Dolar

35,4856

Euro

36,4774

Altın

3.091,70

Bist

9.977,94

Suriye’nin kanlı cuntası için son perde

Şam, umudunu uluslararası bocalamaya bağlıyor. Fakat zafer nihayette Suriye halkının olacak.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-05-31 16:34:10

Suriye’nin kanlı cuntası için son perde


Burhan Ghalioun* / TIMETURK

Arap dünyasını süpüren demokratik devrimin bir parçası olarak, Suriye’nin gençliği 15 Mart’ta siyasi manzarayı ciddi şekilde değiştiren bir halk ayaklanmasının kıvılcımını çaktı. Ayrıca Suriye halkının parlak tarihine önceki milli bağımsızlık ve özgürlük isyanlarını tamamlayarak yeni bir sayfa açtı. O zamandan beri yaşanan olaylar, iki temel gerçeği ortaya çıkardı. İlki hâlihazırdaki rejimin, varolan sistemi elden geçirmenin ötesine geçmeyen makyaj dışında ciddi bir reform planını hazırlamadaki başarısızlığıydı; Rejimin inzivasını pekiştirmesi ile siyasi ve entelektüel durgunluğuydu. İkinci olarak, Suriye halkının özgürlük talepleri sağlanana ve ne pahasına olursa olsun demokratik otoritenin yerleştirilene dek mücadelelerini ısrarla sürdürme niyetiydi.

Rejimin acizlik özelliklerinden biri zaruri reform söylevi yerine vatandaşların varolan sisteme muhalefetini sürdürmeye dair cesur arzusunu dile getirdiği bölgelerdeki artan şiddet, yıldırma ve işkence kullanımını ikame etmesiydi. Binden fazla insan öldürüldü, binlercesi yaralandı, sakat kaldı ya da hapsedildi. Artık rejimin, halkın isteklerini engelleyebilecek bir reforma başlatmazdan önce protesto hareketinin kökünü kazımadaki ve tek taraflı herhangi bir reformun sınırları belirlemesindeki ayak diremesi açıkça bellidir.

Rejimin otorite denklemi içerisinde halkı bir parti olarak tanımayı reddedişi, rejim organları ve medyasında protestocuları olumsuz ve küçültücü tanımlamalarına yansıyor. Onlara göre halk: bağımsızlık ve saygınlığın manasını anlamayan “cüruflar”; ortadan kaldırılması gereken “tahtakuruları”; rejimce temsil edilen elitin ayrıcalığı olan karar vermeye katılamayacak aptal, geri zekâlı, bağnaz insanlar topluluğu.

Suriye rejimi bu zamana kadar sessiz kalan diğer Arap devletleri arasındaki konumunu da riske atıyor. Benzer şekilde, BM Güvenlik Konseyi’nce yayınlanacak kınama bildirisini engellemeyi sürdüren Çin ve Rusya arasındaki uluslararası duruşunu da tehlikeye sokuyor

Ne olursa olsun, Suriye protesto hareketi kayda değer kazanımlar elde etti. Bu sadece kırılmış korku duvarıyla da ilgili değil. Bundan çok daha fazlası gerçekleşti: aktif siyasi bir gerçeklik olarak halkın varoluşu yerleştirildi; önceden mevcut duruma boyun eğen yüzlerce bin Suriyeli, tekrar siyasi arenaya dâhil oldu. Daha da ötesi bugün harekete sempati duyanların sayısı, aktif protesto edenlerden çok daha fazladır. Rejim destekçileri ve yardakçılar bloğu da parçalanıyor.

Bu nedenle maruz kaldığı darbelere rağmen, krize giren halk protesto hareketi değil rejimin kendisidir. Kendi halkına karşı yürüttüğü savaşı kaybetmesi, onun tüm siyasi, hukuki ve ahlaki inançlarından soyutlanmasına ve ortaçağ milislerin esvabına bürünmesine neden oldu. Siyasi bir sistem olarak konumunu tekrar kazanma umutlarını terk eti. Tıpkı daha fazla cinayet, yalan ve kandırma ile halkının güveninin tekrar kazanamayacağı gibi…

Hiç şüphesiz, protesto hareketinin en büyük gücü, ayaklanmanın iç dinamiklerine dayalı amaçlarını elde etmedeki yeteneğidir. Suriye halı talepleri için kurbanlar verebilir. Bu zamana kadar önceki hiçbir Arap ayaklanmasında olmadığı kadar bir ruh ve kahramanlık gösterdiler. Zafer için ısrarlarını sürdürüyorlar. Gerçekten de, rejimin vahşeti sadece halkın kaçınılmaz değişime, kendi işlerinin efendileri olma hakkını teyit etmeye olan inancını artırdı.

