım. Aslında beni afallatan şeylerden biri Özgürlük Yolcuları’nı hoş görmeyenin Kennedy yönetimi olmasıydı. Yönetim onların kışkırtıcı olduklarını ve durmalarını söylemiş. Bunun şu an yaşadıklarımızla neredeyse aynı olduğunu fark ettim.
AW: Sanırım bizim deneyimimiz oydu. Hükümet asla, “Evet, dışarı çıkın ve protesto edin” demedi. Hiçbir zaman bunu demedi. Her zaman, “sizi desteklemeyeceğiz ve bunu yapmamalısınız. Bu kötüdür ve sizin için iyi olmayacak” dedi. Fakat protesto etme nedeniniz de bu zaten. Sizin için neyin olduğuna kendiniz karar veriyorsunuz ve çıkıp onu yapıyorsunuz.
AE: “Gazze Özgürlük Yolcuları”ndan bazıları, Kongre üyelerine ve Dışişleri Bakanlığı’na bu yolculuğa çıkacaklarını bildiren mektuplar yazdı ya da yazmayı planlıyor. Siz de böyle yapacak mısınız da yaptınız mı?
AW: Vekillerim Senatör Barbara Boxer, Senatör Diane Feinstein ve Temsilci Barbara Lee’ye konuyla ilgili bilgi verdim ve onların desteği ile verebilecekleri korumayı istedim.
Bunu yaptım çünkü yapmam istendi ve ayrıca iyi bir fikirdi. Ancak etkili olacaklarını düşündüğümü söyleyemem. Olmalarını arzu ederim ancak bir noktada tüm böylesi girişimlerin arkasından tek başına olduğunuzu fark ediyorsunuz. Bunu yapmak zorunda olduğunuzu hissettiğiniz şey çünkü basitçe yapılması gerekiyor. Ancak bu şekilde yaşıtlarının dünyada çektiği zulmü izleyen çocuklarımızın acı çekmesine ve tahribatına engel olabilirsiniz.
AE: Geçen haftalarda Filistinli mültecilerin İsrail-kontrolündeki Filistin sınırlarına yürüyüşüne ve İsrail tarafından vurulmalarına şahit olduk. İsrailliler, filoyu durdurmak için hazırlık yaptıklarını söylüyor. Filonun gitmemesine ikna için yoğun bir diplomatik baskı var. Sizce nelere ihtiyaç var? Bu filoya ve ablukanın kaldırılmasına desteği harekete geçirtmek için farkındalığı nasıl artırırız?
AW: Nazikçe ifade edecek olursak burada mantıksız insanlarla uğraştığımızı düşünüyorum. Yani onları 60 yıldır yaptıklarından vazgeçirecek bir yol olduğunu sanmıyorum.
Gerçek olan burada uğraştığımız kişilerin zalim insanlar olduğudur. Epeydir beyinleri yıkanmış insanlar buradakiler. Diğer insanların acılarına alenen duyarsız bir orduyla uğraşıyoruz. Gerçek sadece bu. Yani The Electronic Intifada-ki siz elinizden geleni yapıyorsunuz- ve vicdan sahiplerince yönetilen diğer medya kaynakları seslerini daha da yükseltirse çok iyi olur.
Fakat nihayette, gemiye binmeye niyetli her birimiz, Birmingham Hapishanesi’nden Mektup’unu yazdığında, Alabama’da hapisteyken Martin Luther King Jr.’ın ruhunu aramakla yükümlüyüz.
Ne olacağını bilmesinin hiçbir yolu yoktu çünkü gecenin bir yarısında dışarı çıkarıp öldüresiye dövülebilir, linç edilebilir ya da bir ağaca asılabilirdi. Bu çok gerçekçi olasılığı ruhunda idrak etmek zorundaydı.
Yani gemilere binecek insanların bu son günlerini, umarım gerçekten son günleri olmaz, iyi kullandıklarını umuyorum. Yolculuktan önceki bu son birkaç gün bunun gerçekten değip değmeyeceğini belirleyecek. Eğer hayatlarını kaybedeceklerse, eğer korkunç acılar çekeceklerse hazır olmaları gerek. Olabilecekleri en hazır şekilde olmalılar.
Bir fırtına gelip arabamdan beni çekebilir. Bir insan selde kapılabilir. Bir tsunami sizi uykunuzda yakalayabilir. Bir yangında ailenizle birlikte yok olabilirsiniz. İnsanlar bu türden yollarla bu varoluştan diğerine geçiyor. Kanserden pekala acı içerisinde ölebilirsiniz.
Bu şekilde olaya gerçekçi bakabilirsiniz zira ne olacağını bilemeyeceğiniz bir duruma doğru gidiyoruz.
İşte bu nedenle aynı konumda olan ve “Bu dünyayı seviyoruz. Küçük çocukları seviyoruz. Onlar bunu hak etmiyor. İstismar edilmeyi hak etmiyor. Korkutulmayı hak etmiyor. Ben bir yetişkinim. Olgunum. Nasıl direnmeden onların başına bunların gelmesine izin verebilirim” diyen insanların sözlerine sığınıyorum.
EA: Bu Filistin’e ilk gidişiniz ya da gitmeye çalışmanız olmayacak. Daha önce Gazze’de bulundunuz ve orada “Suskunluğun Üstesinden Gelmek” adlı inanılmaz güzel bir kitap yazdınız. Kitaplaşmadan önce bir parçasını The Electronic Intifada’da yayınlamıştık. Kısa süre öncede Batı Şeria’daydınız. Oradaki deneyimleriniz nelerdir?
AW: Well, the wall. The wall. When I was looking at a snippet of the Senators and Congress — people applauding [Israeli Prime Minister Benjamin] Netanyahu I just had to wonder if they had ever stood in the shadow of that wall.
AW: Evet, duvar. O duvar. Senatörler ve Kongreye bakarken, insanlar (İsrail Başbakanı Benjamin) Netanyahu’yu alkışlarken, o duvarın gölgesinde durup durmadıklarını merak etmekten kendimi alamadım.
O duvar, insanlık ruhuna büyük bir hakaret. Devasa ve tehditkâr bir şey. Bunu insanların gözü önünde yapıyorlar ve bunun için topraklarını çalıyorlar. Sadece insanları duvarla çevirmiyorlar aynı zamanda topraklarını alıyorlar ve yiyecek bir şeyler bulmak için topraklarında çalışırken onlara ateş ediyorlar.
Böylesi bir suç insanlık ruhuna işleniyor. Bu kabul edilemez. Kendini insan sayan kim buna dayanabilir. Biz dayanamıyoruz. Dayanmamalıyız da. İzlenimlerden biri o duvarın devasalığı ve büyüklüğü idi.
Sonra yerleşimler vardı. Devasa yerleşimler. Sandığım gibi bir şey değildi. Her yerdeydiler, ama her yerde! Sonra bu uzun dramın, barış süreci denilen maskaralığın, insanlar asla barış olmayacağını idrak etmesinler diye var olan bir yanıltma, bir gölge oyunu olduğunu fark ettim.
Olay her zaman toprakla ilgili oldu. Dinin bunla ilgisi yok. Ya da sadece bahane olarak kullanılıyor. Bir şekilde hissediyordum ancak görmek her şeyi apaçık ortaya serdi: “Aha! En baştan beri olay buymuş” dedim.
İyi tarafından bakacak olursam, her zaman kendi kabilem saydıklarımla birlikte olmayı sevmişimdir. Benim için kabile; şairler, yazalar, müzisyenler, dansçılar ve bu gezegende olmaktan zevk alan insanlardır. Gezegen ondan zevk almak içindir. Bombalamak, dövmek ya da istediklerinizi yaptırmak için değil.
AE: Suskunluğun Üstesinden Gelmek adlı eserinizde, Gazze’de dansı betimlediğiniz muhteşem bir sahne vardı. Dansın rolüyle ilgili orada çok dokunaklı konuşmuştunuz.
AW: Evet, unutmamız gereken bu dünyanın canlılığı ve neşesi. Özgür bırakıldığımızdaki gösterdiğimiz, dans eden doğasıdır olayın. Sonsuza kadar korku içinde yaşamasınlar diye çocuklara örnek olmak gerekiyor. Bu dünya gerçekten çok güzel ve çok inayete sahip bir gezegen.
Batı Şeria’da giderken, bize İsraillilerin zeytin ağaçlarını kestikleri tarlalar gösterildi. Dönümler boyunca kara kütükler vardı. Ağladım çünkü ağaçlar masumdu. Tek suçları orada olmak ve yapabildiklerini, hasat ettiğimizde, bize vermekti. Üzülmeden birini bile kesen birini düşünmek acı vericiydi.
İki buçuk milyon ağaç kesildi. Bunu hiç sayan birini düşünmekten bile iğreniyorum. Kim bu? Dünya neşe içindir ve dans bunun önemli bir parçasıdır. Doğayla dans edersiniz. Doğa her daim dans eder. Eğer taciz etmiyorsanız, öldürmüyorsanız, sakat bırakmıyorsanız, doğa dans eder. Rüzgâr estiğinde yaprakların yaptıkları budur. Mucizevî bir evrende yaşıyoruz. Bir noktada cennete ya da başka bir gezegene gideceğimizi düşünerek onu tahrif etmek saçmalığın daniskası!
AE: Ayrıca adalet mücadelesini, Filistin özgürlüğünü, Özgürlük Yolcuları’yla birleştirdiniz. Birçok kez bu mücadelelerin aynılığının öneminden bahsettiniz. Bugün Birleşik Devletler’deki durumla ilgili neler düşünüyorsunuz? Vaziyet nedir? Burada neyin mücadelesini veriyoruz? Neye karşı ayağa kalkıyoruz? Yapmamız gereken nedir? Yakınlarda bir seçim var. Size seçiminizi sormuyorum ancak aşırı derecede siyasi bir lahza içerisindeyiz. Burada doğru şeyler için mi savaşıyoruz?
AW: I think that we should be working to deepen and spread the awareness that we see blossoming in Wisconsin and Ohio in some of the struggles around the union movement. The fight to have unions and representation about one’s work and one’s pay and one’s benefits.
AW: Wisconsin ve Ohio’da sendika hareketi etrafında filizlenen farkındalığın yayılması ve derinleştirilmesi için çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Kişinin işi, ücreti ve çıkarları için sendikal haklar ve temsil savaşından bahsediyorum.
Fakat aynı zamanda farkındalık da olmalı. Ülkemizi kaybetmek üzere olduğumuz aymalıyız. Sadece demokrasimizi eğil aynı zamanda toprağımızı da kurtarmak hakkında kafa yormalıyız. Toprağı korumak derken, petrol, gaz, kömür ve diğer çıkar yağmalanmasından bahsediyorum. Toprağımızın tekrar oluşması için milyonlarca yıl gerekiyor. Daha kısa bir süre önce her yerde bolca içilecek su bulabiliyordunuz.
Yaklaşan seçimlerle ilgili olarak başkanı yeniden-seçmek için Demokratlar’ın bir milyar dolara ihtiyaç duymasının korkunç olduğunu düşünüyorum. Eğer Başkan Obama olsaydım, ulusun karşısına geçer ve “Biliyor musunuz? Yeniden seçilmek için para toplayacak zamanım yok. Eğer beni istiyorsanız, bu sizin yapacağınız iştir. Amerika’nın birçok sorunuyla yeterince meşgulüm. Ev, savaşlar, ekonomik felaketler, iklim değişikliği, hortumlar vs. Ben bunlarla uğraşacağım. Kendimi yeniden seçtirmek için harcayacak ne bir günüm ne de bir kuruşum var” derdim. Böylesi bir duruş Amerikalıları sorumluluk almaya zorlardı. Eminim biz bunu yapabiliriz.
