Uygar Aktaş / TİMETURK
Hasan Nasrullah; ‘Hizbullah’ın’ efsanevi lideri. İsrail’i önce Lübnan’dan çıkaran ardından 2006 yılında hezimete uğratan örgütün şöhretli komutanı...
Bu halk sevmişti onu. Sözündeki doğruluğu, vaadine sadık oluşunu sevmişti. Böyle görmüştüler onu ya da böyle görmek istemişlerdi.
İsrail’e açıkça meydan okurken belli ki kendisinde Hayber’in, İmam Ali’nin kokusunu almışlardı. Bu yüzden ne Şii oluşuna aldırış ettiler ne de İran’a bağlı oluşuna. Onu mezhep kavgalarının fevkinde bütün ümmeti temsil eden bir şahsiyet olarak gördüler.
O, bu insanlar için ezik arap ruhunun kutlu isyanını temsil ediyordu. Bu yüzden Ortadoğu’nun en sevilen lideriydi Şam’ın, Kahire’nin, Gazze’nin sokakları onun posterleriyle doluydu.
Taki Suriye’de özgürlük gösterileri başlayana dek.
Arap devrim hareketleri başladığında bu hareketleri selamlayan ve övgüler düzen, hatta Suriye ile ortak tezgâhladıkları en-Nekbe törenlerinin akabinde ekranlara çıkarak Filistinlilerin Filistin’e dönüş azmini takdir eden, alkışlayan Nasrullah, Suriyedeki özgürlük gösterileri hakkında şu ana kadar tek müsbet söz sarf etmedi.
Halka göre Nasrallah’a yakışan elbette mazlum ve mustazaf Suriye halkının yanında durmaktı. Ama kimse ondan bunu beklemiyordu. Sessiz kalması da yeterliydi. Evet, o sustu belki ama onun adına adamları konuştu: ‘Suriye’de olanlar ABD ve İsrail’in tertibiydi’
Kimi gün bir adamı bir televizyon programında Suriye’nin mukavemet cephesindeki şanlı pozisyonunu övüp, bu olayların ABD ve İsrail’in tedbiri olduğunu ispat etmeye çalışıyor, kimi gün bir başka adamı ise Lübnan aşiretlerini ziyaret ederek onlardan Suriye’ye destek sözü alıyordu.
Örgütün televizyonu el-Menar, olayları çarpıtmakta Suriye resmi televizyonlarıyla yarışıyor, özgürlüğü için meydanlara dökülen, katledilen insanlara iftiralar atıyordu.
Kimdi İsrail ve Amerika ile işbirliği edenler? Cesetleri sebze soğutucularına atılmış kadın ve çocuklar mı? Katledilip toplu mezarlara gömülen gariban halk mı? Yoksa rehin tutulan evladını alabilmek için sokağa inen ve alçakça öldürülen Banyaslı kadınlar mı?
قل بئسما يأمركم به إيمانكم إن كنتم مؤمنين
"De ki Eğer sizler iman etmişseniz, imanınız size ne de çirkin şeyler emrediyor." (Bakara Suresi / 93)
Şayet Suriye halkı Sünni değil de Şii olsaydı, onlar hakkında da böyle hoyrat hükümler verir miydi Nasrullah? Kaldı ki kendisi ve örgütü, Irak’ta Amerikan işgal güçleriyle doğrudan işbirliğine giden şii gruplara karşı böyle bir öfke sergilememiş, susmayı tercih emişti.
Aslında kendisi de biliyor mazlumun değil zalimin yanında durduğunu. Bu yüzden konuşmuyor Nasrullah. Bu yüzden örgütün verdiği bütün destek mesajları hep mahcup, kaçamak ve sessiz. Aksi takdirde sokağa iner bölgenin altını üstüne getirirlerdi.
Ama kendilerine Hizbullah gibi iddalı bir ismi yakıştıranların kalkıp “Hizbuşşeytan”ın en bariz numunesini temsil eden Beşar ve hempalarının yanında saf tutması ne hazin.
Her gün Kerbela’dan, İmam Hüseyin’den bahsedenlerin kendi Yezidlerini farketmeyişleri ne acı. Deraa’da insanlar günlerce aç ve susuz bırakılırken, oradaki Kerbela’yı görmedi Nasrullah ve adamları; mazlumların yanına koşmak yerine bütün muhabbetleriyle Dera’nın Yezid bin Muaviye, Ömer bin Saad ve Ubeydullah bin Ziyad’larına seyirttiler.
Şimdi Hizbullah gerillalarının Deyrizzor’da halka karşı mevzilendiği, Deraa bölgesinde ise geceleri firar etmesinden şüphelenilen askeri birliklerin başında nöbet tuttukları haberleri geliyor. Bu haberlere halk hala inanmıyor. Ama insanlar bu çirkin fiilleri artık kendilerine uzak da görmüyor.
Nasrullah şunu bilmeli ki bu yaptıkları, kendisini seven bölge insanlarının yüreğini yaraladı, onların hakka ve doğruya olan inançlarını katletti. Bu siyasetleriyle belki Suriye rejimini kazandılar ama ümmeti kaybettiler. Bundan sonra eski muhabbet ve itibarı görmeyecekleri aşikâr. Bu bölgede bundan sonra en az İsrail kadar yapay ve yabancı ve en az İsrail kadar sevimsiz bir yapı olarak görülecekler…
Bir ülkeye olan kayıtsız teslimiyet ve itaatları ve küçük örgüt hesapları yüzünden yıllardır zahmetle inşa ettikleri her şeyi yitirdiler. Göthe, ‘insan zamanla değişmez sadece maskesi düşer’ diyor. İnşallah Hizbullah’ın durumu bir maske-düşmesi değil de yukarıda saydığımız yanlış ve batıl hesaplamaların bir neticesidir. Aksi takdirde bu gidişle varacakları durak ne kötü bir durak olacaktır.
Son sözümüz Nasrullah’ın kendisine
Ey Nasrullah…
Suriye’de camiler tahrip edilirken, mushaflar parçalanıp yerlere atılırken
Seninle Nebih Berri ve facir Nasır Kandil arasında bir fark olmalıydı
Ama olmadı ne yazık ki...
Suriye’de bu devrim ne kadar sürer kimler devrilir bilemeyiz
Ama şunu biliyoruz ki:
Bu devrimin ilk devrileni sen oldun.