Halk, şimdi yani yolun ortasında durmanın, onlara bir şey kazandırmayacağının ve fedakârlıkların beyhude olacağının farkında. Bunu yapmak, yakın gelecekte değişime dair herhangi bir umudu söndürmek ve halkına baskıyı ve sömürüyü artırmak için kullanacağı bir zaferi eline teslim etmek olacak.

Gelecekte reformları için rejim ayaklanmadan tek bir olumlu ders dahi çıkaramadı. Silahsız sivillerle çatıştığı 2 ay içerisinde, sakatlamaktan ve öldürmekten çekinmen yeni bir faşist rejim doğdu. Öldürmek konuşmaktan elbette daha kolaydı. Rejimin zaten birçok öldürme yolu vardı. Vahşetin bu ağır uygulanışı, halkının sırtına binmesine izin verecektir. Daha önce rüyalarında bile göremeyecekleri yollarla onlara hakaret ve işkence etmesini sağlayacaktır. Tıpkı şimdi olduğu gibi, entelektüellerin ve siyasilerin toplu sindirilmesi ve tutuklanması ile kolektif cezalandırma, vahşi bir rejimin örneğini teşkil edecektir. Ayrıca devleti, ülkenin feodal beyinin tüm toprağın sahibi olduğu ve onun için çalışanlar ile içinde yaşayanların sadece tebaa olduğu bir tımara dönüştürecektir. 

Bu, barışçıl gösterilerin ve iki acil amaca erişecek ulusal bir yapı oluşturma planlarının artan ivmesini de açıklıyor. Bu amaçlardan ilki, rejimin varolan politikaları ile insanlık dışı güvenlik stratejilerini reddetmelerine ve değişim ihtiyacına inanmalarına rağmen halk gösterilerine katılmaktan korkan Suriye halkının kesimlerine güvence vermektir. Diğeri ise rejimin sıkıştırma, izole etme ve belki de cinayet, işkence ve baskının sistematik uygulamaları nedeniyle tahliye edilmesi çağrısını kamuoyuna ve uluslararası kurumlara duyurmaktır.

Açıkça Suriye rejimi herhangi bir diyalog, uzlaşma ya da reform sanrısını terk etmiştir ve makineli tüfekler, tanklar ve zırhlar arkasına hiç olmadığı kadar kök salmıştır. Bu Suriye halkı için hiç de iyiye işaret değildir ve uluslararası topluma onları korumak için, Şam’daki katil rejimi izole etmek ve uluslararası toplantılar ve organizasyonlardan çıkarmak gibi ek sorumluluklar yüklemektedir, en azından yüklemelidir. Rejimin, uluslararası toplumun uluslararası sistem önünde edimlerinin sorumluluğunu taşımadan halkı üzerine yıkım yağdıran bir cuntaya izin vermeyeceği gerçeğini fark etmesi sağlanmalıdır.

Barışçıl göstericilere karşı kullandığı aşırı şiddet araçlarını bırakmaya yanaşana ve Arap ya da uluslararası gözetim altında ciddi uzlaşma kanalları açana dek Suriye rejimini tamamen izole etmek ve aşındırmak için hızlı ve kararlı şekilde hareket etmemiz muazzam önem taşımaktadır. Bu, erkin tekelleşmesine, yozlaşmaya ve sıkı güvenliğe dayalı varolan yönetim ilkesini terk edecek bir görüşle gerçekleştirilmelidir. Tüm Suriyelilerin haklarını, özgürlüklerini ve çocuklarının geleceğini teminat altına alan çok-partili demokratik sistem yoluyla yapılmalıdır.

Böylesi bir noktada, diyalog halihazırdaki sistemi güçlendirmek isteyen otoritenin gündemiyle uyumlu şekilde gerçekleştirilmesi artık mümkün değildir. Bunun yerine, reformlara ve kararlara izin verecek geçişin mekanizmaları ve yok haritasında fikir birliğine odaklanılmalıdır.

*Paris Sorbonne Üniversitesi’nde Siyasi Sosyoloji Profesörüdür. Suriye muhalefetinin saygın düşünürlerindendir.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara