Veysel Sarı: Kurşun yedim, pes etmedim
Siirt kökenli bir ailenin çocuğu olarak 25.07.1988'de İstanbul Tophane'de dünyaya gelen Veysel Sarı, futbol tutkusunu, 'Kurşun yedim, pes etmedim.' dedi.
İkisi de evli bir ablası ve ağabeyi olan Veysel Sarı'nın, babası belediyeden emekli, annes
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-06-01 11:40:59
İkisi de evli bir ablası ve ağabeyi olan Veysel Sarı'nın, babası belediyeden emekli, annesi ev hanımı. Futbola Beyoğlu Yeniçarşı'da başladı, 7 sene amatör olarak oynadım. 1 sezon Dikilitaş forması giydikten sonra Beylerbeyi'nde profesyonel oldu. İki sezondur Eskişehirspor'un formasını giyiyor.
Veysel Sarı, Futbol Federasyonu basın departmanının hazırladığı TamSaha dergisine verdiği röportajda iddialı açıklamalar yaptı. İşte Veysel Sarı'nın röportajının ayrıntıları:
Bu sezonun ikinci yarısında Eskişehirspor'da sürekli oynayan, orta sahada ve savunmanın her bölgesinde görev alan bir joker olarak tanıdık onu. Futbol hayatının büyük bölümü amatör kümede geçen bir oyuncu olarak yaptığı sıçrama parmak ısırtıyor. 20 yaşında Beylerbeyi'nde profesyonel oldu, takımı 3. Lig'e düşerken o Süper Lig'den Eskişehirspor'a transfer yaptı. Üstelik 16 yaşında dizinden kurşun yemiş ve yürümesi bile tehlikeye girmiş bir gençten söz ediyoruz. Azminin ve yeteneğinin karşılığını şimdilerde A2 Millî Takımı'na seçilerek almış durumda.
'Okul çıkışında üç arkadaş yürürken kim olduğunu bilmediğimiz birisi artık ne sebeple olduğunu bilmiyorum ama bize ateş etti. Dizkapağımdan vuruldum. Gittiğimiz ilk doktor, "Bu çocuk artık yürüyemez" dedi. Ama iyileştim ve 1.5 ay sonra maça çıkıp 3 gol attım.
Özellikle bu vurulma olayından sonra, ailem futbol oynamaktan vazgeçeceğimi umdu. Neredeyse 20 yaşına yaklaşmıştım ama hâlâ amatör kümede futbol oynuyordum. Annem eczacı kalfası olmamı tavsiye ediyordu.
O dönemde Müjdat Yetkiner aradı. Beni Amatör Millî Takım'dan tanıyordu. Dikilitaş'a davet etti. O zamanın parasıyla 7 milyar lira verdiler. 19 yaşına gelmiş ve futboldan ilk kez para kazanmıştım. İyi bir sezon geçirdim ve yeniden Amatör Millî Takım'a seçilip Beylerbeyi'ne transfer oldum.
Beylerbeyi Galatasaray'ın altyapısı gibiydi. Amatör kümeden gelmiş bir oyuncu olarak kafamda, "Acaba oynayabilir miyim?" sorusu vardı. Ama orada 1 sezonda 35 resmi müsabakaya çıktım. Benim için çok başarılı bir sezondu ancak takım küme düştü. Bense Süper Lig'e terfi ettim.
Eskişehirspor'a geldikten sonra futbolcu olduğumu hissettim. Beylerbeyi'nde bir odada 7 kişi kaldığımız günleri bilirim, Eskişehirspor'da ise bana ait bir odam, banyom ve televizyonum var. Yani Süper Lig oyuncusu olduğunuzda her şey çok farklı.
Asla pes etmeyeceğimi biliyordum. Çünkü ben çok zor şartlardan geçerek buraya geldim. Futbol hayatım boyunca çevremde çok yetenekli oyuncular görmüştüm ama hayatları kapris yapmakla geçiyordu. Bense geldiği yeri bilen birisiyim. Bunun için hep çalıştım, çalıştım ve bekledim.
Pozisyon almakta ve hızlı düşünmekte eksiklerim var. Ben profesyonel bir takımın altyapısından gelmedim ki. Bir oyuncu 7-8 sene amatör kümede oynayıp birdenbire profesyonel olduğunda bazı eksikleri doğal olarak ortaya çıkıyor.
Sezonun ikinci yarısının ortalarından itibaren sürekli oynamaya başladım. Asla kapris yapan ve çalışmayan bir oyuncu olmayacağım. Hayatımı kazandığım mesleğime karşı asla saygısızlık yapmayacağım. Her sezon üstüne koyarak A Millî Takım'a çıkabilirsem benim için büyük bir şeref olur.'
İşte soru ve cevaplarıyla Veysel Sarı'nın açıklamaları:
Futbola ne zaman ve nasıl başladın?
Her futbolcu gibi mahalle arasında futbol oynamaya başladım. Kola kutularıyla bile futbol oynardım. Tophane'nin küçük sahasında arkadaşlarla oynarken, Beyoğlu Yeniçarşı'nın antrenörü Rahmi Hoca beni görmüş, beğenmiş. "Kulübe gel" dedi. O sırada 11 yaşındaydım. Babama danıştım, o da olur verince gittim.
Ailen futbolcu olmanı nasıl karşıladı? Ailende futbol oynayan birileri var mıydı?
Ailemde değil, sülalemde futbolla ilgilenen birini bulmak çok güç. Sadece amcam biraz futbolu takip eder. Bir de abim yaşı itibariyle futbolla ilgileniyor. Hatta beni yönlendiren de abimdir.
Futbola başladığın dönemde zorluklar yaşadın mı?
Tophane'de oturuyorduk, Beyoğlu Yenişarçı takımı antrenmanlarını Halıcıoğlu'nda yapıyordu. Her gün Tophane'den Şişhane'ye yürür, oradan da Halıcıoğlu'na kadar otostop yapardım. Eğer kimse arabasına almazsa, yine yürürdüm. Amatörlüğün şartları zordur. Toprak sahada, çamurun içinde antrenman yapar, kendi eşyalarınızı kendiniz yıkarsınız. Annem o konuda çok kahrımı çekmiştir, sağ olsun.
Peki eğitimini de sürdürdün mü bu arada?
Liseyi Beyoğlu Fındıklı Lisesi'nde okudum. Sonra da Eskişehir'de üniversiteyi kazandım. Turizm Otelcilik Bölümü öğrencisiyim ama profesyonel olarak futbol oynamaya başlayınca okula devam edemedim. Bu nedenle açık öğretimde eğitimimi sürdürüyorum.
Futbola başladığında nereleri hayal ediyordun?
Amatör futbol oynadığım dönemde başımdan kötü bir olay geçti. 16 yaşındayken dizkapağımdan vuruldum. O nedenle ailem futbolu bırakmamı istedi.
Bu olay önemli. Nasıl vuruldun, neden vuruldun, bu konuya girelim istersen.
Tophane'de olur böyle şeyler (gülüyor). Okul çıkışında üç arkadaş yürürken kim olduğunu bilmediğimiz birisi artık ne sebeple olduğunu bilmiyorum ama bize ateş etti. Dizkapağımdan vuruldum. Hemen hastaneye kaldırdılar. Doktor benim yanımda anneme, "Bu çocuk artık yürüyemez" deyince annem çok kötü oldu. Bende de çok ciddi olamamak gibi bir durum var. Her olaydan gülecek bir şey çıkartırım. Orada da annemler feryat figan ağlarken ben yine gülüyordum. Doktorun "Artık yürüyemez" sözlerini duyunca, "Böyle olmayacak, başka bir hastaneye gidelim" dedim. Gittiğimiz hastanede ortopedi mütehassısı bana MR için gece randevusu verdi. Gece yeniden hastaneye gittik ve MR çektirdik. Doktor sonuçları görünce, "Mucize gibi bir şey, dizkapağına sanki hiçbir şey girmemiş gibi" dedi. Mermi girip çıkmış ama bağlarda veya kemikte hasara yol açmamış. 1.5 ay sonra maça çıkıp, üç gol attım.
İLK PARAMI 19 YAŞINDA KAZANDIM
Sonrasında da futbolculuk hayallerini gerçekleştirmeyi başardın.
Özellikle bu vurulma olayından sonra, ailem futbol oynamaktan vazgeçeceğimi umdu. Futbolu bırakmamı istiyorlardı. Neredeyse 20 yaşına yaklaşmıştım ama hâlâ amatör kümede futbol oynuyordum. Annem eczacı kalfası olmamı tavsiye ediyordu. Ben de "Anne bari 1 yıl dershaneye gideyim ve okumayı sürdüreyim" dedim. Dershaneye de yazıldım. Ama içimdeki futbol oynama arzusu ve umudu hiç dinmiyordu. O dönemde Müjdat Yetkiner Hoca aradı. Beni Amatör Millî Takım'dan tanıyordu. "Dikilitaş'ı çalıştırıyorum, seni de takımımda görmek istiyorum" dedi. Bana o zamanın parasıyla 7 milyar lira verdiler. 19 yaşına gelmiş ve futboldan ilk kez para kazanmıştım. Peşinatımla dershane ücretimi ödedim, sonra kalan taksitlerimi de yine kulüp ödedi. Dikilitaş'ta iyi bir sezon geçirdim ve yeniden Amatör Millî Takım'a seçildim.
Daha önce forvet oynadığını söylemiştin. Eskişehirspor'da ise bu sezon stoper olarak görev alıyorsun. Bu mevki değişikliğinden de söz eder misin bize?
Beyoğlu Yeniçarşı'daki son sezonumda hocam Metin Kurt'tu. İlk geldiğinde fiziğime bakıp, "Sen stoper oynayacaksın" dedi. Ben de "Oynayamam hocam" cevabını verdim. Çünkü tabiri caizse kız gibi top oynuyordum o sıralarda. Kafa topuna çıkmazdım, mücadele etmezdim, sadece top ayağıma geldiğinde oynardım. Fakat Haydar takımıyla oynayacağımız bir maçtan önce stoperimiz sakatlanınca Metin Hocam benden o bölgede oynamamı istedi. O maçta stoper oynamaktan keyif aldım. Topu kesmek, uzaklaştırmak veya geriden oyun kurmak bana zevkli geldi. Dikilitaş'ta da ağırlıklı olarak ön libero oynadım.
Amatör takımlardan profesyonel lige, Beylerbeyi'ne geçmen nasıl oldu, seni kim keşfetti?
O dönemde Sinan Vardar beni aramıştı. Denenmeye çıkmamı istedi. Amatör Millî Takım'da iyi maçlar oynamıştım ve beni isteyen kulüpler vardı. Bir de Müjdat Yetkiner Hocam, "Eğer kendini iyi bir futbolcu olarak hissediyorsan denenmeye çıkmazsın" diye bir nasihatte bulunmuştu. Ben de kendimi iyi hissediyordum ve "Denenmeye çıkmam başkanım" cevabını verdim. Sinan Vardar bir-iki gün sonra beni arayıp çağırdı ve imzayı attım. Beylerbeyi o dönemde 2B'de yer alan bir takımdı, Galatasaray'ın altyapısı gibiydi ve o kulüpten gelen çok sayıda oyuncu vardı. Amatör kümeden gelmiş bir oyuncu olarak kafamda, "Acaba oynayabilir miyim?" gibi sorular dolaşıyordu. Ama orada çok çalıştım. Ligde 34 maçın 32'sinde forma giydim. 2 maçta sarı kart cezalısıydım. 3 de kupa maçıyla birlikte 35 resmi müsabakaya çıktım. Benim için çok başarılı bir sezondu ama takım küme düştü.
Takım küme düştü ama sen Süper Lig'e, Eskişehirspor'a transfer oldun. Bu tip çıkış hikâyelerine çok alışık değiliz.
Ben bir anda tavan yaptım. 20 yaşında profesyonel oldum, ertesi sezon da Süper Lig'e geldim. Beylerbeyi ile küme düştükten sonra tatile çıkmıştım. Yeni sezonda 3. Lig'de oynayacağımı düşünüyordum. O dönemde menajerim aradı ve "Hemen gel, yarın Eskişehir'e gidip imza atıyoruz" dedi.
Peki seni Eskişehirspor'da kim izlemiş ve transferini istemiş?
O dönemde Eskişehirspor'un başında Rıza Hoca vardı. Sanırım başkanımız Sinan Vardar beni önermiş, o da birkaç maçta izletip transferime karar vermiş.
Birdenbire Süper Lig oyuncusu olduğunda neler hissettin?
Eskişehirspor'a geldikten sonra futbolcu olduğumu hissettim. Beylerbeyi'nde bir odada 7 kişi kaldığımız günleri bilirim, Eskişehirspor'da ise bana ait bir odam, banyom ve televizyonum var. Kullandığımız formalar, eşofmanlar çok daha kaliteli, malzemelerinizi kendiniz taşımıyorsunuz. Yani Süper Lig oyuncusu olduğunuzda her şey çok farklı.
Süper Lig'e geldiğinde hiç endişe duymadın mı?
Asla pes etmeyeceğimi biliyordum. Çünkü ben çok zor şartlardan geçerek buraya geldim. Futbol hayatım boyunca çevremde çok yetenekli oyuncular görmüştüm ama hayatları kapris yapmakla geçiyordu. Hocaların onlara bakış açıları da bir süre sonra olumsuza dönüşüyordu. Bense geldiği yeri bilen birisiyim. Bunun için hep çalıştım, çalıştım ve bekledim. Yeri geldi 10-15 hafta oynamadım ama bir forma şansı geldiğinde neler yapabileceğimi biliyordum. Eskişehirspor taraftarlarına "Bizim böyle genç bir oyuncumuz var" dedirterek kendimi kabullendireceğime inanıyordum. Nitekim o şans geldiğinde de iyi kullandığımı düşünüyorum.
GÖZYAŞI DÖKTÜM, DUVARLAR ÜZERİME GELDİ
Dediğin gibi ilk sezonunda çok az oynadığını görüyoruz. Uzun süre yedek kaldığın dönemde neler düşündün?
Yedek kaldığım dönemde kendi kendime gözyaşı döktüğüm, duvarların üzerime geldiği dönemleri biliyorum. Ben formayı hak ettiğime inanıyordum ama hocama göre demek ki eksiklerim vardı. Dediğim gibi asla pes etmedim, hep çalıştım. O şansın bana bir gün geleceğine ve benim de nasıl bir oyuncu olacağımı göstereceğime olan inancımı hiç kaybetmedim.
O dönemlerde sana destek verenler var mıydı?
Tabii. Takım içindeki ağabeylerim, özellikle Serdar Özbayraktar ve Sezgin Coşkun bana, "Sen Süper Lig futbolcususun. Çok çalışıyorsun ve bir gün mutlaka şans bulacaksın, asla pes etme" diyorlardı. Bu sezon da Erkan Zengin ağabeyden aynı desteği gördüm.
Sezonun özellikle son bölümünde sürekli oynayan bir oyuncuya dönüştün. Sence neler değişti de bu düzeye geldin?
Bence değişen tek şey tecrübe. Oynadıkça kendime güvenim geliyor ve oynadıkça yeni şeyler öğreniyorum. Ben idmanda çok fazla gelişebilen bir oyuncu değilim. Ama maç temposunu yakaladığımda kendimi çok daha fazla geliştirebiliyorum. Bülent Hoca beni sol bek oynattı, sonra sağ bek oynattı, daha sonra stoper olarak görevlendirdi. Onun bana duyduğu güveni hissettikçe daha iyi oynamaya başladığımı düşünüyorum. Bülent Hoca içindeki hırsı ve kazanma azmini oyuncusuna çok iyi aktarabilen bir teknik adam. Ben de o hırs ve şevkle yapabileceğimden daha fazlasını verebilmek için çabalıyorum.
Eskişehirspor'a ilk geldiğinde Rıza Hoca seni ön liberoda değerlendiriyordu, şimdi ise adeta takımın jokeri gibisin. Seni savunmanın her bölgesinde izledik. Joker oyuncu olmaktan memnun musun, yoksa kendini en iyi hissettiğin bir mevki var mı?
Hocamız bana, "Sana farklı mevkilerde görev verebiliyorum ve bu senin açından olmasa da benim açımdan büyük bir avantaj. Teknik adamlar joker oyuncuları sever. Çünkü aksayan her bölgede bu tip oyuncuları kullanabiliriz" diyor. Benim açımdan ise bazen alışmadığım mevkilerde oynamanın getirdiği dezavantajlar yaşanıyor. Ancak yine de üstlendiğim her görevi yerine getirmek için çaba harcıyorum.
Geçmişte forvet ve orta sahada oynamış bir oyuncu olarak topla ilişkilerin oldukça iyi. Günümüz futbolu da topu iyi kullanan stoperler arıyor. Bülent Hoca senden bu nedenle mi stoper olarak yararlanmak istiyor?
Büyük ihtimalle böyle. Dışarıdan bakıldığında da topu iyi kullandığım gözleniyorsa çok mutlu olurum. Bir yandan hava hâkimiyetim iyi, hırslı bir oyuncuya dönüştüm ve fiziksel olarak da güçlüyüm. Bu nedenle kariyerimi stoper olarak sürdürebileceğimi düşünüyorum.
Bülent Hoca senin hangi özelliklerini beğeniyor?
Bence en çok iyi niyetle çalışmamı, hırsımı, azmimi ve asla pes etmememi beğeniyor.
AMATÖR KÜMEDEN GELMEK ZOR
Mutlaka eksik gördüğü yönlerini de söylüyordur, öyle değil mi?
Evet. Pozisyon almakta ve hızlı düşünmekte eksiklerim var. Ben profesyonel bir takımın altyapısından gelmedim ki. Bir oyuncu 7-8 sene amatör kümede oynayıp birdenbire profesyonel olduğunda bazı eksikleri doğal olarak ortaya çıkıyor. Zaman zaman top ayağıma geldiğinde hızlı düşünüp karar verememek bunlardan birisi ama oynadıkça bu eksiğimi gidereceğim. Bülent Hocanın ekibine bu sezon katılan Ahmet Seçkin Hocamız da bizim gibi tesislerde kalıyor ve Alper'le bana çok destek oluyor. Ona da buradan özellikle çok teşekkür ediyorum.
Güçlü bir oyuncusun ve bu elbette çalışmakla da ilgili. Ama güçlü kalabilmek için beslenme, dinlenme gibi faktörler de önemli. Sen bu anlamda nasıl yaşıyorsun?
Ben ufaklıktan beri kahvaltı yapmam. Süt ve süt ürünlerini de pek tüketmem. Bu yüzden ailemle de çok tartıştığımız olur. Aslında görenler de söylüyor, "Bir de bunları yesen nasıl olursun" diye. Tabii profesyonel oyuncularız ve hepimiz her dakika göz önündeyiz. Ne yapsak hemen duyuluyor. Bu yüzden yaşantımıza daha dikkat ediyoruz. Benim gece hayatım, içkim, sigaram yok. Tabii aileden gelen bir durum bu. Annem de babam da ne alkol ne sigara kullanır. Futbol camiasında ender rastlanır bir durum bu aslında.
Zaman zaman rakiplerine dengesiz girişler yaptığın yolunda eleştiriler var. Bu eleştirilere katılıyor musun? Bunu neye bağlamak gerekir? Formayı zorlukla kapmış bir oyuncunun aşırı hırsıyla açıklayabilir miyiz?
Bu biraz da pozisyon almakla alâkalı bir şey. Her topu ben alayım, ben kullanayım istiyorum, biraz da bu yüzden oluyor ama bunu yavaş yavaş düzeltmeye başladım. Rakibe birden atlamamak, aranızdaki mesafeyi korumak, rakip sizi geçse bile hemen geri dönebilmek lâzım. Ben de bunların üstünde çalışıyorum. Bu konuda Fabio Cannavaro'yu kendime örnek alıyorum.
Takımdaki diğer stoperlerle aran nasıl, sana yardımları oluyor mu?
Konuşarak anlaşabiliyoruz. Yanımda oynayandan da önümde oynayandan da her dakika bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Oyuncuların genelde nasıl pozisyon aldığını dikkatle izliyorum. Yanımda oynayan ağabeylerim de beni pozisyon alma konusunda sürekli uyarıyor. Özellikle sol bek oynayan Volkan ağabeye kulak vermeye çalışıyorum.
Bu sezon Beşiktaş'a attığın gol herhalde kariyerinin en önemli golüydü. O golü attığında neler hissettin?
Hocamız maça çıkarken bana "Rahat ve sakin oyna, sana güveniyoruz" demişti. Futbolda kötü düşünmek diye bir şey yok. Hep iyi, hep pozitif düşüneceksin. Hafta içi Beşiktaş'ın nasıl pozisyona girdiğine dair videolar izledim. Top araya atıldığında nerede durmam ve alanı nasıl daraltmam gerektiğini hocamızla konuşmuştuk. O maça çok iyi motive olmuştum. Hocamız videoyu izlerken birden kapatıp, "Aslında çok da izlemene gerek yok. Çıkar oynarsın, maçı da senin attığın golle kazanırız" demişti. İçine doğmuştu herhalde. Golü attığımda ilk hissettiğim şey şükür oldu. Öyle bir duyguyu hissettiğim için "Şükürler olsun" dedim. Bana güvenen insanlar, "Veysel beni mahcup etmedi" cümlesini kuruyorsa, ben dünyanın en mutlu insanı oluyorum.
Ligimizde beğendiğin oyuncular hangileri?
Yerli olarak Erkan ağabeyi, yabancılardan da tabii ki Alex'i beğeniyorum. Türkiye'de bence yabancı olarak en iyi stoper Diego. Bizim kültürümüze çok yakın biri. Ailesiyle camileri gezen, soyunma odasına girdiği zaman "Selamünaleyküm" diyen biri Diego.
Anadolu takımları ciddi bir kıpırdanma içinde. Eskişehirspor da bu kıpırdanma içindeki takımlardan biri. Sen kulübün geleceğini nasıl görüyorsun?
Eskişehir bir futbol şehri. Buraya her gelen her takım bence çekinerek geliyor. Eskişehir kendi sahasında kolay kolay kaybeden bir takım değil. Zaten büyük hedeflerimiz vardı, Bülent Hocanın da gelmesiyle hedeflerimizi daha da büyüttük. O geldiğinde takım on yedinciydi, sezonu yedinci sırada tamamladık. Önümüzdeki sezon bence daha iyi yerlerde olacağız. Özellikle Avrupa kupalarına kesinlikle kalmak istiyoruz.
Eskişehirspor tribünlerinin takıma etkisi ne boyutta? Oyuncu-taraftar ilişkileri nasıl? Onlardan beklentileriniz neler?
Taraftar bizi bazen olumlu yönde etkiliyor, bazen de kendi tribünlerinizden istemediğiniz sözler duyuyorsunuz ve moraliniz bozuluyor. Bunları duymak istemiyoruz. Kimse yenilmek istemez ama futbol bu, bazen kazanacaksınız bazen de kaybedeceksiniz. Bütün duyguları yaşayacaksınız ve bu duygulardan ders çıkaracaksınız.
Bundan sonrası için hedeflerin neler?
Sezonun ikinci yarısının ortalarından itibaren sürekli oynamaya başladım. Tabii yeri gelecek oynamadığım zamanlar da olacak. Ama ben hiçbir zaman pes etmeyeceğim ve çalışmayı sürdüreceğim. Asla kapris yapan ve çalışmayan bir oyuncu olmayacağım. Hayatımı kazandığım mesleğime karşı asla saygısızlık yapmayacağım. Başarılı olmanın yolu pes etmeden çalışmaktan geçiyor. Hedefim öncelikle takımımda kalıcı olmak ve önümüzdeki sezon düzenli bir şekilde oynamak. Her sezon biraz daha üstüne koyarak A Millî Takım'a çıkabilirsem bu benim için büyük bir şeref olur.
Para kazanmanla birlikte ailenin hayatında değişiklik oldu mu?
Elbette oldu. Sonuçta kendime yetecek kadar bir para alıyorum ve gerisini aileme bırakıyorum. Çünkü bu yaşıma kadar bana onlar baktı. Babamın geçmişte çektiği çileleri biliyorum ve gelecekte kendi çocuklarımın aynı çileleri çekmesini istemiyorum. Bu nedenle geleceğime de yatırım yapmaya çalışıyorum.
Bize biraz da özel hayatından ve hobilerinden söz eder misin?
Eskişehir'de genellikle takım arkadaşım Alper'le zaman geçiriyorum. Genelde dışarı çıkıp yemek yeriz, yemekten sonra sinemaya gideriz ama vaktimizin çoğu playstation oynayarak geçiyor. Dizi olarak sadece Geniş Aile'yi izliyorum. Kitaplarla da aram fena değil. En son Elif Şafak'ın Aşk Özeti kitabını okudum. Ondan önce de Her Şey Seninle Başlar isimli kitabı okumuştum.
SON VİDEO HABER
Haber Ara