Dolar

34,8957

Euro

36,7264

Altın

3.010,52

Bist

10.058,63

Partiler tarım konusunda ne vadediyor?

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer düzenlediği basın toplantısında 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak parlamento seçimlerinde siyasi partilerin seçim beyannamelerindeki vaatleri ve Türkiye tarımının fotoğrafını çeken raporlarını açıkladı.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-06-08 15:04:55

Partiler tarım konusunda ne vadediyor?
HABER MERKEZİ / TIMETURK

Türkiye tarımının 20 yıllık fotoğrafını iç açıcı olmadığın belirten Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer; "Tarım konusunda kendi kendine yetebilen bir ülke iken artık, yıllık 1,5 milyar dolarlık tohum, 12,9 milyar dolarlık tarım ürünü ithal eden bir ülke haline geldi. Tarımdna geçinin nüfus kasıtlı olarak küçültülerek, bir yandna toplum işsiz bırakılıyor diğer yandan da tarım küresel güçlerin eline geçiyor" dedi.

Siyasi partilerin seçim beyannamesinde bu vahim tablonun yer üzün verici olduğunu belirten Özer; hiçbir siyasi parti tarım, gıda güvenliği, tohum ve GDO konusunda gerçeklerin farkında değil. Bu üzüncü ve katgı verici bir durumdur" dedi.

İşte Gıda Hareketi'nin "Tarım ve Gıda konularında partiler ne vadediyor?" raporundna kesitler:    Türkiye yeni parlamento seçimlerine hazırlanıyor. 12 Haziran 2011’de yapılacak olan seçimler öncesi siyasi partiler ne yazık ki projelerinden çok, liderlerinin birbirleri hakkındaki ağır sözleri nedeniyle gündem oluyor.   Siyasi partiler her seçim öncesinde iktidara gelmeleri durumunda, hangi konuda hangi adımları atacağını, ne tür düzenlemeler yapacağını ‘Seçim Beyannâmeleri’nde açıklarlar. Muhalefette kalan partilerin bu seçim vaatleri unutulduğu gibi, iktidar partilerinin seçim vaatleri de unutulup gidiyor. Siyasi partilerimiz de futbol takımlarımıza benzediğinden olsa gerek, seçmenleri de çoğu kez partilerinin proje ve vaatlerinden habersizdir. 
  Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi olarak hızla yaklaşan seçimler öncesinde Ak Parti, BBP, CHP, DP, DSP, Has Parti, MHP ve Saadet Partisi olmak üzere 8 siyasi partinin seçim beyannâmelerini inceledik. “Tarım, gıda güvenliği, tohum ve GDO” başlıklarında yaptığımız bu inceleme çerçevesinde, partilerin metinlerini hiçbir yoruma tabi tutmadan alıntıladık. Ne yazık ki, mezkûr başlıklarla ilgili hiçbir partide gerçekçi çözüm önerisi ve proje göremedik. Genellikle çiftçilere yönelik ‘tarım’ başlığındaki vaatlerin dışında, tohum, GDO ve gıda güvenliğine dair kâmil manada proje ve çözüme sahip hiçbir parti yok.   Bu genel eksikliğe rağmen DP, DSP ve Has Parti, GDO konusunda çalakalem vaatler sunuyor. ‘Tohum’ konusunda, DP dışında neredeyse hiçbir partinin somut bir cümlesi dahi yok. Beyannamelerinde bazı partilerin gıda güvenliğini, nişasta bazlı şekere indirgediğini görmek çok üzücü... 
    İktidar partisinin ise, ‘yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır’ anlamına gelen 8,5 yıllık iktidarındaki mezkûr alanlarla ilgili çalışmalarını saymak ötesinde hiçbir taahhüdü yok. Yeniden iktidar olacağına kesin gözüyle bakılan bir partinin bu yaklaşımı kaygı verici. Bugüne kadar yürütülen tarım politikalarının aynı şekilde sürmesi, Türkiye için büyük bir talihsizlik demektir.   Mevcut iktidar döneminde çıkarılan Tohumculuk Yasası’na göre, çiftçinin kendi ürettiği tohumu satması yasak. Yaklaşık 20 yıl önce tek bir çekirdek tohum ithal etmeyen Türkiye, bugün yıllık 1,5 milyar dolarlık tohum ithal eder hale getirilmiş, tohum konusunda adeta küresel tröstlere bağımlı kılınmıştır. 
  1991 / 2005-2011 ARASI HAYVANCILIK DEĞİŞİMİ
Tür
1991
2002
2005
2.009
 
Büyükbaş
12.339.073
9.924.575
10.631.405
8.216.831
ad.
Küçükbaş
51.196.538
31.953.800
31.821.789
26.877.793
 
ad.
  Tablo: 2 - Kaynak: TÜİK

Türkiye’nin gıda güvenliği meselesi geçtiğimiz yıl gazete manşetlerine, “gıdada çok vahim tablo”, “sucukta domuz, biberde zehir” şeklinde yansımıştı. Önceki gün açıklanan Avrupa Komisyonu Taklit Mallar Komitesi, OECD ve Dünya Gümrük Teşkilatı’nın araştırmalarına göre, Türkiye’de en çok gıda ve ilaç taklidi yapılıyor ve yıllık taklid ürün miktarı 6 milyar doları buluyor.   2010 yılı verileri seçim öncesinde bir türlü yayınlanmasa bile, 2009 verileri tek başına endişelenmek için yeterli. 73 milyonluk Türkiye’de, 2009 yılında sadece 22.172 ürün denetimi yapılmış. Günlük 80 milyon, yıllık ise 30 milyar ekmek tüketilen bu ülkede bir yılda sadece 309 adet ekmek denetimi yapılmış. Oysa 5 milyon nüfusa sahip Bosna Hersek’te, -AB raporlarına göre- yıllık 600 binden fazla gıda denetimi yapılıyor.   Hareketimiz, hiçbir siyasi partiden yana taraf olmadığı gibi, hiçbirini diğerine tercih etmek gibi bir yükümlülüğe de sahip değil. Her biri bu ülkenin yasal oluşumları olması hasebiyle, siyasi partilerin tümü hakkındaki değerlendirmeler, söz ve eylemlerine göre yapılmakta...   Bu raporumuzdaki eleştirilerimizin de bu bağlamda ele alınması gerekir.
Bu kısa tespitten sonra, seçim beyannâmelerine ulaşılan siyasi partilerin beyannâmelerindeki ‘tarım, gıda güvenliği, tohum ve GDO’ başlıklarındaki metinlerini noktası ve virgülüne dokunmadan alıntılıyoruz. Sonrasında ise daha genel bir tarımsal fotoğrafa yer vererek, uzun yıllardır uygulana gelen politikalara yönelik eleştiri ve önerilerimizi sunup, tarihe bir not düşmüş olacağız. Bu vesileyle, 12 Haziran seçimlerinin ülkemize hayırlar getirmesini diliyoruz.
Yukarıdaki Ak Parti, BBP, CHP, DP, DSP, Has Parti, MHP ve Saadet Parti’sinin seçim beyannâmelerindeki “Tarım, gıda güvenliği, tohum ve GDO” ile ilgili metinlerini olduğu gibi alıntıladık. 
  Herkesin malumu olduğu üzere, yaşamın vazgeçilmezi gıdadır. Sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmezi ise temiz gıda. Temiz gıdanın sağlanabilmesi ise temiz çevreyle mümkün. Temiz gıda ve temiz çevre için, temiz bir düşünce gerek. Bütün insanlar, fıtratı bozulmamış bitki ve hayvanlardan elde edilmiş tabiî gıdaları hak ederler. Zengin de olsa fakir de, zalim de olsa mazlum da, Afrika’da da yaşasa Amerika’da da tüm insanlar bu temel haktan mahrum bırakılamazlar. 
  Oysa günümüz dünyasında, siyasi ve ekonomik çıkarlar, düşüncesizlik ve beceriksizlikler, ihtiras ve feraset yoksunluğu, rüşvet, bilgi eksikliği, siyasi mülahazalar, politik tercihler, bağımlılıklar gibi çok sayıdaki sebeple, insanların ezici çoğunluğu bu temel haktan mahrum bırakılmışlardır.   Bugün çevremiz yani evren; endüstriyel ve evsel atıklar, tarım kimyasalları, makyaj ve imaj ürünleri gibi çok sayıda atık ve ürün nedeniyle, tüm canlıların yaşamını tehdit edecek boyutlarda kirletilmiş durumda. Öyle ki, evrenin altını, üstünü, denizlerini, okyanuslarını hatta gökyüzünün derinliklerini bile kirleten bu insan, laboratuvarda tüm canlıların fıtratıyla oynuyor, genetik yapısını değiştiriyor. 
    İşin daha vahim boyutu ise bu kirlenmenin çoğu kimseyi endişelendirmemesi. Çevre denildiğinde, anı yaşayan insanların aklına, yalnızca çöp tenekeleri veya yaşadığı mekânın çevresi geliyor. Hâlbuki ‘çevre’, evrenin tümüdür. Evren, çevre olarak görülmediğinden en yakın korunur uzağın önemi ortadan kalkmakta.   Atom bombası veya eş değer bir bomba, Hiroşima ve Nagazaki’de görüldüğü gibi sadece dünyanın küçük bir alanını etkileyecek ve atıldığı çevrede yaşamı yok edecektir. Fakat genetik yapısını değiştirerek hibritleştirdiği, ardından da mülkiyetine geçirdiği tohumlar ve bu tohumlara eklediği diğer tarım kimyasalları, tüketen her canlı için bir atom bombası niteliğinde. Ülkenize atılan bir atom bombasının parası muhtemelen düşmanınızca temin edilmekteyken, fiziksel ve biyolojik açlığımızı gidermesi için satın aldığımız gıda bombasının tüm bedelini biz ödüyor olacağız. 
Bugün ‘mono kültür’ denilen ‘vahşi transgenik endüstriyel tarım’ ve tarım kimyasallarının sadece arı neslini yok etmesi demek, ‘insan eliyle kıyamet’ demektir. Arıların beslenme biçimi değiştiği için, asli fonksiyonlarını icra edememesi veya toptan yok edilmesi, muazzam bir nizam olan tabiatın geri dönülmez bir biçimde imhası demektir. Çünkü arılar, bitkiler arasında tozlaşmayı, dolayısıyla döllenmeyi meydana getirerek, tabiattaki canlılığın devamını sağlarlar. Genetik tohumların ekilmesi ve tarım kimyasallarının sorumsuzca kullanılması yüzünden, her yıl arıların milyarlarcasını kovandan ilk çıkışında kaybediyoruz. Büyüyen bu felaketin oluşturacağı korkunç tehlikeyi görmek için, illa arif olmak mı gerek? 
Partilerin seçim beyannâmeleri ile seçim meydanlarında söyledikleri, siyasetçilerimizin bu kıyametin farkında olmadıklarının en açık ispatıdır. Dışarıdan siyasetçi ithal edemeyeceğimize göre, bize düşen siyasetçileri uyarmak. 
  TARIM ÜRÜNLERİ İTHALAT VE İHRACATI İLE TARIMSAL ÜRÜNLERİN PAYI
Türkiye'nin tarımsal ürün
1991
Payı* %
2002
Payı* %
2010
Payı* %
 
İthalatı
1,89
9
4,26
8,3
12,9
6,95
 
İhracatı
4,18
30,8
4,75
13,2
12,7
11,14
 
İhracatın-ithalatı karşılama oranı
2,21
 
1,11
 
0,98
 
 
*Toplam ithalat veya ihracatın içinde, tarımsal ithalat ve ihracatın payı                         
 
Tablo: 4 - Kaynak: Tüik
 
  TARIMSAL İSTİHDAM
Tarımsal
2002
2011
İstihdam (kişi)
7.458.000
5.401.000
İstihdam (%)
34,9
24,0
 
Tablo: 5 - Kaynak: Tüik
  Türkiye, 20 yıl önce (1991) ithal ettiği tarım ürününün 2,21 katını ihraç ederken, bugün ithalatı ihracatından fazla yani, tarımda kendi kendine yetemez hâle gelmiş durumda. 2002 yılında nüfusun yüzde 34,9’u tarımdan geçinirken, bu oran bugün yüzde 24’e gerilemiştir. 
  Siyasilerin hedefi, tarımsal istihdamı yüzde 5’lere çekmek. Bugün çalışma çağındaki insanların yüzde 12’si işsiz bir ülkenin, halkını toprak ve tarımdan uzaklaştırması hiçbir açıdan doğru bir tercih olamaz. Bugün yine 2023’e kadar işsizliğin yüzde 5’e çekilmesi vaat ediliyor. Tarımın altından değerli olduğu ve küresel güçler tarafından -en etkin- silah olarak kullanıldığı bir dünyada, toplumun tarımdan uzaklaştırılması hatta utandırılması kaygı verici politik bir tercihtir. 
  Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi olarak, Türkiye’nin ivedi olarak bu yanlış yoldan dönmesi gerektiğini siyasiler dâhil herkese hatırlatmak istiyoruz. Ayrıca her alanda olduğu gibi tarımda da ‘kemmiyet/miktar değil, keyfiyet/kalite tercihi’ toplumu sağlıklı kılacak, bu bir yandan sağlık harcamalarında ciddi bir azalma meydana getirecek, diğer yandan da toplumsal başarıyı artıracaktır. Bu tercih, tarımsal alanlardaki kirliliği önlediği gibi, toprak verimini de artıracaktır. 
  Artık bu ülke siyasilerinin, her şeyin rakamsal büyüklük olmadığını bilmeleri ve rakamsal büyüklükle sorunların küçülmediğini, bilakis toplum ve çevre sağlığının bozulduğunu bilmeleri gerek. 
  Son 20 yılda tohumda küresel tohum şirketlerine bağımlı hâle gelmiş, tahıl ve sebze üretimi azalmış, tarımsal ürün ithalatı ihracatını geçmiş, hayvan miktarı hızla küçüldüğü için canlı hayvan veya et ithaline mecbur kalmış, tarımdan geçinen nüfusu yüzde 35’lerden yüzde 24’lere gerilemiş, özetle, tarımda 3 kat küçülen ve artık tarımda dahi kendi kendine yetemez bir ülke hâline gelmiş bir Türkiye manzarası ile karşı karşıyayız.    Maalesef bu fotoğrafın, seçim beyannâmelerinin hiç birinde zikredilmemesi ve siyasetçilerin konuyu yeterince bilmemesi yahut da ilgi duymaması kaygı vericidir.   İşte bundan hareketle, Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi olarak tohum, tarım ve gıdamızı önemsemeyen siyasi partilerin hiçbirinin iktidarının ülke yararına olmayacağını düşünmekteyiz. Yaklaşan parlamento seçimleri vesilesiyle, seçmeni ve siyasileri bir kez daha uyarmak istiyoruz.   Herkes bilmelidir ki: Yok olan ortak geleceğimiz!
  RAPORUN TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ

 
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara