Anthony Shadid / The New York Times
Türkiye'nin Dışişleri Bakanı dün Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın dokuz haftadır bölgeyi bulandıran krizi bitirmeye yönelik en ufak bir ümidi varsa, ülkesinde bir "şok terapisi" niteliğinde reformlar yapması gerektiğini belirtti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yorumları, gelişen ekonomisini Orta Doğu'yla entegre etmeye yönelik iddialı stratejisinin dayanağı olan ve Suriye'yi dış politikadaki ana endişesi olarak gören Türkiye'nin bir çağrısı niteliğinde.
Sadece birkaç ay önce Davutoğlu ve Türk yetkililer, Türkiye'nin 1998 yılında neredeyse savaşın eşine geldiği Suriye'yle sıcak ilişkileri hükûmetin belki de en büyük dış politika başarısı olarak tanımlıyordu. Türk yetkililer şimdilerde Suriye'deki çatışmaların 550 mil uzunluğundaki sınırını mültecilerle doldurabileceği yönünde gittikçe artan endişelerini dile getirirken, bazı yetkililer de özel (görüşmelerde) Suriye'nin Türkiye'deki Kürtlerle gerilimi alevlendireceğinden endişe ediyor.
Diğerleri gibi Türk yetkililer de Esad'ın aşiret, mezhep ve kişisel bağlantılarla kaynaşmış iktidar elitlerinin hakimiyetini etkili bir şekilde sonlandıracak reformları gerçekleştirmeye istekli –veya muktedir- olup olmadığı konusunda emin değiller. Bazı Türk ve Arap yetkililer Esad'la yaptıkları görüşmenin ardından, onun 11 yıllık iktidarına en önemli tehdidi oluşturan kararlı protestoların mahiyetini ve kapsamını gerçek anlamda takdir edip etmediğini sorguluyor.
Önümüzdeki ay yapılacak seçimlerde Parlamentoya girebilmek için memleketi Konya'da düzenlenen seçim kampanyası sırasında mülakat veren Davutoğlu, "Şimdi, halkının gönlünü kazanmak için, mümkün olan kısa sürede bir şok terapisi yapması gerekiyor." dedi.
Esad'ın etkileyici reformlar yapmakta başarısız olması durumunda neler olabileceğine ilişkin bir soruya ise Davutoğlu, "Bilmiyoruz. Bu yüzden şok terapisi diyoruz." cevabını verdi.
Türkiye, sadece birkaç kısa yıl içerisinde yeni siyasi nüfuzu ve gelişmekte olan ekonomisinin çıkarlarının bulunduğu Orta Doğu'da, bölgenin en dinamik ülkesi olarak ortaya çıktı. Ancak Arap Baharı'nın kargaşasında yol almakta gittikçe büyüyen zorluklarla karşılaşıyor.
Türkiye'nin Mısır'la arasındaki bağlar hiçbir zaman sıcak olmamasına rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD'li yetkililerin daha kademeli değişim üzerinde düşündüğü bir sırada Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e iktidarı bırakma çağrısı yaptı. Erdoğan'ın açıklaması Tahrir Meydanı'nda açıklandığı zaman yapılan tezahüratlar bir Türk uzmanın ifade ettiği gibi, onu "Arap sokağının sevgilisi" yaparak şöhretini daha da artırdı. Erdoğan, ateşkesi müzakere etme denemesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından bu ay gecikmeli olarak Albay Muammer Kaddafi'den iktidarı bırakmasını talep ederken, Türk yetkililer de o günden bu yana son döneme kadar yaklaşık 25 bin Türk'e iş imkanı sağlayan ve en az 15 milyar dolarlık yatırımlarının bulunduğu bir ülke olan Libya'daki muhalefetle ilgilenmeye başladı.
Erdoğan bu hafta verdiği bir mülakatta açıkça Suriye'nin farklı bir hadise olduğunu söyledi. Erdoğan, "Suriye'deki durum bizim için adeta bir iç politika meselesi" diyerek, Türkiye'nin buradaki hadiseler konusunda "oldukça endişeli ve rahatsız" olduğunu belirtti.
Geçtiğimiz on yıl içinde Türk ve Suriyeli yetkililer derin ve sık sık da kişisel ilişkiler kurdular. Davutoğlu ,kendi hesabına göre, geçtiğimiz sekiz yıl içinde Suriye'ye 60 ziyaret gerçekleştirdi. (Dediğine göre, memleketini sadece 20 kez ziyaret etmiş). Erdoğan da Esad ile arkadaşlık kurmuş ve öyle ki aileleri bile birbirleriyle samimi. Türkiye'nin istihbarat şefi de Suriye'yle ilgili derin bilgiye sahip.
İki ülke sömürge sınırları ve Soğuk Savaşla körelen tarihi bağları yeniden canlandırmaya yönelik Davutoğlu'nun bölgesel entegrasyon vizyonuna en çok yaklaşan ülke. İki ülke ortak kabine toplantıları ve askeri tatbikatlar düzenlediler. Vize zorunluluğunun 2009 yılında kaldırılması, sınır kapılarının genişletilmesi ve yeni bir sınır kapısının inşa edilmesi ticaretin üç yıl içinde üç kat artmasına yardımcı oldu. Kuzey Irak'a olduğu gibi Türkiye, Suriye'ye de elektrik sağlamaya başladı.
Davutoğlu, "Bu bizim için bir başarı öyküsü." dedi.
Suriye'nin olağanüstü önemi nedeniyle Türkiye hiç şüphesiz bu ülkede istikrarlı bir yönetim olmasına dikkat ediyor. Avrupalı ve ABD'li yetkililer gibi Türkiye'de de hiç kimsenin, yönetimin ayakta kalmasının orduyu, istihbarat servislerini ve iktidar ailesini destekleyen azınlıktaki Alevi mezhebinin ayakta kalmasıyla neredeyse aynı kefeye koyulduğu bir ülke olan Suriye'de değişimin nasıl müzakere edileceği konusunda belirgin bir fikri yok.
İstanbul'dan Uluslararası İlişkiler Profesörü Soli Özel, "Bir şeyler yapmak istese bile, Beşar Esad'ı harekete geçirmek için Türkiye de herkes kadar çaresiz." dedi.
Türkiye, baskılara yönelik hoşnutsuzluğunu gittikçe artan bir şekilde gösterme arayışına girerken
- Davutoğlu'nun nisan ayında Esad'la yaptığı üç saatlik görüşmede ilettiği eleştiriler ve Erdoğan'ın Suriyeli yetkilileri derinden öfkelendiren sert yorumları da bunun içinde - en azından Şam'daki yönetimle bağlantı kurabileceği bir kanalı korumaya kararlı gibi görünüyor.
Davutoğlu, Esad'ın hâlâ daha reform yapabileceğine inandığını belirtirken, "Ne olacağını bekleyip göreceğiz." dedi.
Türk yetkililer Esad'ı, Müslüman Kardeşler’i de içerecek ve belki de iki bakanlık vererek bu grubu hükûmete alacak bir ulusal diyalog başlatması için teşvik etti. Yetkililer ayrıca, hiç şüphesiz Esad'ın yakın çevresine de ulaşacak ve çoğu zaman istedikleri gibi davranma yetkisine sahip güvenlik güçlerine daha fazla hesap verme zorunluluğu getirecek yolsuzluk karşıtı bir kampanya başlatmasını önerdiler.
Şu ana kadar bir hükûmet danışmanı tarafından Şam'daki birkaç muhalefet üyesiyle geçici bağlantı kurulması dışında başka herhangi adım atılmazken, Davutoğlu, hükûmetin "bir şiddet kısır döngüsüyle" karşı karşıya olduğunu belirterek, "Maalesef, her hafta ve her cuma günü daha fazla insanın öldürüldüğünü görüyoruz." dedi.
Çoğunluğu Sünni Müslümanlardan oluşan, Hristiyan ve zıt görüşlü Müslüman mezheplerden geniş azınlıkların bulunduğu bir ülke olan Suriye'de mezhep çatışması endişesi, Erdoğan için de bir güçlük oluşturuyor. Hükûmetindeki bazı gruplar ideolojik olarak Suriye'deki Müslüman Kardeşler’e daha yakın. Erdoğan, Suriye Ordusunun 1982 yılında 10 bin kişinin ölümüne neden olan Sünni İslamcı ayaklanmayı bastırmasına atıfta bulunarak, bölgenin "başka bir Hama daha görmek" istemediği uyarısında bulundu. Suriye'deki yönetiminde bulunan bazıları şüphesiz bu yorumları mezhep çerçevesinden okumuştur.
Protestocular Suriye'deki Sünnilerin akıbeti nedeniyle İstanbul'da toplandı. Suriye'deki bazı protestocular ise, kendisini mezhepçiliğe karşı biri gibi göstermek için çaba harcayan Erdoğan'ın yardım etmesini istediler.
Önde gelen bir köşe yazarı ve Arap ilişkileri konusunda bir uzman olan Cengiz Çandar, İstanbul'da, "Konu Suriye olunca asla mezhepçi bir tutum benimsemezler. Ancak zekice ve üstü kapalı olarak kalpleri Suriye'deki Sünnilerle birlikte atmaktadır." dedi.
BYEGM