Seçilmek için bu kadar paraya ihtiyacınız olduğu bir noktaya vardıysanız, artık demokrasiden bahsedemezsiniz. Çünkü fakir bir insan ya da hatta orta sınıftan biri bugün olduğu gibi çok büyük firmalardan para almadan bir şey yapma şansı olmaz. Birçoğumuzun yoksun hissettiğini düşünüyorum. Obama için çok daha iyi umutlarımız vardı. Hatta onun tek başına olduğunu ve durmadan fazlasını isteyen bir dişli içine çekildiğini bile anlıyorduk. Ancak onu özleyeceğiz. Sahip olduğumuz umudu ve gerçekten bizi düşünen biri olabileceğine dair duyguyu özleyeceğiz. Kişisel olarak benim için de bu ilginç bir an. Obama ve ailesine duyduğum sevgi ve muhabbet şartsız ancak siyasi kariyerine desteğim böyle değil.
AIPAC’e yaptığı konuşmadan fazlasıyla rahatsız oldum. Filistinli çocuklardan bahsetmedi bile. Müslüman çocuklarından konuşmadı. Bilir misiniz ben tüm çocukları severim. Gerçekten bir Yahudi çocuğu Müslüman’dan ayıramam. Bu çok ama çok derinden beni yaraladı. Bir çocuğu diğerine tercih etmek de ne demek? Sadece o değil her zaman kalbimde bir Filistinli çocuğun imajını taşırım. Genelde çok küçük bir çocuk olur, İsrailli ordusuna ait bir tanka taş atarken gözümün önüne gelir. Belki içinde birileri varken evini yıkmış iki-katlı bir otobüsten büyük bir tankın karşısındaki o Filistinli çocuk. Bu çocuğun yanında kim duracak? Onu, cesaretini ve acısını görmezden gelmemiz mi bekleniyor? Onun ne kadar merhameti ve takdiri hak ettiğine kör mü olalım yani? Hayır, ben bunu yapamam.
AE: Sizi dinlerken, Filistin’de adalet için çalışanlar hakkında İsrail’in ve bu ülkedeki destekçilerinin karalayıcı, zalim ve yanlış yönlendirilmiş yaftalamaları aklıma geldi. Empatiden de bir o kadar yoksunlar. Bu size de dokunuyor mu? Bu yolculuğa girişirken, size takabilecekleri isimler sizi endişelendiriyor mu?
AW: Evet, çoktan isim taktılar. Biz Güneydekiler, Allah’tan kültürüm güneyli, yani siyahî Güney’de, bize korkunç bir isim takıldığında genelde söylediğimiz bir söz vardır: “Her şeyi söylediler bir tek Tanrı’nın çocuğu demediler”. Bu yeterli. Her türlü isim takıldı Tanrı’nın çocuğu hariç. Ben Tanrı’nın bir çocuğuyum. Aşağı yukarı da durduğum yer burası.
Benim Tanrım, dini bir Tanrı değil. Benim Tanrım doğa, Tanrım var olan her şey. Tanrı bu. Her şey Tanrı. Ben, O’nun çocuğuyum. İnsanlar benle ilgili ne hissediyorlarsa özgürce seslendirebilirler. Aslında söyledikleri beni nasıl gördüklerinden ziyade kendilerini nasıl gördükleriyle ilgilidir. Çünkü biliyorum ki ben sadece Tanrı’nın çocuğuyum. Ayrıca biliyorum ki onlar da öyle, hangi delilik içinde olurlarsa olsunlar.
AE: Birçok kişinin sizden ve bu yolculuğa çıkma isteğinizden ilham ve umut aldığını biliyorum. Gittiğinizde, Amerikan gemisi ile diğer gemilerde sizinle birlikte olanlar onların sevgilerini ve desteklerini de götürecek.
AW: Her zaman evde yapılacak bir şeyler olmuştur. Karşılıklı sorumluluğumuzu yerine getirdikleri ve yapmaya ihtiyaç duydukları şeye karşı dürüst oldukları sürece, şansımız var.
AE: Çok teşekkürler, Alice.
* Ali Ebunima, The Electronic Intifada’nın kurucusudur.
Bu söyleşi Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara